Ali MADEN

Koramaz ve Zamantı yöresinde düğün gelenekleri-12

Ali MADEN

Bu oyunlardan en çok Gürz Ali oyunu sahnelenir. Gürz Ali, yeni yetme bir delikanlı, annesi ve babasıyla birlikte bir köye giderler. Gürz Ali köye babasıyla birlikte sığır çobanı durur (oyunda geçen mal sahibi ve köy muhtarı karakterleri köyden şakayı kaldırabilecek kişilerden seçilir) babası sığırları Gürz Ali’ye emanet eder ama o bir türlü sığırları yaymayı beceremez. Bazen kaçıp eve gelir, bazen sığırları kaybeder, bazen birisinin eşeğini kurda yedirir ve hep aksilikler olur. Mal sahipleri işe karışır. Oyun böylece devam eder. Oyun içindeki diyaloglar da, rol alan kişiler tarafından isabetli mizahlar yapılarak, halk güldürülür.

Çerçi oyununda, birisi eşeğiyle köye bir şeyler satmaya gelir. Yanında küçük oğlu da vardır. Bu oyun için küçük bir eşek yavrusunun üzerine boş heybe atılarak düğün odasının ortasına getirilir. Orası köy, etraftakiler köylü olur. Güya onlara bir şeyler satacak. Heybesinde her şey vardı. Oyunu çıkaran kişi, yani çerçi orada bulunanlardan kimlere ne satacağını önceden belirlemiştir. Bunlar şakayı kaldıran, samimi olduğu, aynı zamanda oyuna diyalogları ile renk katacak kişilerden oluşur. Sattığı kişiler parasını vermemiş olurlar, satıcı da muhtara şikâyet eder. Bunlara çeşitli cezalar verilir. Komik olan kısımlar buralar. Mesela: eşek gibi anırma gibi bir kısmı burada söylenemeyecek, hareketler yaptırılır. Çerçi acıkmıştır, birinden yiyecek ister. Ortaya önceden hazırlanmış ama içinde herkesin yiyemeyeceği bir şeyler olan bir tabak gelir. Tabağın içindeki çiğ yumurta, yoğurt, gibi birçok yiyeceğin çiğ karışımı olan bir menüdür. Çerçi gerçekten yemeye başlar ama etrafta bakanlar olduğu için güya boğazından inmez, etraftakilere de ikram eder. Bir kaşık yemek alır, eşeğin ağzına, orasına, burasına sürer, kime yedirecekse, güya ikram ediyormuş gibi onun ağzına zorla, sokar. Seyredenler sıranın kime geleceğini merakla beklemekte, kimileri bana vermesin diye yerini bile değiştirmek ister. Çerçi ağzı laf yapan birisidir, aralardaki boşlukları diyalogları ile doldurarak insanları güldürür. Oyun böylece sürüp gider.
Her yıl oynanmasına rağmen gençler güler, eğlenirler. Zamanımızda bu kadar film ve dizi seyretmiş gençler bu şakalara ve mizahlara güler mi? Bilinmez.

Düğün odalarında çıkarılan oyunlardan birisi de “ölü oyunudur”. Oyunlar düğün odasına yakın bir evde hazırlanır. Yani bugün sahne arkası dediğimiz yer düğün odasına yakın bir evdir. Ölü rolünde olacak kişi kefeni andıran beyaz bir çarşaf giyer. Yüzüne ince bir hamur yapıştırılarak, hamurun üstü iyice unlanır, Bembeyaz kefen içerisinde ölü bir insandan farkı olmaz. Burnunun, gözünün ve ağzının geldiği yerlerden nefes alması ve görmesi için küçük delikler açılır. Kefenin altından ölünün eline çuvaldız verilir. Salaca (ölünün taşındığı sedye) yerine kullanılan ağaç bir merdivenin üzerinde, birkaç kişi ta-rafından salâvatlar eşliğinde düğün odasına getirilerek orta boşluğa yatırılır. Korkmasın diye küçük çocuklar dışarı çıkarılır. Davulcu, zurnacı ve oyunu hazırlayanlardan birkaç kişi ba-şucuna oturur, tamamen irticalen ağıtlar yakılır.

Bayburt dan aldım da adım atmadın
Çok isteyen oldu seni satmadım
Sana ettiğim tımarı boz sıpaya etmedim
Ölme kara sıpam ölme bahar yaz geldi
Kış oldu, yiyecek samanın kalmadı
Kara eşek, boz sıpa halini sormadı
Sırtında taşıdıkların kıymetini bilmedi
Ölme kara sıpam ölme bahar yaz geldi.
Ahırda tayın yerine seni çekeceğim
Bu sene çayırları senin için biçeceğim
En çok otu, arpayı sana vereceğim
Ölme kara sıpam ölme bahar yaz geldi.

Ağıt söylendikçe ölü canlanmaya başlar. Titreyerek ya-vaş, yavaş doğrulur ve sazlar eşliğinde ağıt, türküye ve oyun havasına; ölünün titremesi de, türkünün ritmine göre oynamaya dönüşür. Odanın ortası gittikçe açılır, ölü oynarken bir taraftan da insanlara yaklaşmaya çalışır, yaklaştığı insana da kefenin altında iğnesini batırmaya başlar. İnsanlar odanın içinde bir o yana bir bu yana dalga dalga akın eder, ölü artık oynuyormuş gibi yaparak, önceden tasarladığı insanlara -ki bunlar çok korkan insanlardır- saldırır. Köyümüzün evleri genellikle altı ahır, üstü ev olmak üzere iki katlıdır. Bu kadar insanın korkudan dalga dalga, bir o yana, bir bu yana hücum etmeleri o evler için çok tehlikeli olduğu akıllarına bile gelmez.

Devam edecek
 

Yorumlar 7

Yazarın Diğer Yazıları