Mürşide ASLAN

Mahallede Bayram Var

Mürşide ASLAN

Özellikle bizim kuşağın  “o eski bayramlar…” diye başlayan özlem dolu konuşmalarına çok rastlarsınız.

Eski ramazanlarda, eski bayramlarda çok uzaklarda çoook eskide kalmış gibi…

Eski neden özlenir ki? 

Toplum olarak ruhumuza, bedenimize, kalıbımıza uyan bir hayat yaşanırdı. İnsani ilişkiler değerli, değerler ise önemliydi. Mahallelerde küçük evler, evlerde kocaman aileler vardı. Üç kuşak bir arada, aile bağları üç aklıda muhafaza edecek güce sahipti.

Tatava ile başlayan, arife ile devam eden bayram telaşı her evde benzer ama farklı farklı yaşanırdı. Benim çocukluğumun mutlu anılarının kahramanı babam her bayram aynı telaşı yaşatırdı hane halkına. Herkesten önce kalkar sabah ezanıyla birlikte camiye koşardı. Giderken anneme tekrar tekrar tembih etmeyi asla ihmal etmezdi. “Aman geç kalmasın yemekler, geldiğimde hazır olsun mutlaka” diye. 

Annem hepimizi erkenden ayağa dikerdi yarı uykulu gözlerle. Bir taraftan biraz daha uyuma isteği, bir taraftan da bayrama dair bir şeyleri kaçırma endişesi ile kalkardık. Günler öncesinden alınmış,  o güne kadar denemek için bile giymediğimiz bayramlık elbise ve ayakkabılarımıza sevinçlerimizi sığdıramazdık. 

Babamın camiden dönmesini bahçe kapısında bekler, köşeyi döndüğünü görür görmez anneme haber uçururduk, babam geliyor diye.

Annem hazırladığı yemekleri siniye özenle dizer, hazır hale getirirdi. Adet üzere mahalle sakinleri ilk bayramlaşmayı mahallenin en yaşlısı ve de aynı zamanda itibarlısı olan büyüğün evinde gerçekleştirirdi. Giderken elleri boş gitmez, evlerde hazırlanan yemekler, börekler, tatlılar ellerinde, herkes mahallenin büyüğüne bayramlaşmaya giderlerdi. İlk bayram yemeği bütün mahalle sakinleri bir arada yenirdi.

Bizim mahallenin büyüğü Tapucu Mustafa amcaydı. Bir zamanlar tapu dairesinde çalıştığı için tapucu diye anılırdı. Mustafa amca mahallenin her şeyiydi. Onu tanıyıp da onun  faydasının dokunmadığı bir Allah’ın kulu yoktur herhalde. Biri akıl mı danışacak, biri bir mülk mü alacak, biri oğlunu mu everecek, kız istemeye mi gidilecek, “ Mustafa amcaya da bir soralım” dememiş komşu yoktur.

Mahalle büyüğünün evinde ki bayramlaşma bitince babam eve döner biz de bayramlaşma öyle başlardı. Tertemiz yeni bayramlıklarımızla büyüklerimizin ellerini öpmek için sıraya girerdik. O nasıl bir güzellik, nasıl bir sevinç hali olurdu. Büyüklerimizin verdiği şekerler, harçlıkları küçük çantalarımızda biriktirmenin, onu arada bir döküp sayıp, tasnif edip tekrar tekrar çantaya koymanın apayrı bir keyfi vardı.

Çalmadığımız kapı kalmazdı bayramlaşmak ve en önemlisi de şeker toplamak adına. Her kapı ayrı bir heyecan, her komşu ayrı bir sevecen…

Yaşça büyük olanlar bayramın ilk günü evden bir yere gitmezlerdi. Gelenler kapıda kalmasın, “geldik bulamadık”  olmasın diye. İkramlar gönülden, muhabbet derindendi. 

Cenazesi olan, hastası olan, gurbete gidecek, askere yollanacak varsa mahallede, onlar öncelikli ziyaret edilir, gereği yapılır, gönülleri alınırdı.

Bayram ziyaretleri önemliydi. Babam anneme sorardı, “kim kaldı gitmediğimiz, kim gelmedi.” Gelmeyen niye gelmedi merak edilirdi. Başında bir derdi, bir sıkıntısı mı var acaba diye kaygı edilir, mutlaka bir haber alınmaya çalışılırdı.

Gelene de gidilir, gelmeyene de gidilirdi. 

Ortak değerler o kadar fazlaydı ki, mahallenin büyükleri, mahalle cami, mahalle bakkalı, mahalle arkadaşları… Hepsi  birbirine sahip, hepsi birbirini koruyup gözetendi.

Şimdi bu eski bayramlar özlenmesin de ne olsun?…

Şimdiyi anlatarak ya da kıyas yaparak tadımızı kaçırmadan,
Dilerim eski bayramları dahi kıskandıracak güzellikte bayramlarımız olsun…

BAYRAMINIZ KUTLU OLSUN.
 

Yazarın Diğer Yazıları