Mustafa BALABAN

Umut hep olmalı!

Mustafa BALABAN

İlk bayramınızı hatırlar mısınız? Ya da ilk mutlu olduğunuz anı. Zordur, hayatta her şeyin ilkini hatırlamak. Ama insan iki şeyi hatırlar üzerinden çok zamanlar geçse de. Ya çok mutlu olduğu anları ya da derin acılar duyduğu zamanları.

Çocuk için bayram yetişkinin zihnindeki kadar oluşmamıştır. Şayet psikoloji diliyle ifade edersek bir şema yoktur henüz çocuğun belleğinde. Onun için parça parçadır. Hatta anlıktır. Babanın onunla oyun oynadığı, annenin en güzel kurabiyeyi yaptığı, çocuğun onu tattığı andır.

Çocuğun  zinhinde bayram aşama aşama oluşur . Arife, bayram hazırlıkları, bayram namazı, kurban  ve bayramlık diye tavsif edilen kıyafetler, ayakkabılar. Tatlılar, şekerler muhtelif ikramlıklar. Kurban bayramı ise kınalı koçlar, koyunlar, kasaplar, paylar.  Mahalleden uzaklara gitmeler, bir şehirden başka bir şehire uzun seyahatler. 

Çocuklar bayramın tadına vardığında her şey başka bir mana kazanır. Birkaç gün önceden yapılan alış verişler, evlerde olağanüstü temizlikler, herkesin  giyeceklerine kadar birlikte karar verişleri. Kimlerin ziyaret edileceği…Uzun tatiller ise rezervasyonlu programlar.

Çocuklar için bayram geceleri uzundur. Sabah namazı ile başlayan evdeki hareketlilik. Dışarda yeni yeni şafağın sökmesi. Babanın erkek kardeşlere haydi geç kalmayalım seslenişleri. Kızların anneleri ile mahmur mahmur evi toparlamaları. Ramazan ise bir ayın sonunda mükellef bir kahvaltı, Kurban bayramı ise kurbanın etiyle midenin bayram etmesi için sabırla bekleyişler.

Bu satırlar benzer duygu ve düşüncelerle daha da uzatılabilir. Lakin şubatın soğuğunda yaşanan deprem sonrası bazı çocuklar için, bir kısım yetişkinler için bayram hüzündür, burukluktur ve ıstıraptır belki de. Geçenlerde bir iftar sonrası depremi yaşayan bir muallimin ifadesi, tespiti konuyu öz bir şekilde özetliyordu. Deprem anı ile ilgili durum ve duygularını paylaştıktan sonra, düzen nasıl bir şeymiş onu gördük dedi. Hani herkesin bir düzeni vardır işi, okulu, ailesi, aile fertlerinin meşgalesi, evi, evde yaşamı… Ne zaman ki insan düzenini kaybeder, o zaman kıymetini anlıyor dedi.

 

Bayram telaffuz ediliyordu her yerde çadırda, sokakta, sosyal medya da. Zarife sevinemiyordu. Depremde evleri yerle yeksan olmuştu çünkü. Artık çadırda yaşıyorlardı. Tek tesellileri birincil dereceden kimseyi kaybetmemiş olmalarıydı. Soğuk günler geride kalmıştı ama ruhları hala ısınamamıştı. Liseye geçen dönem başlamış,  liseli olmanın keyfini yaşıyordu. Ailesi artık daha anlayışlı davranıyor, duygu ve davranışlarına değer veriyordu. Yeni arkadaşlar edinmiş, mahalleden biraz daha uzaklaşmıştı. Bende büyüdüm, işlerimi kendim halledebiliyorum diyordu…Lakin ikinci dönem olmadan deprem olmuştu. Artık okulu, kitapları, arkadaşları, öğretmenleri yoktu ya da bir müddet olmayacaktı. Çadırkent’te konteynır okullar açılmış görevli gönüllü öğretmenler seferber olmuştu. Derslere, sosyal ortama uyum sağlamaya çalışıyor, azıcıkta olsa toparlanıyordu. Ama yarın bayramdı. 

Nasıl olacaktı? Artık evleri, okulları, ortamları yoktu. Kardeşlerine baktı. İkisi de küçüktü. Anne-babası bir şekilde yeni kıyafetleri temin etmiş, onlarda birkaç gündür bayramı dört gözle bekliyorlardı. En küçük kardeşi Metin, yarın bayram şeker toplarız diyordu. Çadırları tek tek gezeriz diyordu. Hatta bir tane el çantası ayarlamış, babasının çadırda askı gibi yaptığı yere asmıştı…Anne ve babası  göz göze geldi, buruk bir tebessümle birbirlerine baktılar.
Geçtiğimiz bayramlarda bir yazımın başlığı “Bayram Neşvedir”di. Bir öğrencim gazeteden mezkur yazımın linkini atmış, yarın bunu paylaşırım yeni yazım yok demiştim. Gönlüm elvermedi bu başlığa ve deprem sonrası çocukların hali pür melalini  dikkate almadan paylaşmaya. O yazım da şu paragraf  imdadıma koştu. Bayram neşvedir, tezime;  ama, fakat, lakin babında şerh düşmüşüm.

