Murat SERİM

Ticari Kaygının Tezhipte Yozlaşmaya Yol Açması

Murat SERİM

İstanbul Fatih’te Müzehhibe Emel Türkmen ile tezhip sanatı üzerine söyleşimize devam ediyoruz.  

Tezhip sanatında eleştirdiğiniz noktalar nelerdir? Bunları sizden duymak isteriz. 

Bunu daha önce biz çalıştaylarda da çok konuşuk. Tam tezhibi öğrenmeden bir an önce para kazanmaya yönelik ticari işler diyorum ben bunlara ve zanaat diyorum. Sanat noktasında hiçbir değeri olmayan çalışmalar. Bunların da maalesef ucuz olduğu için alıcı bulması. Bizi en çok etkileyen ve üzen kısımlardan biri bu. Tercihtir, alabilir. Duvarına orijinal bir eser alacaktır ama ucuz olsun ister, bu ayrı konu, bunu tartışmıyoruz. Değer görmesi tezhip adı altında ama tezhip değil, öyle söyleyeyim. Bu, çok kısa bir eğitim sonucunda yapılmış veyahut ticari kaygıyla yapılmış aslında vasat eserler. Bu da tezhip sanatı, bu da tezhip, bu da tezhip. Anlamayan gözde ikisinin de aynı kefeye konması. Şu anda en büyük handikaplarımızdan bir tanesi bu. O yüzden yozlaşmadan bahsetmiştik ya kaybımız var mı diye. Aslında yozlaşma buradan başlıyor. Burda da hocaların yönlendirmesi çok önemli. Yani hoca, talebelerini yetiştirirken tabii ki herkesin maddi ihtiyaçları var, tabii ki bunları kazanmak zorundalar ama bunu kuralları bozmadan, düzgün desenlerle ama daha kolay desenlerle, daha az masraflı olacak şekilde de icra edebilirler.

Çok doğru.

Ben bundan yanayım ama yapılanlara inanır mısınız? Bakıp hemen çekildiğim çok çalışma görüyorum günümüzde. Piyasa işi diyorlar, ticari diyorlar, biz belli bir kesimin talebini karşılıyoruz diyorlar ama onlar sanat olmuyor, üzgünüm. Bu yazı için de geçerli. Sadece tezhip için geçerli değil. Ben sanatsal düşünen birisiyim. Herkes benim gibi düşünmek zorunda değil. Benim buna lüksüm var belki ama başkası için bir hayat gayesi. Geçinmek zorunda belki. Onları çok iyi anlıyorum. Hiç kolay değil. İnanır mısınız? Ders vermeyi kabul etmememin sebeplerinden bir tanesi de buydu. Tezhibi sanatsal yapabilmek için maddi kaynak sağlamaktı. Ben ticari tezhip yapamadım çünkü. Yapamadım, beceremedim. Ne yapacağım, ne yapmam lazım? Doğru bir yerden kendime destek ayarlamam lazım. Çok masraflı bir sanat. Şu an klasik sanatlar içerisinde en masraflı sanattan bahsediyoruz.

Peki, sanatın başka hangi dallarıyla ilgilendiniz ya da ilgileniyorsunuz? 

Cilt sanatı asıl tabii. 

Onun da dışında. Cilt ve tezhipten başka var mı hocam?

Yok, hatta bir dönem başladım rahmetli Alparslan Hoca’dan. Anladım ki bu sanatı ya tam yapmak lazım -benim tabii kendi karakterimden de kaynaklanıyor- ya da hiç yapmayacağım, dedim. Hatta orada başladım. Üç hafta devam ettim ve hocamdan müsaade istedim. Ben bu sanatı ya tam yapacağım ya da hiç yapmayacağım. Zaten iki sanatla uğraşıyorum. Üçüncüsünün hakkını vererek yapamayacağıma inanıyorum. Üzülerek ayrılacağım, dedim. Hocamdan azadımı istedim yani, o üzüldü. Kızım iyi gidiyordun, niye bıraktın? dedi. Hocam, hakkını veremeyeceğim, ben anladım, dedim. Çünkü bu, hak ettiği değeri görmek zorunda olan bir sanat, dedim. Ben bu sanatı hobi olarak yapamadım, öyle söyleyeyim. O bambaşka bir dönemdi.

Anladım. Tezhip sanatıyla ilgili gerçekleştirmek istediğiniz bir projeniz veya hayaliniz var mı? 

