Mustafa BALABAN

Ramazan Mektebi

Mustafa BALABAN

Ramazan ayı dünya hayatına uhrevi bir ses ve manevi nefes katıyor.  İnsan nefsini süfli duygulardan, ulvi duygulara çıkarıyor. Sıradanlaşan hayatımıza anlam kazandırıyor. Nimetlerin kıymetini, suyun azizliğini öğretiyor.  Yeterli beslenemeyen insanlarımızın halini hissettiriyor.  Kul olmanın haz ve heyecanını yaşatacak olan bir ramazan ayıyla daha müşerref oluyoruz.

Bu ay manevi bir eğitim ayıdır. Âdeta bir aylık ilahi bir terbiye ve tedavi programına giriyoruz. Hatta Ramazan mektebi diye tavsif edebiliriz. Bizlerde kul olarak, bu okulun talebeleriyiz. Derslerimiz ise sahur ve iftar vakitleri, teravih namazı, kadir gecesi, Kur’an tilaveti, mukabele, itikaf, fitre/fidye sadakası,  bayram namazı ve bayram günleri.

Oruç tutmak, şafak vaktinden gün batımına kadar yeme, içme ve cinsi münasebetlerden  kaçınmayı gerektiren bir ibadettir. Esasında yaşamın kaynaklarına yönelik bir farkındalıktır. Yemek, içmek ve neslin devamı için tüm eylemler, Oruç ibadetiyle kul olan insana yaşamın biyolojik yönüne müdahale ediyor gözükse de ontolojik yanına dikkat çekmektedir.  Birazdan zikredeceğimiz ayetin sonundaki vurguda zaten kulluğun takva derinliğine yönlendirmektedir. Oruç farklı şekillerde bütün dinlerde yaygın bir ibadettir. Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de: Ey iman edenler! Oruç sizden önce gelip geçmiş ümmetler farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Umulur ki korunursunuz!(Bakara, 2/183) 

Oruç, her ne kadar semavi ve beşeri dinlerde yer alsa da, İslam’daki oruç gibi mutlak ve kâmil bir şekilde değildir. O dinlerde zaman kısıtlı, helaller kısmi olarak yapılmaktadır. Bir nevi diyet veya perhiz diyebileceğimiz kontrollü beslenme gibidir.
Oruç, bizlerin sadece belirli uzuvlarını tutmakla kalmayıp, aynı zamanda nefsani-şeytani düşünce ve davranışlarımızı da tutmalıdır. İşte böyle olursa orucun ruhuna uygun davranmış oluruz. Yoksa peygamberimiz (sav)’in: “Nice oruç tutanlar vardır ki, orucundan kendisine açlıktan başka bir şey kalmaz! Geceleri nice namaz kılanlar vardır ki, namazlarından kendilerine kalan yalnız yorgunluktur.” ifadesine dahil oluruz. Bu nebevi ikaz, ibadetin içeriğinin içtenlikle doldurulmasıdır. Ataların veciz bir şekilde ifade ettiği gibi: “Gönülsüz aş ya karın ağrıtır ya baş.” Emir ve ibadetleri toplumsal baskı sonucunda, bari insanlar bir şey demesin diye değil, rıza-ı bari razıyım desin diye yapmak doğru bir harekettir.

Öyleyse bu ibadeti, bir kulluk vazifesi olarak sadece Allah için tutmalıyız. İşte o zaman peygamberimiz (sav) şu hadisine mazhar oluruz. “Bir kimse, inanarak ve sevabını sadece Allah’tan bekleyerek, ramazan orucunu tutarsa, geçmiş günahları bağışlanır.”

Oruç, aynı zamanda nimetlerin kıymetini bilme, açların halini anlamadır. Atalarımızın öz bir şekilde ifade ettiği gibi, “ Tok açın halinden anlamaz.” Ama aç kalırsak, açlığın beynimizde ve bünyemizdeki olumsuz yansımalarını görürsek, aç olan açıkta olan insanların haline daha duyarlı oluruz. Ve şu nebevi ikaza muhatap olmayız: “Komşusu açken tok yatan bizden değildir.”

