Atabay ÇELİK

BAŞARILAR DİLİYORUM

Atabay ÇELİK

  Vakit itibariyle yükseköğretim kurumları, üniversitelerimiz açıldı. Binlerce akademisyen, milyonlarca öğrencimiz eğitim öğretime başladı. Bayram tatillerinde  nasıl ki tüm şehirler Anadolu’ya  göçüyor. Üniversiteler de açılınca milyonlarca genç ve ailesi yollara dökülüyor. Çok fazla gündem ve görünür olmasa da muazzam bir hareketlilik.
   Her bir anne babada tatlı bir heyecan var. Ayrılık hüznü çökse de yüzlere, gözlere; kalplerde kıpır kıpır bir sevgi, umut var. Yüzlercesinde şahit olduğum bu manzara elbette bir empatiye zorluyor beni. Yeni dönemimiz hayırlı olsun diyorum. Geleceğimizin mimarı öğrencilerimize başarılar diliyorum.
   Otuz yıla yakındır lise/üniversite öğrencileri içerisindeyim. Meslek hayatım boyunca kaç tane talebeyle temas ettiğimi bilemiyorum. Toplumumuzun tüm kademelerinde hizmet yürüten talebelerimi görüyorum. Kendi iş ve mesleklerini çok iyi yürütenlere şahit olduğumda umudum biraz daha artıyor.
   Gençliğimize imkan tanınınca, kuşatılıp iyi örnekler sunulunca çok büyük bir potansiyelin enerjiye, işe dönüştüğünü görüyorum. Konuştuğum, dinlediğim gençlerin eğitim sistemimizin bozulmayan ezberlerine teslim olduklarını görüyorum çoğu zaman.
   Bugün ülkemizdeki üniversitelerin sayısını bilmiyorum. Bir ülkede üniversitelerin varlığı ve çokluğu aydınlanma ve kalkınmanın olduğunu gösterir diyorlar. Bir şehirde üniversite varsa orada nitelikli iş gücü, gelişmiş sanayi, kaliteli üretim, temiz şehir ve talan edilmemiş doğal güzellikler olmalıdır.
   Gezip gördüğüm kadarıyla birçok şehirde akademisyenler sanayinin yerini, sanayiciler de üniversitelerin yerini bilemeyecek kadar kopuk bir durumdalar. Sosyal bilimlerin, kamu yönetiminin, idari bilimlerin, şehirlerin yönetimine hangi stratejik planları önerdiklerini bilmiyorum. Sosyoloji, psikoloji ana bilim dallarının kampüsün çevresinde kurulmuş mahallelerin binlerce sorunlu çocukları ve kadınları için hangi derinlikte araştırmalar yaptıklarını ve çözüm önerilerini yöneticilere sunduklarını görmedim. İlahiyat fakültelerinin davet ve tebliğ diye bir gündemlerinin olduğuna şahit olmadım.
     İç politikadan sağlığa, ekonomiden toplumsal barışa, güvenliğe, oradan dış politikaya kadar sözü söyleyecek olan üniversite kürsüleri değil midir?
    Bugün adeta gettolaşmış, bulunduğu şehirden kopmuş, adeta bir kışlaya dönüşmüş onlarca kampüse şahidiz. Yılların getirdiği ezber yumakları adeta eli, kolu ve zihni bağlı milyonlarca genci mezun etmiş bir yükseköğretim sistemi...
   Yukarıda yan yana getirdiğim fotoğraf kareleri arasına enerji dolu, heyecan dolu gençleri, civan gibi talebeleri yerleştirmeye çalışıyorum; başaramıyorum. Yükseköğretim sisteminin üretebilen, liderlik yapacak, yollara düşecek zihinleri yetiştireceğine inancım tam değil. Mevcut modeller apolitik bir dünyayı öngörmekte, öğrenci topluluklarına, kulüplere, törensel programlar yapmalarını tavsiye etmektedir.
   Topluluklar ve kulüpler, derinlemesine akademik çalışmaya, derinlemesine siyasi çalışmaya, geniş kapsamlı projelere kapalıdır. Bu grupların üyesi olan gençlerin sadece konser, konferans ve kermes gibi sadra şifa olmayan etkinliklerine müsade edilmektedir. Yapılan konferanslara ve davet edilen konuşmacılara bakılırsa içerikten yoksun slogan ve hamasetten öteye gitmediği görülür.