“ İşte bayramlarda her yaş grubu için farklı anlamlar çağrıştırır. Bilhassa çocuklar için bayramlar daha çok oyun, sevinç, mutluluk ve eğlencedir.  Hangi yüzyılda olursa olsun, bu böyledir. Velev ki çocuğun kendisine, ailesinden birine bir şey olmasın ya da ülkesinde doğal afet ve savaş gibi bir durum yaşanmasın.” 

Yarım asırlık hayatımız bu ve benzeri cümleleri bizlere kurdurabiliyor. Bahsi geçen arkadaşın dediği gibi, düzen çok kıymetliymiş. Ev içindeki, odan, eşyaların, alışkanlıkların, dinlenmen, mutfakta pişirileni yemen, sabah işine gitmen, okula hazırlık yapman… İş hayatında gideceğin işletmen, kurumun, işyerin, iş arkadaşların, yorulman, mesai mefhumu…

Esasında sorun olarak gördüğümüz şeylerin büyük kısmı sorun değilmiş. Annenin mutfağın darlığından, babanın evin metrekaresinden, küçük kardeşin çocuk odasından, gencin yaşadıkları muhitten serzenişleri sorun değilmiş. Eşyaların , arabanın, cep telefonlarının yenilememesine üzülmek, çalıştığımız işteki sıkıntılar, ulaşımdaki problemler, falancayla sıkıntı yaptığımız konular mesele değilmiş.
Düzen, o kadar önemliymiş ki! Evini yerinde görmek, evinin içinde dinlenmek, yemek yiyeceğin, dinleneceğin, yatacağın, kitaplarını eşyalarını  koyduğun yerden almak çok büyük bir nimetmiş. İşine rahat gitmek, herkesi işyerinde görmek, iş ortamında kaldığın yerden devam etmek, arkadaşlarınla plan-programlar yapabilmek, akrabalarla düzenli olmasa da ziyaretleşebilmek.
    …

Zarife akranlarına göre olgun bir gençti.  İlk dönem edebiyat öğretmeni bir kitap vermişti. Bu kitabı okuyup hoşunuza giden cümlelerin altını çizin sonra da sunumunu yaparsınız demişti. Kitap: Cengiz Aytmatov’un ‘Toprak Ana’ isimli yapıtıydı. Bir paragrafı adeta ezberlemişti, zihninden tekrar geçti. Babası kızım hayırdır, ne düşünüyorsun dedi. Babası ile okuduğu kitapları paylaşmayı severdi. Babacığım, Toprak Ana kitabında bir ihtiyarın Tolgonay’a söyledikleri aklıma geldi dedi. Babası daha bir dikkatle kızına kulak verdi. Zarife adeta kitaptan okur gibi:

 “İnsanın yazgısı dağ yolu gibidir. Bir iner, bir çıkar, sonunda uçurumla bitiverir. Zorluklara bir kişinin gücü yetmez, ama elbirliğiyle aşılmayacak engel yoktur. Güçlüklerle dolu  yaşamın gizi budur.” Nasıl baba, sanki bu günleri tasvir ediyor gibi dedi.

 Babası bir tuhaf oldu. Mahzunlaştı. Kızlarının hüzün dolu bakışlarında umut kıvılcımları olduğunu fark etti. O da kızım, Kur’an’da inşirah suresi vardır. Peygamberin ve mü’minlerin ızdıraplı günlerinde bu sure nazil olmuştur, dedi. 
“Şüphesiz güçlükle beraber bir kolaylık vardır. Gerçekten, güçlükle beraber bir kolaylık vardır. Öyleyse, bir işi bitirince diğerine koyul. Ancak Rabbine yönel ve yalvar.' (İnşirah Suresi, 5-7)

Baba ve kızı birbirine sarıldı. Çok odalı evlerinden, tek odalı çadırlarında olsalar da umudun en iyi direnç olduğunun farkındaydılar. Annesi ve kardeşleri de bu muhabbetten mutlu olmuşlardı. Babası küçük çocuklara sabah namaza gidiyoruz, erken yatalım dedi. Anne hafif yanan ışığın altında çocuklarını özenle hazırladığı yer yatağına yatırdı. Uyku saatlerinde çadırı üç bölmeli bir hale getirmişlerdi. Her birinin dudakları dualardaydı. Temennileri kısa zamanda yeni evlerinde yine eski düzenlerine kavuşmaları, bu günleri hatıra olarak geride bırakmalarıydı.
 

Yorumlar 2
Adsız 26 Nisan 2023 00:31

Hocam gerçekten çok güzel bir yazı olmuş. Teşekkür ederiz????????

ADSIZ OKUD 20 Nisan 2023 15:34

Çok faydalı olmuş başarılarınızın devamını dilerim

Yazarın Diğer Yazıları