Murat SERİM

Tezhipte Kem Âlât İle Kemâlât Olmaz 

Murat SERİM

İstanbul Fatih’te Müzehhibe Emel Türkmen ile tezhip sanatı üzerine söyleşimize devam ediyoruz.  

Hocam, sanatkâr ecdadımız ‘Kem âlât ile kemâlât olmaz.’ diyerek kullanılan malzemenin ne kadar önemli olduğunu öz bir şekilde ifade etmişlerdir. Sizce de tezhip sanatında yetenek kadar malzeme ne kadar önemlidir? 

Kem âlât olmadan kemâlât olmuyor. Çünkü biz burda malzemenin en çok ön planda olduğu sanatların birinden bahsediyoruz. Yani malzeme, alet, edevat, teknik var çünkü. Birden fazla teknik, aynı yerden defalarca dönerek üst üste üst üste işlenmeye devam ediyor. Bu süreçte fırçanız çok önemli. Boyalarınız çok önemli. Altınımız çok önemli, onun ezilmesi, kıvama gelmesi… Kağıdımız çok önemli. Ahar çok önemli, hattatın kullandığı kağıt hepsinden çok önemli. En çok hattat kağıtlarında zorlanırız.

Evet, biraz önce bahsettiniz bunlardan.

Bundan sonra gelir desen ve üslubun oluşması, çizilmesi ve geçirilmesi. Alt zemin çok önemlidir. Alt zemin dediğimiz bunlar işte. Ondan sonra deseni biz murakkaya aktardıktan sonra ondan sonra işçiliğine başlarız. Yani bir desen aşaması, sanat tarafı zaten orda. Bir de işçilik aşaması var. Sizin bahsettiğiniz alet, edevat mevzusu orda gündeme geliyor. Ondan öncesi kağıt üzerinde çünkü. Fakat fırçanız iyi değil, güzel bir fırça seçemediniz, istediğiniz kadar muhteşem bir müzehhip olun, o fırçada problem varsa siz o çalışmayı yapamazsınız. Veya altınınızda bir sorun var, çok iyi parlamıyor, yine dediğim gibi işçiliğiniz ne kadar güzel olursa olsun altın parlamadı mı hükmü kalmıyor. Zaten çok iyi altın parlatmak, çok iyi altını kullanabilme becerisidir tezhip sanatı. Biz bunu önemseriz, çok da önemli bir mevzu zaten. Bunun dışında kağıt çok pütürlüyse çalışmak çok zordur, ahar yetersizse çalışmak çok zordur, çok ahar sürüldüyse çok problemdir. Dökülmelere kadar gider. Maalesef, Türkiye’de çoğu üretilmese de ben genelde alet, edevat özellikle de boya kısmında çok dikkat etmeye çalışıyorum.

Genelde hangi ülkeden ithal ediliyor hocam?

Japonya’dan var. Almanya bu konuda ön planda. İngiltere’den gelen fırçalarımız var. İran’dan gelen malzemelerimiz var. Mührelerimiz yine yurtdışından. Aslında taş işçiliği bizde çok yaygın, kuyumcularda kullanılan taş işçilikleri. Fakat sanatımız sektörleşemediği için bir kırtasiye malzemesi gibi boya sektörü gibi satışı hızlı değil, çok tüketimi yok. Dolayısıyla imalatı da o yüzden Türkiye’de yapılmıyor.

Peki, tezhip sanatıyla ilgilenen bir dernek, vakıf var mı hocam? 

Dernek var aslında ama malzeme noktasında ne kadar ilerledi, o tartışılır. Şu da var: Anadolu’da farklı şehirlerde bunu çözmeye çalışan belli bir kitle var aslında. Bunlar boyaları çözmeye çalışıyor. Kimi fırça yapıyor. Kimisi sulu boya yapıyor. Kimisi yağlı tekniklerini geliştirdi. Aslında var bir şeyler ama müzehhiplerin buna ne kadar yöneldiği tartışılır. Özellikle el yapımı fırçaları herkesin alışması çok kolay bir şey değil. Yani elimizin alıştığı fırçalarımız var o gidiyor, bana şimdi kedi kılı fırça geliyor. Fakat ben bu fırçayla çalışabilir miyim? Önce bir talim etmem lazım. Bunu alışkanlık haline getirebilirseniz müthiş bir fırsat tabi ki. Eskiden bu da yoktu. Ben 90 yılında bu işe başladığımda habico(habiko) fırçadan başka fırça yoktu Türkiye’de. O da ucu güzel çıkacak, güzel alacaksın, kullanacaksın ve iki gün sonra döküldüğü zaman tekrar yenisini alacaksın.

O zaman şu anda imkanlar daha fazla.

Tabi ki çok fazla. Ciddi anlamda yurt dışından ithal, Türkiye’de böyle çalışmalar çok daha fazla tabi ki. Her mal da gelmezdi Türkiye’ye. Mesela altın tek markaydı. Şimdi bir sürü altın markası geliyor. Eskiden böyle değildi veya fırça, boya. Envai çeşit marka fırça, boya geliyor.

Bunların arasından kaliteli olup olmadığını nasıl anlıyorsunuz?

