Mürşide ASLAN

Bitmeyen Serüven: Baş Örtüsü...

Mürşide ASLAN

 

Her şey yoluna girmiş kendi seyrinde ilerliyordu ne güzel. 

Ne yediğine, ne giydiğine karışan dolaşan yoktu. Çok değil en fazla on yıl öncesine dayanan süreçte yaşananlar, ayrımcılık sonucu oluşan mağduriyetler, eziyetler, mahrumiyetler geride kalmıştı. Unutkan yanımız affediciliğimizden mi kaynaklanıyor yoksa zamanın konforuna esir mi düşüyoruz bilmiyorum ama kısa sürede unutulmuştu çağın en çağ dışı yasakçı tutumları.
Bir gün bir adam çıka geldi, her şey yeniden başladı…
 

Ben helalleşmek istiyorum dedi. 

-Kiminle?

Vakti zamanında okullardan attığımız, işlerine son verdiğimiz, ikna odalarında psikolojik baskıya tabi tutup duruşlarını yerle bir etmeye çalıştıklarımız, yönetmelik bu uymak zorundasın deyip ilahi ve insani(!) hükümler arasında tercih yapmak zorunda bıraktığımız, ideallerine set çektiğimiz, hayallerini kuruttuğumuz…

Bu ülkede yaşamanın bedelini ağır ödettiğimiz, inandığına, düşündüğüne, yaşadığına bin pişman edip anasından emdiği sütü burnundan fitil fitil getirdiğimiz hanım kardeşlerimizden helallik almak istiyorum. Kusura bakmayın böyle olsun istemezdik ama oldu bir kere.

Bize bir imkan verin, fırsat verin bütün bu geçmişte yaşananları telafi edeceğiz.

Nasıl olacaksa?..

Bugün yine yeniden tartışmaların odağına oturan Başörtüsü konusu belli ki hiç bitmeyecek. “Yasal güvence altına alalım” diyen siyasilere, “Anayasal güvence altına alalım ve bu konuyu sonsuza kadar kapatalım” diyen iktidarın Başörtüsü teklifi TBMM Anayasa Komisyonunda kabul edildi.  

Bugün fiili olarak hiçbir yerde engel yaşamayan başörtülü kadınların, bir gün yeniden bu yasakları yaşaması ihtimaline karşı devletin bu çağdışı ayrımcılığı ilelebet ortadan kaldırma çabası, toplumsal barış ve iç dengeler için oldukça anlamlı olsa gerek. 

“Dini inancı nedeniyle başını örten ve kıyafet tercihinde bulunan kadınların, yasal ve idari düzenlemeler veya fiili uygulamalarla insan onuruyla bağdaşmayan, Anayasa’ya aykırı, ayrımcı ve çağdışı uygulamalara bir daha maruz bırakılmamaları için…” Anayasal güvence getirilmesi gereği vardı. 

Yeniden o yasaklı günler gelir mi bilmem, ancak hafızayı her zaman diri tutmakta fayda var.

Hatırlayalım bakalım. Bu başörtüsü sorunu nasıl başlamış, neler yaşanmış…

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası vatandaşların kılık kıyafetlerine yönelik iki madde barındırıyor. 671 sayılı “şapka kanunu” ile ilgili madde, diğeri ise bazı kisvelerin giyilemeyeceğine dair kanun. Bununla kast edilen din adamlarınca giyilen cübbe, sarık, diğer din mensuplarının kendi mabed ve ayinlerde giydikleri özel kıyafetler. 
Kılık kıyafetle ilgili maddeler başörtüsü kullanan kadınların hak ve özgürlüklerine karşı değil. Peki nereden çıktı bu yasaklar…

Ülkemde kamu kurumlarında ve üniversitelerde başörtüsü tartışmaları 1960’lı yıllara dayanır. Esasında bu tarihlerde kamu kurumlarında başörtülü çalışan kadın yoktur.

Ancak 60’lı yılların içinde üniversiteye giden başörtülü kızların okullarda başörtü takmaları nedeniyle uğradıkları ayrımcılıklar ilk örnekler olarak karşımıza çıkmaktadır. Kronolojik olarak baktığımızda;

1964;  Gülsen Ataseven İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesinde başını örtmeye başlar. Okulu birincilikle bitirir. Mezuniyet törenlerinde geleneksel olarak birincilerin yaptığı mezuniyet konuşması Gülsen Ataseven’e yaptırılmaz, konuşma okul ikincisine yaptırılır.

1965;  Şule Yüksel Şenler, Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’ın “sokaklardaki kapalı hanımların öncüleri cezalarını göreceklerdir” beyanatı üzerine, Yeni İstiklal gazetesinde “Cumhurbaşkanı Allah’tan ve milleten özür dilemelidir” ibarelerini taşıyan yazısı nedeniyle 9 ay hapisle cezalandırılır.

Şubat 1968;  Hatice babacan, Ankara Üniversitesi ilahiyat Fakültesinden başörtülü derse girdiği için ihraç edilir.

16 Nisan 1968; Ankara Üniversitesi ilahiyat Fakültesindeki 50-60 öğrenci, iki başörtülü öğrencinin okuldan atılmasını protesto etmek için dersleri boykot ederler.
29 Mart 1973; Ankara Barosu Disiplin Kurulu, Av. Emine Aykenar’ı başörtülü olduğu için barodan ihracına karar verilir.

23 Ekim 1977; İzmit İmam Hatip Okulunda 215 kız öğrenci hakkında, derslere başörtülü girdikleri için disiplin soruşturması açılır.

Küçük bir kronolojik gezinti yaptığımız 60’lı ve 70’ li yıllar da en çok ilgi çeken, yasakların İlahiyat ve İmam Hatiplerde bile son derece katı uygulanıyor olmasıydı.
Hiç bir kanuni alt yapıya dayandırılmadan uygulanan yasaklar, eğitim, çalışma ve toplumsal hayatın içinde yok edilmeye çalışılan bir kesimi, azınlıklar kadar bile hak sahibi saymıyordu.

Bitti gitti çok şükür deyip yaşanılanları unutacak kadar normalleşmişken, şimdi yeniden meclisin gündemine oturmasıyla tartışmalar yeni bir boyut kazanıyor sanki.

Bakalım nereye gidecek bu işin sonu.

Burada ara verdiğimiz yazımıza özellikle bizim kuşağı etkisi altına alan bir dönemden, 80’ lerden devam edeceğiz.

Takipte kalın…
 

Yazarın Diğer Yazıları