Mürşide ASLAN

Andığımız günlerden anladığımız günlere…

Mürşide ASLAN

Anma,  kutlama denilince bu tarz programları en yoğun bir şekilde her platformda değerlendiren bir toplum olduğumuz kesin. 

Mevlit programları, kandil mesajları, janjanlı ambalajlar içinde dağıtılan kandil simitleri, cami çıkışı gül suyu, lokum ikramları…

Bize kutlu doğumun müjdesini hatırlatan bu sembolik, geleneksel uygulamaları her şeye rağmen önemli ve değerli bulurum. Nesilden nesile devam etmelidir de.
Ancak bağlamından uzaklaşmış, kurguya dönüşmüş eylemler toplumda hakikatin üstünü örter hale gelebiliyor çoğunlukla. Manasını yitirmiş, pratiğinden uzaklaşılmış kavramlarla gün kutlamak olayın ciddiyetine halel getirebilmekte zamanla.

Yeryüzünün zulümde zirveye çıktığı, toplumsal düzen, ahlak ve adaletin yerlerde süründüğü, ıslahı  imkânsız bir fetret devrinin belki de görüp görülecek en kötü döneminde bir görevle gelen insan Hz. Muhammed. 

O’ ki peygamberliğinden önce de sosyal adaletsizliklerden, toplumsal meselelerden rahatsızlık duyar, iyiliğin inşası, kötülüğün imhası için çaba sarf ederdi. Bu anlamda daha 18 yaşında iken faziletlerin, erdemlerin, hakların, hürriyetlerin korunması adına mücadele vermek üzere oluşturulmuş “Hılfu’l fudul” örgütüne üye olmuştu. Safını her zaman kim olursa olsun mazlumdan yana, mücadelesini de kim olursa olsun zalime karşı oluşturmuştur.

O çok sevdiği gözünün nuru Fatıma’sına  “Sakın ha babam Peygamber diye güvenme, kalk ve Rabbin ne diyorsa,  insani sorumlukların neyi gerektiriyorsa yerine getir!” demiştir.

İnsan ilişkilerinde daima nezaketi, letafeti, samimiyeti, güveni yansıtmış, şartlar ne olursa olsun üslubunun inceliği O’nun en ayırıcı özelliği olmuştur. Dirayeti, liyakati, samimiyeti Allah katında o kadar değerliydi ki, bu ümmete rehber olacak en ehil insan O seçilmişti.

Karmaşık ve karanlık bir çağa liderlik etmesi emriyle görevlendirildiğinde yükün ağırlığı ile sarsılmış, ama ilahi buyruğun misyonunu da canı pahasına yerine getirmiştir. 

O’nu anmaktan çok anlamaya her zamankinden daha çok ihtiyacımızın olduğu bir dönemden geçiyoruz.

Eş olarak, baba olarak, dost olarak değerlendirilmesi bir tarafa, bugün herhalde üzerinde en çok konuşulması gereken yanlarından biri devlet adamlığı olmalı diye düşünüyorum. 

Karşısındakinin inancına, kim olduğuna bakmaksızın adaletli davranması, haksızlık yapmaması, bugünün pratiğinde en mahrum olduğumuz, en çok özlem duyduğumuz hasletlerden olsa gerek.

Bugün aramıza teşrif etse ne derdi acaba? 

O’nun gönderildiği çağı aratmayacak haksızlıklar, adaletsizlikler, zulümler karşısında sessizliğimize ne derdi… 

Hem inananlardan olup(öyle söylüyorlar) hem de kardeşlerine zulmedenlere ne derdi… 

Hem O’nu çok sevdiğimizi söyleyip hem de O’nun duruşundan fersah fersah uzak halimize ne derdi…

Bi kere hepimizi yeniden imana davet ederdi. 

Çoğumuzun vereceği tepki ne olurdu sizce…

“Efendim biz bildik bileli böyle yaşıyoruz dini. Atalarımızda böyle yaşardı, ne gördüysek o.”

Tıpkı cahiliye döneminde olduğu gibi.
….
Bir de şu uyarıyı kesin yapardı;

 “ Sizden önceki ümmetleri helak eden şey, güçlüler suç işlediğinde af ediyorlar, zayıflar işlediğinde cezalandırıyorlardı !’’

Andığımız günlerden anladığımız günlere döneriz inşallah.
 

Yorumlar 1

Yazarın Diğer Yazıları