Rafet URAL

BİR ÖLÜR BİN DİRİLİRİZ

Rafet URAL

       Pandemi sürecinin başında evde beklerken, telefona gelen mesaj ile başladı aslında hikaye. Devletimiz her il ve ilçede vefa destek grupları oluşturuyordu. Bana da mesaj gelince  hiç tereddüt etmeden ‘Halka hizmet Hakk’a hizmet’ şiarı ile gönüllü olarak görev almak istedim.  İki aydan fazla vefa destek grubuna bağlı seyahat izin kurulunda görev yaptım. İl dışı çıkış yasağının olduğu zamanda seyahat etmek isteyenlere izin belgesi tanzim ediyorduk. Benim için de ayrı bir deneyim oldu açıkçası.
         İnsana dair hikayeleri dinlemek her zaman benim ilgimi çekmiştir. Kurulda görev yaparken her gün ayrı bir hikaye ile karşılaştım. İşte bugün onlardan birini paylaşacağım; yüreğimin sesine kalemim kavi gelecek mi bilemiyorum.
Fotoğraf ve an,
         Bazen hayatımızı film şeridi gibi gözlerimizin önüne getirdiğimizde; günleri değil de an’ları hatırlarız. Belki de dikkatinizi çekmemişti şimdiye kadar. Hem bir yandan okurken hem de deneyebilirsiniz. Kıymeti olan, değeri olan, unutulmaz olan an’dır çünkü. Gününün, zamanının bir önemi yoktur aslında.
        Şimdilerde teknolojinin nimetlerinden faydalanarak an’ı dondurmak için deklanşöre basıyor çoğumuz.
        Fotoğraflar her ne kadar an’ı dondurup kayda alsalar da sadece an’da kalmıyor. Fotoğraf karesi öncesi ve sonrası ile var oluyor. Bu nedenle onları donmuş bir an’ın ötesinde düşünmek gerekir. Bakmak ve görmek arasındaki fark belki de işte burada ortaya çıkıyor.


 
Fotoğrafla başlayalım, hikayesi şöyle…
       Bilgisayar başında işlem yapıyorum, görevli emniyet mensubu arkadaş  “ Hocam sıradan alıyorum” dedi. Ben kafayı kaldırmadan “evet” dedim. Selam vererek kucağında küçük bir bebek, yanında bir hanım ile odaya bir aile girdi. Selamını almak için kafamı kaldırdığımda, o vakur duruşu ve sert bakışları olan babaya gözlerim odaklandı. Bir an için zaman durdu, ne diyeceğimi bilemedim. Ne kadarda afallamış olsam da ayağa kalkarak selamını aldım, yanımdaki sandalyeye buyur ettim.
       Şarkışla’mızın gururu, hain bir pusuda şehit olan anne ve oğlun kahraman babası karşımdaydı. Yeni bir yuva kurmuş kendine. Allah bir erkek evlat nasip etmiş yine ve yeniden. O kahraman baba, anlı şanlı asker baba, şehit olan minicik bedenini toprağa verdiği Bedirhan’nın adını ikinci yavrusuna da vermiş. O an anladım ki bir Bedirhan şehit olmuş, bir Bedirhan doğmuş. Çünkü biz bir ölür, bin diriliriz… 
        İşlem yapmak üzere kimlikleri alınca fark ettim tüm bu gerçeği. İlk okuduğumda ismi ne diyeceğimi bilemedim, dona kaldım açıkçası. Kısaca bir iki kelam ettik. İnsan bir şeyde soramıyor, bir şeyde diyemiyor. Duruyorsun gözlerin konuşuyor ya işte öyle bir an.
       İşlem bitti, kapıya kadar yolcu ettim misafirleri. O an’ı dondurmak adına bu fotoğrafı rica ettim. Hayatımın en anlamlı en unutulmaz fotoğraf karesi oldu benim içinde.  Fotoğrafı hangi gün çektiğimizi belki asla hatırlamayacağım ancak bu fotoğraftaki detay benim nefes alışverişimi değiştirmeye yetecek güçte olacak daima.
        Nur içinde yatsın şehit anne ve Bedirhan bebek…
 
Bedirhan’a Ağıt
Sızlar sızlar yüreğim sızlar,
Bir bebeğe kıydı vicdansızlar,
Saçının teli eder mi alınan leşler,
Anasının kucağında, babasının duasında,
Kulağında ezan, beşiğinde rüyan,
Cennet kokusu teninde, besmele dilinde,
Çakallar pusuda,
Gece renginde karanlık,
Kahpelerin kahpesi gelip sinemizden vurdu.
Çarpan yürekler durdu.
Yer gök inledi, arzda duyuldu bir seda,
Felek böyle yazmış yazıyı,
Bedirhan’da  gör ki simayı,
Derdi büyüktür atasının,
Şehadetini duydu gözünden sakındığı evladının,
Yüreği nasıl soğusun gözü yaşlı babasının,
Bir bebeğe pusu kurdu çakallar,
Tırnağı eder mi Bedirhan'ın alınan leşler,
Sızlar sızlar yüreğim sızlar,

 
 

Yazarın Diğer Yazıları