   Fakültesindeki her hangi bir olumsuzluğa tepki gösteren, sorunları biraz yüksek sesle dile getiren bir genç topluluğu istenmemektedir. Yediği yemeğin kalitesizliğini bile dile getiremeyecek kadar pasivize olsun istenmektedir gençler.
   STK ve siyasi yapıların kampüslerde gençlere biçtikleri misyonda ayrı bir tartışma konusu. Yeni bir model önerileri bulunmamaktadır. Siyasi oluşumların, fikir hareketlerinin, gençlik yapılanmalarına baktığımızda eskiye öykünmekten öteye geçmediğini görüyorum. Tüm kurguları geçmişi yad etmek ve hatıraları yaşatma çabasıyla sınırlıdır.  Gayret ve çabaları ölümcül hastaya suni solunum yaparak yaşatma çabasına benzetiyorum. Çağın değişim ve gelişmelerini doğru okuyup dijital devrine yenik düşmeden, gençliğe, insanlığa yani tüm dünyaya söz söyleyen bir oluşum görmekte zorlanıyorum.
    İki bin yıldır, her yüz yılda ne olacak bu gençliğin hali diyen akil adamlar, siyasetçiler, üstadlar, filozoflar, abiler, ablalar olmuş. Şimdi de birçok mecliste aynı serzenişe rastlamak mümkün.
   Geldiğimiz nokta, mevcut sosyal yapı ve eğitim sisteminin gençlere biçtiği rolü en güzel şekilde izah etmektedir. Bugün gençliğin durumunu beğenmeyenler, gençliğin halinden memnun olmayanlar, gençleri kendi oluşumlarının arka bahçesi olarak görmekte ve kontrolü kaybetmekten korkmaktadırlar. Güvenmedikleri tek grup gençlerdir. Aslında bu memnuniyetsizliğin arkasında yatan şey, gençliğe yön vermeye çalışanların yüzlerce tamamlanmamış, yarım kalmış işleridir. Yarım bıraktıkları işleri, tamamlayamadıkları cümleleri gençlerin tamamlamasını bekliyorlar. Ancak bu gün gençler inanmadıkları, ikna olmadıkları ve başkalarının yarım bıraktığı hiçbir işi,  yarım kalmış hiçbir cümleyi tamamlayacak kadar teslimiyetçi değiller.
   Kendilerine öneride bulunan veya hallerini beğenmeyen abilerini çok derinden ve inceden gözlemliyor ve yakaladıkları her çelişki yolların biraz daha ayrılmasına sebep oluyor. Adına da kuşak çatışması diyorlar.
    Yani diyorum ki gençler abilere inanır ve güvenirse, abilerin hiçbir işi, hiçbir cümlesi yarım kalmaz. Abilerin akıl ve nasihatlarından çok desteklerine ihtiyaç var. Abilerin gençleri yönettiği yapılanma modellerinden, şehri ve ülkeyi yönetecek gençlerin yetişeceğine inancım zayıftır.
    Gençliğe çağrım şudur; Yakın ve eski tarihi yeniden okuyabilirsiniz. Ülkemizde yarım yüzyıllık yaşanmışlık, yüzlerce örnek olay ve hayat, binlerce hatıra ve hikayeden kendi hikayenizi oluşturacağınız bir oluşuma gitmenizdir. Her biriniz diğerine hoca, talebe, arkadaş ve kardeş olabilecek yetenek ve beceriye sahipsiniz. Her biriniz birbirinizin elinden tutacak,  birbirinizi derdinize davanıza ortak edecek çağdasınız. Her biriniz gençliği yönetecek liderlersiniz. Ülkemizin ve insanlığın yaşadığı ve geçtiği süreçleri iyi okuyup kendi hikayenizi oluşturacak güce ve iradeye sahipsiniz. Kimsenin yazdığı senaryoya ihtiyacınız yok. Bilimde, siyasette, tıpta, sanatta, ziratte ve  teknolojide her şeyin en iyisini yapacağınıza olan inancım tamdır. Bu çerçevede atacağınız her adım, yapacağınız her eylem medeniyet inşaasında bir tuğla olacak; tüm mazlumların ve insanlığın umudu olacaksınız. Ne zaman ki gençliğimiz kendi senaryosunu yazıp rollerini iyi paylaşır ve oynarsa o zaman kendi çocuklarını yemeyen devrimler gerçekleşecektir.

Yorumlar 2
Hasan yıldırım 21 Eylül 2019 02:54

Bu güzel sözleriniz vebilgilerinizden dolayı seni tebrik ederim başarıların dévamını dilerim

Yazarın Diğer Yazıları