Murat SERİM

Tezhip Sanatının Kullanıldığı Alanlar

Murat SERİM

İstanbul Fatih’te Müzehhibe Emel Türkmen ile tezhip sanatı üzerine söyleşimize devam ediyoruz.  

Tarihsel süreçte tezhibin ana renkleri nelerdir?

İlk tezhipli eserlerde malzeme olarak altın çok fazla kullanılmış. Özellikle parlak altın. Zamanla lacivertle birlikte altın kullanımı devam ediyor. Bu, erken dönem eserleri. Mesela nedir? Abbasiler, Emeviler ve ondan sonra gelişen Memlük diyelim veya İlhanlılar Dönemi’ndeki eserlere baktığımız zaman lacivert ve altının çok ön plana çıktığını görüyoruz. Tabi lacivert derinlik kazandıran, desene renk ve altının kullanımıyla birlikte ortaya çıkaran çok önemli bir zemin. Ama ayı zamanda altında çok değerli bir malzeme. Fatih Dönemi’nde mesela lapis laciverti dediğimiz daha mor maviler lacivertin daha açık tonlarını görürken, Kanuni Dönemi’nde veya 3. Murat Dönemi’nde gördüğümüz lacivertler daha koyu yani bedahşi dediğimiz lacivertler ortaya çıkıyor.

Bu kültürün ve toplumun düşüncesinin bir yansıması mı yoksa sanatkârların bir tercihi mi?

Bence sanatın daha üst seviyeye çıkmasıyla alakalı. Yani altını daha ön plana çıkaran veya renklerin küf yeşili gibi sünyan dediğimiz turuncu tonları, kırmızı tonları daha güzel yansıtacak bir tona ulaşmak. Belki boya kültürünün çok önemli bir seviyeye gelmesi, bunların hepsi söz konusu olabilir ama burda aslında zaman içerisinde zevkin değişmesi. İslam coğrafyasında olduğu gibi Osmanlının da zevkinde çeşitlilikler oluşuyor zaman içerisinde. Fatih’ten sonra daha üst seviyede. Nedir? 2. Beyazıt Dönemi’dir mesela. O dönemin lacivertleri daha koyulaşıyor.

Ana renkler o zaman tarihsel süreçte daha da koyulaşıyor. 

Tabi, koyulaşarak ilerliyor. Son dönemlere geldiğimizde 18. yy. 19. yy. klasiklerinde tekrar eskiden olduğu gibi biraz daha açık lacivertlere belki geri dönüldü, belki başka renklerin de kullanıldığı karşımıza çıkabiliyor. Ama asıl klasik renkler dediğimiz bizim lacivert, küf yeşili bazen beyaz, sülyan dediğimiz ve birçok çeşidinin olduğu turuncu ve narçiçeği tonlarının varlığı ki bunlar Türk tezhip sanatında çok önemli yeri teşkil eder. Küf yeşili çok önemli bir yer teşkil eder. Mavinin bazı tonları olabilir, zeminlerde değil ama motif tonu olarak söylüyorum. Ama zeminde yüzde doksan gördüğümüz ölçüt lacivert ve altındır. Özellikle Osmanlı tezhiplerini diğer İslam coğrafyasından ayıran en önemli özelliği altının bol kullanılıyor olması. Mesela zerenderzer tezhip dediğimiz tezhip var yani altın üzerine altın tezhip. Yani motiflerde, zeminde bütün görünen her şeyin altın olması ve motiflerin zeminden kontürlerle ayrışması. Böyle bir tezhip türü ortaya çıkıyor.

Konumuz süsleme sanatı olunca, tezhip olunca pek çok farklı eserde tezhibi görüyoruz. Tarihsel süreçte tezhip nerelerde kullanılmaktaydı? Günümüzde tezhip nerelerde kullanılmaktadır?

Tarihte kitap sanatı olduğunu söylemiştik. Yazının dahil olduğu her alan diyebiliriz burda. En önemlisi de hattın yükselişiyle beraber tezhibin de beraberinde yükselmesi. Burada en önemlisi kitap. Tabi ki de en önemlisi de Kur’an-ı Kerim, Mushaflar. Mushafların yazılmasıyla beraber o şevk, müzehhibin gösterdiği eforun ne üst seviyeye çıktığını çok rahat görebiliyoruz. Yani yapabildiğinin en iyisini yapmak için. Allah’ın kelamına layık olabilmek maksatlı üzerine daha da güzellik katabilmek amaçlı çok ciddi anlamda bir emek var ortada. En önemlisi de Fatiha ve Bakara suresinin bulunduğu serlevhalar ve bir önceki sayfaları olan zahriye sayfalar. Sure başları da dahildir buna. O yüzden vakfiyeler Mushaflar ayrı bir önem taşır. Enam-ı şerifler, delailül hayratlar, murakka -bugünün diliyle albüm dediğimiz hat meşkleri veya hat kıtalarının bulunduğu özel albümler diyelim- bu eserler öncelik taşıyor. Sonra devlet yazışmaları, fermanlar, beratlar, kitap şeklindeki vakfiyeler de çok önemli bir yer oluşturur. Bunun dışında levha tezhibi, hattın levhaya geçişi 19. yy. da başlıyor.