Keşif sergisini düzenlerken o hayalimin birçoğunu gerçekleştirdim. Çünkü tezhibin tek başına da bir sanat olabileceğini, bir konu üzerinden farklı disiplinlerle birleşerek başka başka bir şeyler yapılabileceğini, o sergide -56 levhasıyla aslında yüz eserlik sergide hem klasik hem özgün tasarım vardı- bir nevi bunu sergilemiş olduk. Öğrencilerimizle bunu yaptık. Hayallerimden biri buydu. Biri de yurtdışına açılmaktı. Elhamdülillah bunların hepsi gerçekleşti. En önemli hayalim Kuran-ı Kerim’i süslemek. Eşim bir gün yazarsa inşallah. Onun yazdığı Kuran-ı süslemeyi çok isterim. 

‘Keşif’ isimli serginizde isim verdiğiniz keşif neyin keşfi hocam? 

Bu, öğrencilerle verdiğimiz ortak bir karar. Şimdi ben kendimce böyle özgün tasarımlar yapıyorum, serbest tasarım da diyebiliriz, yapıyorum. Yani uzun zamandır da yaptığımdan çok fazla icra ettiğim bir tür değildi. Ancak öğrencilerimiz de anlatınca biz farklı şeyler tasarlayalım arkadaşlar bienal gereği deyince, biz bunu yapabiliriz, tezhibi sadece tezhiple anlatmaya çalışalım. Konu bulun, bir konu üzerinden çalışalım, diye anlatırken serginin ismi ne olsun diye konuşmaya başladık bu sefer. Hocam, biz kendimizi keşfediyoruz, kendi içimizdeki yeteneği görmeye çalışıyoruz ve neler yapabileceğimizi anlamaya çalışıyoruz. Biz, bu sanatı ne kadar seviyoruz, bunu da anlamaya çalışıyoruz. O yüzden buna keşif diyelim dediler ve o andan itibaren her şey çok değişti. Konuyla bağlantılı öyle büyük hayaller geldi ki önüme, gerçekten çok mantıklı. Ben böyle bir şey çıkacağını başta hiç tahmin etmiyordum. Hatta şunu da söyledim: Eserlerin bir kısmı tamamlandıktan sonra ya gerçekten bizi taşa tutacaklar ya da gerçekten çok beğenilecek. Bunun arası yok. Bu sergi böyle bir sergi oldu. Gerçekten de bir hafta açık kaldı.

Hangisi oldu hocam?

İkincisi oldu. Allah’tan çok beğenildi. Yani 4 kere aynı sergiyi gezen arkadaşlarımız oldu. 

Sizden de başka bir şey beklenemezdi hocam.

Ben çok tepki alacağımızı da göze alarak o cesareti gösterdim öğrencilerimizin de hevesiyle. Ben, Yunus Emre’de de bunu çalıştırdım ama bu kadar kapsamlı değildi. Sedef var, metal var, ahşap var, hatta led ışıklarla renklendirilen eserler var. Airbrushın yani boya püskürtmenin binbir türlü hâli var. Yazısız eserler var, yazılı eserler var, notalar var, sol anahtarları var yani anlatamam size. Her şey var yani. Kimi musikiden bahsediyor, kimi işte Yusuf’un rüyasını anlatıyor. Bambaşka yani konular bulunduktan sonra anladım ki bu iş büyük bir keşfe gitti. Gerçekten de hepimiz aslında ruhumuzdaki o farklı benlikleri belki keşfettik. Hayallerimizi oraya sunduk. Ben çok fazla bir şey icra edemedim. Çünkü yüz eserlik bir sergi yapmak takdir edersiniz ki 56 kişiyle hiç kolay olmadı. Kendi eserlerim yarım kaldı. Onlarınkini ben sergiledim. Benim zaten birkaç tane özgün tasarımım ve klasiğim vardı. Onlarla ben sergiye katılmıştım.

Hocam, bu anlattıklarınız çok değerli, çok önemli.

Sirkeci Garı da müthiş bir alan bu arada. İnşallah bir gün bir daha nasip olur. Ben Sirkeci Garı’nda tezhip sergisini on günlüğüne kabul ettim. Üç aylık sergi teklifini reddettim başka bir mekanda. Bugün hiç pişman değilim. O zaman Klasik Türk Sanatları Vakfı ve Yeditepe Bienali üzerinden yaptık biz bunu. Cumhurbaşkanlığı destekli bir bienaldi bu. İstanbul Bienali diye de biliniyor ama Sirkeci Garı’nın ambiyansını, mekanın güzelliğini, dekorasyonunu çok güzel yaptılar. Eserleri serginin şekline kadar çok güzel oldu ve gelen herkes ilk önce o mekana zaten bayıldı. Eserlerin yerleştirilmesi ve sunumu da çok düzgün olduğu için çok fazla ilgi gördü. 

Hepsi bir bütün aslında.

Yani mekan da çok önemli. 

15. bölümün sonu
 

Yazarın Diğer Yazıları