Mustafa BALABAN

Ramazan'da çocuk

Mustafa BALABAN

Çocukluğumuzun ramazanları her ramazan tekrar kendini hatırlatır, ya pide kokuları ya top atışları ya teravih saatleri ya sahurun mahmurlu anları… Nasıl hatırlamaz ki insan, hem daha özgür olmanın hem biraz daha büyümenin dilimleriydi bu anlar. Hele geç saatlere kadar oynamalar, teravih bahanesiyle koşmalar, saklambaçlar, camideki saf düzenini bozmalar, abdest tutmanın gülme krizinden riske girdiği anlar/anılar…        

Ailemiz geldiyse camiye kontrol artmıştır, yaramazlık azalmıştır. Lakin bir yolunu bulup yine son dakikaya kadar oyunlar, kıkırdamalar, yaşlı amcalara “Eyyüb” sabrı yaşatmalar. Bastonların sadece yürümede destek için değil, teravih saatlerinde hınu hacette lazım olur gibi çocuklara karşı kullanmalar…

Ramazan öncesi akşam ezanları “Artık oyun bitti!” çağrısıydı bizler için. Mutlaka eve gitmemiz gerekirdi. Akşam ezanı geç okunsun hatta okunmasın isterdik çocuk düşlerimizle. Ama ramazanda öyle mi? Dört gözle beklerdik akşam ezanlarını. Büyüklerin oruç açmak için bekledikleri, artık nefeslerin tutulduğu saatlerdi. Bizler ise ezan öncesi atılacak topları, ezan sonrası teravih için izin alıp sokaklarda özgürce oynamayı beklerdik. Sonraları oruç tutmanın ne demek olduğunu öğrenmeye başladığımız, yarım yamalak tuttuğumuz oruçlarla yemeklerin sadece adını değil; tadını da aldığımız, yemeğin şölene dönüştüğü anlardı.

Oruç tuhaftı, gizemliydi bizim için. Kahvaltıyı zoraki yaptığımız, yemek saatlerinin dışında canımız istediğinde atıştırdığımız günler gitmiş; gecenin bir vaktinde mahmur gözlerle zöhür(sahur) yemeğini yemek için uyanmalar başlamış, annemizin erinmeden pişirdiği bazlama, katmer, bükmeler hoş kokularla evi sarmış olurdu. Sonra hoşaf(komposto) tatlı tatlı midemize inerken uyku yine kollarına çağırırdı bizi. İlk sahurları düşününce büyüklerin kaldırmak istemedikleri; bizlerinde sesten uyanır gibi olduğumuz, bu saatte gizli gizli neler yapıyorlar diye merak ettiğimiz, annemize babamıza ısrarla bizi kaldırın dediğimiz saatler nasıl da munis ve mübarek saatlerdi.

Salavatlar, tekbirler coşkuyla katıldığımız cami korosuydu adeta. Büyüklerin ahengini ya yüksek sesle bozduğumuz ya da yanlış söyleyerek karıştırdığımız “muziplik saatleri” idi.

Vitir namazı ise bizim için deve cüce gibi bir şeydi adeta; üçüncü tekbirde elleri kaldırmayıp rükûa gittiğimiz, biraz takip ettiğimizde yanılanlar için güldüğümüz eğlenceli bir namazdı.

Tespihat kimimizin sonuna kadar beklediği, hatalarını affettirmek istercesine tespihi olmayanlara tespih servis ettiği anlar; kimilerimiz içinse gülme krizinden kurtulamayıp kaçtığı zamanlardı. 

Ramazan büyükler için disiplinli ve düzenli bir ibadet dönemi olsa da çocuklar için oyun saatleriydi. Büyüklerin içinde birkaç saniye büyüyüp saflara girmeler, sonra saf düzenini bozup camide veya cami bahçesinde akla gelmedik oyunlar demekti. 

Şimdi düşünüyorum da dini bilgilerimiz, öğrendiğimiz birçok şey Ramazan ayında yirmi dört saat ruhumuza işlemiş. Dini kavramları kavramış, ibadetlerin nasıl yapıldığını keşfetmiş bir kişi olmamızda ramazan ayının manevi hareketliliğinin önemi büyüktü. Büyüklerin arasında erken büyümemize vesile olan güzide, güzel zaman dilimleriydi.  Öyle ki sosyalleşmemizi de hızlandırmış,  arkadaş çevremiz artmış, komşuları tanımış, teravihte rekâtları sayarken sayıları öğrenmiştik. Esasında Ramazan her çocuğun ilkokulu, ilk ortamı olmuş hayata atılırken. 

Ramazanlar sahurdan iftira, çocukları büyüten ve büyüleyen özel zaman dilimleri… Hele ki oruç temrinleri yapılıyor, açlık ve susuzluk ne demek keşfediliyorsa…

Diyorum ki sahura kalkma, oruç tutma, iftar açma ve teravih namazı çocukların varlığı ile daha bir ulvilik, onlara da uhrevilik kazandırır Ramazan ayı. Çocukları da katalım bu ayın manevi hayatına, hazzına. O zaman oruç açlığı aşan, susuzluğu aşan uhrevi ve ulvi bir yolculuk olur biz büyükler için de çocuklar için de.

Yorumlar 2
muhammet bahadır ş. 23 Mart 2023 15:34

Çocukluğuma gittim. Tebessümle hüzünlendiğim karmaşık duygular yaşattınız sevgili hocam. Allah razı olsun

Fahri Erdinç 05 Nisan 2022 09:56

Okurken "Hiç bitmese..." dediğim bir yazı oldu. Ramazan da hiç bitmese, ömür de... Lakin...

Yazarın Diğer Yazıları