Geçtiğimiz iki hafta boyunca şehrimiz Bosna Hersek’ten gelen bir grup misafir öğrenciye ev sahipliği yaptı.
Yunus Emre Enstitüsü Mostar Müdürlüğü’nün düzenlediği Türkçe dil kurslarına katılarak başarı sağlayan öğrenciler Kayseri gezisi ile ödüllendirilmişlerdi.
Kızılay Kayseri Şubesi öncülüğünde, Yunus Emre Enstitüsü Mostar, Kayseri Büyükşehir Belediyesi, Erciyes Üniversitesi işbirliğinde gerçekleşen program oldukça yoğun ve dolu dolu geçti. Ersem tarafından verilen dil eğitimi, tarih-kültür gezileri, etkinlikler, kurumsal ziyaretler derken 15 gün bitti gitti. Dileriz onlar bize, biz onlara öyle ya da böyle katkılar sunmuşuzdur.
Bu geziden yola çıkarak Bosna’ya dair bir şeyler yazmanın vaktiymiş gibi sanki.
Bosna bizim için apayrı bir anlam ifade eder. En hassas olduğumuz yanlarımızdan.
Özellikle savaş döneminin Bosna’sını bilenler (aslında Bosna’yı çoğumuz maalesef savaşla birlikte tanıdık) nerede bir Bosnalı görse aklına ilk o yıllar gelir ve duyguyla bakar kardeşlerinin yüzüne. İsterler ki hemen o konular açılsın. Yaşanan zulümleri, acıları konuşalım, hikâyeler dinleyelim birebir ağızlarından…
Üstünden 30 yıla yakın bir zaman geçmiş. Ama biz hala hikâyelerin meraklısıyız. O zaman hayatta bile olmayan gençlerle hatta çocuklarla acılar üzerinden köprüler kurmaya çalışıyoruz. Onlar unutmak istiyor (kötü anlamda değil); biz hatırlatıyoruz. Onlar ileriye, önlerine bakmak istiyor, biz geçmişin enkazında, bombalanmış sokakların arasında ki duygularını canlandırmak istiyoruz. Onlar iyi uygulama örnekleri ile vizyon kazanmanın derdinde, biz hala savaş mağduru muamelesi çekiyoruz.
İyi niyetimizden… Biliyorum ki hepsi iyi niyetimizden.
Bu iyi niyetli hatalara düşmüş biri olarak, toplumların hassasiyetlerini, psikolojilerini çok iyi okumamız lazım. Bazı şeyleri doğru anlayabilmek için de gidip görmek, gezmek, birlikte vakit geçirmek lazım.
Bosna’yı önce gönlüme düşüren, sonrada iş gereği görevlendirme ile yolumu Bosna’ya düşüren Rabbime şükürler olsun. Defalarca gittim. Allahın yeryüzü cenneti, güzelliğine, yeşiline, havasına, suyuna hayran kaldığım bu yerler yaratanın cömertliğinin ayetleri gibi duruyor adeta.
İnsanların bizim gibi günlük telaşları, yoğun koşuşturmaları yok. Sakin yaşayan, sindiren, düşünen, farkındalıkları olan güzel insanlar. Sohbetleri keyifli, sanata, eğitime, kültüre meraklı, çokta kasmayan, gülümseyen, gülümseten insanlar…
Bosna’ya hala savaş yıllarında kalmış, o dönemin Bosna’sı gözü ile bakmak yanlış olur.
Bosna, gelişmekte olan bir ülke. Gelişmekte olan bir ülkeye de yapılabilecek en güzel şey, kalkınma işbirliği çalışmaları olacaktır.
Devletimiz TİKA (Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı), Yunus Emre Enstitüsü, Maarif Vakfı gibi birçok güçlü kuruluşlarla yürüttüğü yurt dışı kalkınma ve işbirliği çalışmaları bu anlamda oldukça isabetli çalışmalar.
Yine, Kayseri Büyükşehir Belediyesinin Kardeş Şehir Mostar’da açtığı KAYMEK Kurs Merkezi, kültür, sanat, istihdam alanında karşılıklı işbirliği ve fayda odaklı çalışmalar her iki şehir için de tam bir kardeşlik hukuku içerisinde yıllardır devam etmekte…
Demek istediğim; “Bosna yardıma muhtaç bir ülke değil. Bosna kalkınma, ayakta durma, gelişme eğiliminde olan bir ülke.”
Türkiye bunun farkında olarak çalışmalarına yön veriyor, gereken politikaları ona göre düzenliyor zaten.
Bizimde halk olarak duygusallık psikolojisinden, ajite eden konuşmalardan, hikâyelerden bir an önce çıkıp bugünün Bosna’sını, yarının Balkanlarını, bu gençlerin alabilecekleri rolü, katkımızı ve katkılarını konuşmamız lazım.
Bazılarının “unutulan tarih tekerrür eder” dediğini duyar gibiyim. Merak etmeyin. Savaştan sonra ülkeyi yeniden inşa ederken o kadar çok izi bilinçli olarak bırakmışlar ki… Unutmaları mümkün değil…
Ama artık bugünü, yarını, geleceği konuşmak zorundayız…
Zira Bosna, eski Bosna değil…