Deniyorum. Ben denemeden hiçbir şeye evet veya hayır demem. Mesela bir firma tezhip fırçası yapmak istedi. Ben burda onun dökülme aşamasını bile denedim.

Yani marka değil diyorsunuz kalite.

Kesinlikle.                    

Bu da deneyerek olur. 

Aynen. Ben fırçaları denemeden almam. Fırça seçimini bile ben gidip burda 30-40 fırça içinden ben kendi fırçalarımı seçerim. Orda da yine marka önemli değil mi? Marka önemli kalite önemli Ama fırça bozuksa o fırçayı almıyorum.

Anladım.

Bazen imalatta sıkıntı çıkabiliyor ama yine de seçmekte fayda var. Yani fırça bizim en önemli malzememiz.

Türklerin kitaba ve kitap sanatlarına nasıl değer verdiklerini biliyoruz. Gerek Türkiye'deki gerekse dünyanın dört bir yanındaki müzelere dağılmış paha biçilmez el yazması kitapların sayısı yaklaşık ne kadardır?

100.000 cildin üzerinde olduğu tahmin ediliyor ama bence daha büyük bir sayı var. Özel koleksiyonlara bir kısmı girdiği için çok da bilinmediğini düşünüyorum. Normal müzelere giren kitaplar, bilinen kitaplar tabi ki var ama müzelerde ne kadarı teşhir ediliyor? O da tartışılan bir konu. İnternet sitelerinde yayınlıyorlar ama hepsini yayınlıyorlar mı, verilen sayılara çok itimat etmiyorum, üzgünüm. Çünkü özellikle Arap ülkelerine yeni açılan müzelere Türkiye'den çok fazla girdi mesela. Bunları görünce içimiz acımıyor mu? Tabi ki acıyor ama elimizden gelen bir şey yok burada. Bunun dışında yurt dışına başka eserler de gitti. Camilerdeki panoların yarısından fazlası buradan yurt dışına götürüldü zamanında. Bazı türbelerin boydan boya bütün panoları restorasyon bahanesiyle götürülüp gitti, gelmedi.

Tam da o noktada şunu ifade etmek istiyorum: Koleksiyonerler resim ve objelerin yanı sıra sahip oldukları el yazması koleksiyonunun zenginliği ile de övünmektedirler  müzayedelerdeki tezhip sanatlarına olan ilginin sebebi sizce nelerdir?

Öncelikle edinilen eser kitapsa o zaman tabi ki ilk önce eserin mahiyetinin ne olduğu önemli. Tabi bunun sonrasında da hemen hattatı sorulur öncelikle. Yazı çünkü burada ön plandadır ve tabi içindeki mana. Eğer bir Mushaf ise ona göre değeri çok daha büyüktür.  Ama hattatının çok özel bir eseri ise çok da bulunmayan bir hattatsa, gündeme gelmeyen hattatlardansa mesela Kazasker Mustafa İzzet gibi, Rakım gibi. Bu önemli isimler kitap üzerine değil de daha çok mimaride eserleri ön plana çıkar ki bu eserlerin -bir enam-ı şerifi bir Mushafı Şeyh Hamdullah mesela- tabii ki çok daha değerli artıyor. Bununla beraber tezhipte döneminin tezhibiyse o zaman önemi daha çok artıyor. Eğer döneminin tezhibi değil veya döneminin cildini taşımıyorsa eser, o zaman değeri bir miktar düşüyor tabi ki. Ama yazı esas alındığı için bu mevzuda öyle. Hat levhalarına gelince sıra, yine aynı şekilde hangi hattatın olduğu çok önem kazanıyor. O yazı çeşidinden ne kadar üretmiş ve ne kadarı ortaya çıkmış, gündeme gelmiş? Koleksiyonlara nasıl girmiş?  Onlara bakılıyor. Yani nadide olanları seçiliyor. Koleksiyon değeri olanları önemseniyor. Bu durumda tezhip yanında dönemine uygun yapıldıysa tezhip de ona değer katmış oluyor.  Yani yazı merkezde eserlerimiz böyle.

Ülkemizdeki müzayedelerde el yazması eserlerin neleri ön plana çıkıyor hocam?

Yurt dışında da aynı, Türkiye'de de aynı.

Bir farklılık yok mu diyorsunuz?

Çoğu aynı. Çünkü bu bir Osmanlı eseri ise bize ait bir eserse zaten kriterler değişmiyor. Zaten yurt dışındaki koleksiyonerlerin sanat danışmanları da zaten çoğunlukla Türk. Yani Türkiye'den seçiyorlar ve özellikle hattat olmasına özen gösteriyorlar. Bana kalırsa hattat olsun, tabi ki olmalı ama bir müzehhibe de sorsalar  ya da bir mücellide sorsalar alırken. Herkesin uzmanlık alanı malum. Dönemine uygun tezhip olup olmadığını anlamak, dönemine uygun cildin olup olmadığını anlamak bunun uzmanına kalıyor. Özellikle Türkiye'de sadece sanat danışmanı olarak düşünülen yazı ağırlıklı olduğu için hattat olmuş oluyor. 
7. bölümün sonu
 

Yazarın Diğer Yazıları