Mürşide ASLAN

Bir köy hikayesi

Mürşide ASLAN

Köy…

Karmaşık şehir hayatının yorduğu zihnimize açılan bir hava deliği sanki. 

Hani bunalmışlığın son raddesinde bulunduğunuz kapalı ortamdan şöyle bir kendinizi dışarıya atıp, gökyüzüne başınızı kaldırıp hatta iki kolunuzu yanlara açıp bütün oksijeni ciğerlerinize çekersiniz ya.  

İşte öyle bir şey…

Ne için giderseniz gidin yola çıkmadan niyete koyduğunuz anda bile içinize ferahlığı düşüverir.

Ben işim gereği gitme fırsatı bulurum ancak. Zorunlu ve oluşturulmuş bir iş çıksa da ben köylere kasabalara gitsem. Henüz el değmemiş doğallıkları seyretsem, gönlü saf kalabilmiş yurdum insanlarıyla hasbihal edebilsem…

Öyle fırsatlarım oluyor arada bir. Adını hep duyduğum ama hiç gitmediğim köylere gidiyorum şimdilerde. 

Şehirden çıktığım andan itibaren omzuma yüklenmiş beton bloklar bir bir düşüyor gibi. Her kilometrede ağırlık yapan ne varsa geride bıraka bıraka ilerlerken sağımda solumda gördüğüm uçsuz bucaksız tarlalar. Şehrin sıkışık, bitişik, üst üste konsantre yaşamına inat, buralarda ferahlık, genişlik ve oksijen var. 

Zaman genişliyor, mekan genişliyor, zihnimiz genişliyor, gönlümüz genişliyor…

Geniş araziler, dağlar, tepeler arasında öbek öbek köyler görmek içimizi ısıtıyor. Kimi kerpiçten, kimi biraz daha modernize, kırmızı kiremit çatılı evlerin arasında şirin bir cami minaresi konum bildirir gibi bizi selamlıyor. Yaşamın da yaşanmışlığın da en güzelini gözler önüne seriyor.

Bizi bekleyen köy okulunu ziyaret ediyoruz. Çocuklara verdiğimiz küçük hediyeler karşısında gözlerinde gördüğüm masum sevinç parıltısı umudumu yeşertiyor. Hala mutlu edebildiğimiz, mutlu olabilen çocuklar var diye…

Hane hane evleri dolaşıyoruz, evlerin avlusunda üç beş kadın kış hazırlıklarında.

Köy unuyla yapılan yufkanın buram buram kokusu geliyor bir yerlerden. Nerde diye sormaya hacet kalmayacak şekilde tandıra götürüyor bizi. İmece usulü bir araya gelmiş kadınları ekmek yaparken buluyoruz. 

En yürekten misafirperverlik, en samimi paylaşımın rahatlığıyla ilişiveriyoruz yanlarına ve dâhil oluyoruz sohbetlerine. Gönül zenginliğinin en büyük zenginlik olduğunun kanıtını mı istiyorsunuz? İşte size fırsat.

Köy meydanına yürüyoruz. Gözümüze ilişen bir bakkal ve önünde oturan bir yaşlı kadını görünce selam verip hal hatır soruyoruz. Meğer bakkalı o teyze işletiyormuş.

Bizi içeri davet ediyor, kırmıyoruz. Rafların arasında tahta bir palet üzerine serilmiş yeşil bir seccade dikkatimi çekiyor.

Nasıl sarsıldığımı, yaşadığım duygu durumunu anlatmama imkân yok.

Ne var bunda?

Şu…

Seccadenin ayak ve dirsek kısmında iplik kalmamış, o kadar eski o kadar eski ki…   Ben yıpranmış seccade gördüm de, böylesini ilk defa görüyorum. Bu o kadar kıymetli bir eskime ki… Değerini ancak Allah bilir, karşılığını da ancak Allah verir. 
İnsanın içinden hemen yeni, en kalitelisinden bir seccade hediye edesi geliyor. Aynı huşu, aynı samimiyet olur mu ondan emin olamıyorum. Kim bilir kaç yılın ibadetinin, kaç gönülden edilen duaların, kaç tevbenin, kaç şükrün, kaç gözyaşının harmanı olmuş da aşınmış o kadar?

 İbadetin aşındırdığı bir seccade kaçımızda var?

Bir başka evin açık avlusunda gördüğümüz bir yaşlı çift dikkatimizi çekiyoruz. Selam verip misafir oluyoruz bir demlik. Neredeyse doksana yakın yaşlarına rağmen amca oturduğu yerde bahçelerinin cevizinden, bağının üzümünden pestil yapıyor.

Oturuyoruz toprak avluya, konmuş taşların üzerine. 

Nasılsınız diyoruz emeğe saygının, yaşlarına hürmetin ve yalnızlıklarına merhametin sesimize yansımış tonuyla… “şükür” diyor teyze yüzüne yayılan tebessümü esirgemeden.  

Çoluk çocuk yok mu diyoruz. Beden dillerinden en kahreden yerden dokunduğumuzu anlıyoruz. 

“Var”… Var da yok.  “Ne var ne yok”. Hem var hem yok…

Gitmişler bir bir. Kala kala, baş başa ikisi kalmış. Onları büyütürken vakfedilen bir ömrün yalnız kalmış son deminde…

Toprağın bereketini, sadeliğin huzurunu bırakıp sanayinin ağır ortamlarında beden işçisi olmayı tercih ettirecek sebepleri, anayı, atayı aramaya fırsat bulamayacak kadar yoğun şartların izahı nedir bilemeyiz elbette...

Ancak, hala elini öpebileceğiniz, varlığınızla yüzündeki tebessüme sebep olabileceğiniz, duasını alabileceğiniz bir anneniz –babanız varsa ne olur ihmal etmeyin.

Zira iç huzurunuz da, evinizin bereketi de, hayatınızın dengesi de onların razı olmuşluğunda.

Selametle…
 

Yorumlar 6
Cananosan 08 Kasım 2022 01:44

Harika...

Milles 08 Kasım 2022 00:17

Kaleminize yüreğinize sağlık

Kezıban Coşkun 07 Kasım 2022 22:03

Bazı yerler vardır gıdılsede doyulmaz tadına bıtmesın ıster her bır yerın canın gunesın emeğin doğanın .Şükür gızlıdır dua gızlıdır tad verır huzur verır yüreğe yaşayana görene.sevgıyle yazılmış yaşanmış görülmüş ne büyük şans yuregınıze sağlık????????

Murat U. 07 Kasım 2022 18:01

Yüreğinize sağlık o kadar güzel anlatmışsınız ki keyifle okudum..

Fatma 07 Kasım 2022 13:17

Her satırıyla yolculuğa çıktım. O coğrafya gözümde canlandı. Zihnimde her anın fotoğrafını betimledim. Eksikliklerimizi ve özlediklerimizi hatırladım. Kaleminize sağlık. Selametle...????

Fatma 07 Kasım 2022 12:38

Bir solukta okudum. O coğrafyayı betimledim adeta. Eksikliklerimizi ve özlediklerimizi hatırlattınız.Kaleminize sağlık. Selametle...????

Yazarın Diğer Yazıları