Bu ay, aynı zamanda Kur’an ayıdır. Rabbimiz bu konuda şöyle buyuruyor. “Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruya eğriden ayırmanın açık delilleri olarak, Kur’an’ın indirildiği aydır. Öyle ise Ramazan ayını idrak edenler onda oruç tutsun.”(Bakara Suresi, 2/185) Peygamber Efendimiz her ramazan ayında Kur’an-ı Kerim’i baştan sona vahiy meleği Cebrail ile karşılıklı okurdu. Buna mukabele denir. Bizlerde evlerimizde, camilerimizde ve münasip mekanlarda okumalarımızı daha bir artırmalı, bu iklimi bütün duygu ve davranışlarımızla yaşama gayreti içinde olmalıyız. Sadece oruçla Ramazanı ihya etmek yerine, Kur’an okuyarak ta derinleştirebilir, zenginleştirebiliriz.

Gelin bu Ramazan Mektebi’nin iyi bir talebesi olalım. Temel derslerimiz olan Oruç ve Kur’an’a iyi çalışalım.  Seçmeli ders mesabesinde olan teravih, itikafa özen gösterelim. Bu ayı her yönüyle yaşayalım. Çocuklarımızın dini düşünce ve duyarlılığı için iftar ve sahurları, bayram namazını ve bayram günlerini fırsat olarak görelim. 
Ramazan ayındaki her bir nüsük bir hikmet içermektedir.

Sahur: Yüce rabbimiz için uykunun en tatlı anını feda etmeyi, İftar: ailemizle ve fakirlerle sofrayı paylaşmayı, Teravih: Gündüz ki bireyselliği büyük birlikteliğe dönüştürmeyi, Kadir gecesindeki ihtilaf  her gecenin kadrini bilmeyi, Mukabele : Her daim Kur’anla olmayı, İtikaf: İçe yönelmeyi, Fitre/fidye: İhtiyaç sahibi insanları gözetmeyi, Bayram: imtihanın ikramla ödüllendirileceğini bilmektir.
Bu ay aynı zamanda yenilenmek ve şeytanı yenmek için en uygun zamandır. Çünkü bu ay inanç ve ibadet yönünüz güçlenirken, nefsani yönümüz zayıflamakta, şeytanlar zincire vurulmaktadır. Elbette burada mecazi bir ifade de var, şeytani haz ve hareketleri orucun gücüyle zayıflamaktadır. Ama yine de dikkat ve rikkat felsefemiz olsun, mesajı veriliyor diye de okuyabiliriz. Hatırlayalım hadis-i şerifi:     “Ramazan ayı gelince, cennet kapıları açılır cehennem kapıları kapanır ve şeytanlar zincire vurulurlar.”

Nefsin tezkiyesi, ruhun terbiyesi nasıl gerçekleşiyor, önce Hristiyan misyoneri şimdi mü’min olan Malezyalı Covita Guslin(Maysara)’dan dinleyelim:
“Ben dinimi çok seviyorum. Özellikle Ramazan’ı ve oruç tutmayı… Bu Ramazan Müslüman olarak geçirdiğim onuncu Ramazan ve on senedir oruç tutmaya devam ediyorum. Ramazan ayı diğer aylarda kontrolden çıkan nefislerin dizginlenmesi için iyi bir fırsat.” 

O halde bizlerde aldığımız bu bir aylık ibadet ve ahlak eğitimini , yılın on bir ayında da yaşamalıyız. Allah’ yakın, şeytana uzak olmak için uğraşmalıyız. Ruhi Bağdadi’nin sözüyle muhabbeti hitama erdirelim.

“Sanma ey hâce ki senden zer ü sîm isterler, 
Yevme lâ yenfeu'da kalb-i selîm isterler..."

 

Yorumlar 2
Muhammet Bahadır Şahin 11 Mart 2024 18:09

Hakkıyla ihya etmek duasıyla sayın hocam Allah razı olsun

Harun 11 Mart 2024 09:43

Yüreğinize güzellik, ömrünüze bereket, kaleminize sağlık Mustafa bey kardeşim. Ramazanda birazcıkta olsa değişenbilme çabasında olabilmek duasıyla..

Yazarın Diğer Yazıları