Rafet URAL

En Uzun Şubat...

Rafet URAL

6 Şubat 2023 tarihe belki de bitmeyen gece, bitmeyen ay olarak geçti, geçecek… En uzun acıyı, en uzun elemi, en uzun soğuğu, en uzun kaybı işte en kısa dedikleri şubatta yaşadık, yaşıyoruz… 

Adına şiirler yazılan Şubat için nereden bilsin Cahit Sıtkı ‘Şubat Günü’ şiirinde;

 “Kim ne bilsin neydi beni uyutan?
Uyanmadığım o sabah uykudan.

Henüz yaşıyordum yeniden yeni
Bir şubat gününün güzelliğini.”
  acının resmi olacak bu tabloyu…

 Deprem Bölgesi Ziyaretimiz

Kayseri Gönüllü Kuruluşlar olarak depremin ilk haftasında Göksun, Elbistan, Nurhak, Gölbaşı, Pazarcık ilçeleri ve son durak olarak Kahramanmaraş’ı ziyaret ederek, demrepzede kardeşlerimizin hem acılarına ortak olmak hem de yardımda bulunmak üzere yola revan olduk.

Bedenimin ve ruhumun bir parçasını bıraktığım bir yolculuk oldu benim için. İnanan insan için gerçekten ibretlik bir sahne var. Bunları anlatmaya ne benim gücüm yeter ne de kelimeler kafi gelir. Kaç gündür bu acıyı anlatacak kelimeleri aradım ama bulamadım... 

Acımız gözyaşlarımız ile arşa erişti...

Safahat Beni Bekliyor…

İşte bu duygularla yıkıntılar içinde sadece ayaklarımız yürürken, ruhum her yıkıntı başında parça parça kalırken, orta refüjde bir ağacın altında kitaplar gördüm. Tabi ki dayanamayıp daha yakından bakmak için yaklaştım ve onlarca kitap tozlar içinde duruyordu. Hepsi bir kütüphanenin mi yoksa farklı kişilerin mi bilemedim. Anladığım kadarıyla enkaz kaldırılırken çalışanlar, yıkıntılar içinde buldukları kitapları ve fotoğrafları bir köşede biriktirmişler. Eski ve yeni bilindik yazarlara ait kitaplar. Bu kitaplar arasında Akif’in muhteşem eseri Safahat tozlar içinde gözüme ilişti. Sanki tozlar içinde beni bekliyordu…

Safahat’a düşkünlüğümü bilmeyen yoktur. Okumaktan yıpranan eski baskı bir Safahatım var/dı. Her okuduğumda, sayfaları arasında gezinmekten keyif aldığım kitaptan öte bir şey. Nesir olarak bu kadar sayfanın aslında şiir tadında ahenk vermesi boşa değil. Ne kadar usta bir el değdiğini kanıtlamaya yeter.

Yıkıntılar arasında, tozlu kitaplar içinde kıyamadım Safahat’ı aldım, tozunu biraz temizledim. Kim bilir kimin? Hangi kitaplığa ait? Sahibi nerededir? Bu sorular ilk aklıma gelenler…  Yol kenarında kalmasına gönlüm razı gelmedi belki içinde bir belirti ( isim-telefon) olur, umudu ile aldım tozlu tozlu eve getirdim. 

Sabah namazı ile başlayıp, gece yarısı son bulan deprem bölgesi yolculuğumuzun sebebi hikmeti bu kitap (Safahat) olsa gerek, diye düşünüyorum… Tevafuk bu ya kitap taa oradan bizi sesledi belki de…  

Safahat bana bakıyor ben ona bakıyorum, birkaç gün elime almadım. Tozlu haliyle üç beş gün sonra elime aldım; kapağı, sayfaları, tozlarını içime çekerek ağır ağır karıştırdım ama ne yazık ki önceki okuru adına hiçbir iz yok. 

Kahramanmaraş/Onikişubat ilçe belediye başkanlığınca bastırılıp hediye olarak dağıtılmış bir Safahat. Kendisi başlı başına her sayfası ders olan bu kitap bana bir başka ders veriyordu bu sefer…   Sahibi sesimi duyar mı bilmiyorum ama hakkını helal etsin… Her sayfasındaki toz taneleri içinde binlerce acı, elem, gözyaşı saklı olan bu kitap artık bana emanet… Karşılığı olamaz ama başta kendi yazdığım kitaplar olmak üzere o şehrin çocuklarına çokça kitap götürdüm ve hala göndermeye devam ediyorum. 
Kaç gündür bu acıyı anlatacak kelimeleri aradım bulamadım... 

Acımız gözyaşlarımız ile arşa erişti...

Ama

“Umudumuz, acımızdan daha büyük olmalı…”

Sonra aklıma yine bu toprakların sesi olan şair Cahit Zarifoğlu’nun bu sözü geldi... 
Sanki bu günler için söylenmiş…

Nice şairler, büyük büyük yazarlar, fikir yolcuları yetiştirmiş bu toprak eminim yeniden el birliği ile yeşerecek. Yine insan yetiştirecek…     
 

Yazarın Diğer Yazıları