Mustafa BALABAN

Oruç yasak!

Mustafa BALABAN

Düşünelim. Ramazan ayı başlıyor. Teravih namazına gidemiyorsunuz. Sahura kalkamıyorsunuz. İftarı misafirsiz açıyorsunuz. Oruçlu işyerine gidiyor, zorla su; özel bir toplantı da zorla alkol içmeye zorlanıyorsunuz. Namazı açık açık kılamıyorsunuz…Ne hissedersiniz. Olur mu, din ve vicdan hürriyeti var. İbadet özgürlüğü var, diyebilirsiniz. Ya siz ya da ailenizden bir kız-kadın tesettür tercihinde bulunamaz; herhangi bir hac vazifesi yapamazsınız. 

Böyle bir ülke hayal edin. Distopik bir kurgu değil; ne roman, ne film. 

1984’ü okudunuz mu? Hani İngiliz filozof ve yazar George Orwell’in distopik eseri. Kötümser ve karamsar bir kurgudur. Her şeyi denetleyen Büyük Birader vardır. Akla gelen her şey denetlenme ve engellenmeyle karşılaşmaktadır. Akla geleni cümle akışına öylesine yazmadım. Çünkü düşünce polisi (karakteri)bile vardır bu eserde . Öyle ki insan kendiyle baş başa kalmaktan bile korkmaktadır.

Oruç yasak, namaz yasak, tesettür yasak, hac yasak derken faraza söylenmiş sözler değil. Bizzat yaşanan durumlardır. Nerede mi? Doğu Türkistan’da yaşayan Uygur Türkleri kardeşlerimiz anlatıyor.

Ülkelerinden açıklama yapamıyor, ülke dışında yaşayanlar medya kanallarıyla aktarıyor. Digital dünyada herhangi bir paltforma Doğu Türkistan’da ramazan diye yazın. Neler duyacaksınız? Bunlar gerçek mi, olamaz, abartı var, istismar var, algı yönetimi var diyeceksiniz (belki). 

Niçin bu konuya kapı araladım? Ülkemizde, evimizde hani sağlığı yerinde olup da oruç tutmayanlar. Oruç tutup da oflayıp puflayanlar. Mükellef olup da kaçamak arayanlar? Beş vakit namazı bırakın, hafta bir cumaya gitmeyenler? Çocuklarını teravihe götürmeyenler. Sahurda uykusuz kalır diye çocuklarını uyandırmayanlar. İftara aile dışından birilerini misafir etmeyi akıllarından geçirmeyenler. Bu ve benzeri davranış-duyguları çoğaltabiliriz. 

Gençlerimiz, umutlarımız Ramazan’a sahip çıkalım, biz Oruç’u Oruç bizi tutsun. İftarlar buluşma saatlerimiz, sahurlar saadetlerimiz olsun. İşimiz, meşgalemiz neyse bu aya yakışır olsun. Şartlarımız zor olsa da istikametimiz Ramazan’ı ihya etmek olsun.

Bir Doğu Türkistanlı anlatıyor. “ Öğrenci yurdunda kalıyorum. Oruç tutmak yasak, balkonda ışığı yakmadan sahurumu yapıyordum… Abdest aldığımı görmesinler diye ufak bir kap aldım onda hallediyordum. Zorla su içirme, ilaç içirme ile test ediliyorduk…Zorla su ya da bir içecek içilirse caizdir fetvası verilmişti diyor..”

Bu zulümleri Müslüman Uygurlara reva gören Çin…Ben olsam karşı dururum diyebiliriz. Kamu görevinde iseniz memuriyetten ihraç edilir başka işyerlerinde iseniz toplama kamplarına gönderilirsiniz. Zorla yedirme-içirme programları yapılır…Çünkü Çin’e göre İslam veya dini duygular virüstür. Gülesim geliyor. Virüs nedir en iyi Çinliler bilir.

Filistin…Kudüs…Gazze…Batı Şeria. Ramazan ayı onlar için nasıl geçecek? Acaba ateşkes olacak mı? Teravih, sahur, iftar…Kur’an tilaveti…mukabele, arefe, bayram…Bizler için olağan, bizler için programlanabilir, bizler için kolay durumlar bunlar. Ya bir Gazzeli anne, Batı Şerialı Baba…Şimdi evleri var mı? Evleri enkaz değil ise yiyecekleri mı?, Evleri, yiyecekleri ve içecekleri varsa yaşama güvenleri var mı? 

Esasında bizler de pandemide evden(cumaya-teravihe gidememe) çıkamamayı, deprem de eve girememeyi(sarsıntı-enkaz) yaşamıştık. Demem o ki-teşbihte hata olmasın- Doğu Türkistanlılar gibi evlere tutsak, Gazzeliler gibi evden uzak günler yaşamıştık.

Ramazan tefekkür ayı, itikaf ayı, yardımlaşma ayı…İnsanın kendiyle baş başa kalması ayı. Modern dünyanın hareketli, hızlı ve yoğun temposunda kendine gelme ayı. Psikiyatrist Kemal Sayar’ın tanımı ve tavsiyesiyle “Yavaşla” olmalı. Bu ay bizlere düşünme fırsatı veriyor. Rastgele beslenme yediklerine dikkat et. Açları düşün fark et. Ailenle birlikte yemek yemek için zaman ayır. Geç geliyorsan ailenle sahurda hasbihal et. Komşu akraba birlikte iftar et. Fakiri garibanı sofrana davet et. İhtiyaç sahiplerini fitre/ fidye ile ihya et. Sana özel gelen mesajı ayet ayet, cüz cüz tefekkür et. Vaktin varsa karşılıklı(mukabele) okumalar yap. İşin gücün bitmiyor, izin alamıyor vakit bulamıyorsan bayram da komşu-akraba ziyaret et.

Bir şey rahatsa, serbestse o işin kıymeti bilinmiyor. Bizler ramazanı, orucu Rıza-ı Bari’nin emrine en münasip şekilde tutalım. Bu ayı işgal, işkence altında geçirecek kardeşlerimize maddi manevi destek vererek, kavli ve fiili dua ederek tutalım.

Ramazan ayımız mahzun, oruçlarımız kırgın, iftarlarımız yetim, sahurlarımız meyus, tilavetlerimiz sessiz, bayramlarımız yarım…Ne zaman ki Birleştirilmiş Bayramlarımız olur, o zaman millet mutlu, ümmet umutlu olur.

Hani diyorum ki nerede insan hakları örgütleri? Birleşmiş Milletlerden mi medet umsalar bu dindaşlarımız soydaşlarımız? Enteresan Çin Birleşmiş Milletle Konseyi’nde. İsterseniz değiştirelim bu ismi: Birleştirilmiş Milletler Güvensizlik Konseyi. 

Rahmetli Arif Nihat Asya’nın şiirini dua niyetine terennüm edelim.

Yarının yollarında yılları da,
Ramazansız bırakma Allah'ım!
Ya dağıt kimsesiz kalan sürünü,
Ya çobansız bırakma Allah'ım!
Bizi sen sevgisiz,susuz,havasız;
Ve vatansız bırakma Allah'ım!
Müslümanlıkla yoğrulan yurdu,
Müslümansız bırakma Allah'ım!
 

Yazarın Diğer Yazıları