Bunun özel bir sebebi var mı hocam?

Aslında tuğralar var. Çok büyük ebatlı yapılmış. Mesela bir Kanuni tuğrası, 3. Murat tuğrası 1. Ahmet tuğrası var levha boyutlarında. Büyük ve duvara sığabilecek büyüklükte.

Ama daha önce yok diyorsunuz.

Hat eseri olarak yani bir müzehhip atölyesinden çıkan bir imza düşünün. Yani tuğranın maksadı padişahın isminin yazdığı bir imzadır aslında. Bu tabi ki bir boy gösterisi olabilir, ihtişam sebebiyle yapılmış olabilir, başka sebepler de olabilir. Ama levha boyutları o dönemde söz konusu değil. Sonrasında 18. yy. dan itibaren bir levhalaşma, bu kıtalar ve albümlerin haricinde levhaya geçişi görüyoruz. Bir de özellikle matbaanın icat edilmesinden sonra kitaptan çıkılıp levhaya geçiliyor. Bu da yine hilye-i şeriflerle, yine kıtalarla devam ediyor. Bunun dışında ferman, berat gibi duvara asılan formlar malum ama eskiden rulo halinde sergileniyordu, kullanılıyordu. Günümüzde sadece levha üzerine. Yani hattatlarımızın farklı yazı çeşitleriyle farklı ebatlarda yazdığı yazıları süslüyoruz biz şu anda. Bunun dışında dönem dönem değişmesine rağmen günümüzde daha çok 16. yy. klasiği ön plandadır. O klasik motiflere yada desenlere benzeyen formlar tercih edilmekle beraber kurallarda yine mümkün olduğunca klasik kurallara bağlı kalınarak devam eder. Klasik olarak böyle.
Bu kadar saydığınız tezhip sanatının kullanıldığı eserler içerisinde en çok ilginizi çeken eserlerin başında ne gelmektedir?

Ahmed Karahisari Mustafa’nın eserini çok yakinen görebilme şansını elde etmiş nadir kişilerden biriyim ki bu eser gerçekten çok büyük bir şaheser.
Nerede şu anda?

Topkapı Sarayı Müzesi’nde.

Kapalı o zaman, herkese açık değil.

Maalesef. Topkapı Sarayı’nda tezhip kursuna giderken teşhirdeydi ve öğle tatillerinde gidip sık sık bakar, incelemeye çalışırdık. O zaman fotoğraf makinemiz yoktu ama gözümüzle hangi motifi kapıp o motifi kağıda çizmeye çalışırdık o reyonun önünde. Tabi çok özel eserler bunlar. Gerçekten Karahisari Mustafa her alanda hattıyla, tezhibiyle, kağıdıyla, cildiyle hele hele bambaşka bir eser. Böyle nadir bir ebadıyla ki ebadı o dönem için çok büyük bir ebat. Normalde kitap sanatlarında Memlük ve Selçuklu eserlerinde büyük boy Mushaf yazma geleneği vardır ama sonra terkedilmiştir. 16. yy. için büyük bir ebat sayılabilir Karahisari Mustafa. Bunu yakinen görmüş olarak çok etkilenmiştim. Bunun dışında bir de çok etkilendiğim eserlerden birisi yine Topkapı Sarayı’nda şu an güzel yazılar bölümünde sergilenen Kanuni Tuğrası var. Kanuni Sultan Süleyman’ın ismine yazılan bir tuğra. O dönemin Sernakkaşı Kara Memi’nin yaptığı düşünülen imzasız eseri ama muhteşem bir eser. Mesela benim için o eserin deseni ve uygulamasıyla, her şeyiyle bir şaheser de odur. Kendi alanında tabi ki. Bu tarz kitaplar içerinde böyle. Hattın levha olan tarafına baktığımız zaman da Kazasker Mustafa İzzet’in özel bir koleksiyonu, çok güzel bir eseri var. Rahmetli Muhsin Demironat’ın çalıştığı. Cumhuriyet Dönemi müzehhiplerindendir. Ona da çok hayran kalmıştım. Böyle bayağı var aslında. Ben her girdiğim o ortamlara hayran kalarak çıkıyorum. Gerçekten onlar tezhip yaptıysa biz şu anda ne yapıyoruz? Onu bile düşündüğüm oluyor. Bunlar çok uçta tabi, çok özel eserler.
 

4. bölümün sonu

Yazarın Diğer Yazıları