Murat SERİM

Sanatta Alaylı veya Mektepli Olmak

Murat SERİM

İstanbul Fatih’te Müzehhibe Emel Türkmen ile tezhip sanatı üzerine söyleşimize devam ediyoruz.  

Hocam, tarihi süreçte tezhip sanatımıza yön vermiş unutulmaz isimler veya bir okul oluşturmuş önemli şahsiyetler kimlerdir?

 Okul ekol aynı şey zaten. Çok öne çıkan isimlerimiz var. Bunların başında öncelikli Baba Nakkaş geliyor.

Onu söylemiştiniz, evet.

Onu zikretmiştim. İkincisi Şahkulu. Yavuz Sultan Selim Dönemi’nde saray nakkaşhanesine giriyor. Ondan sonra öğrencisi Kara Memi. Şimdi Şahkulu Tebriz asıllı, Baba Nakkaş Özbek asıllı ama bilindiği kadarıyla Kara Memi Türk asıllı. Benim şahsıma sorsanız tezhipte Osmanlı’nın kimliği ne zaman oturmuş? deseniz ben size Kara Memi derim. 

Türk olmasından mı? 

Hayır, ondan değil. Gerçekten dış etkenleri de böyle bir harmanlayarak bir üslup oluşturmuş ve bu üslubu gerçekten öyle güzel yansıtmış ki gerçekten Osmanlı dedirtecek bir tarz çıkmış ortaya. Ve o kimlik oturmuş oluyor Kara Memi’yle beraber. Diğerinde Şahkulu’nun tabii ki bulunduğu çevreden Tebriz’den geliyor, aslen Tebrizli. Diğer Orta Asya’dan gelen kültürle de beslendiği için birçok üsluba benzetilebilir belki ama Kara Memi’nin tarzına öyle diyemeyiz. Kara Memi biraz daha farklı. Baba Nakkaş da öyle. Özbek asıllı olduğu için yine Orta Asya kültüründen getirdiği birçok çizgisini görebiliyoruz. Ama Kara Memi’den sonra bu değişiyor ve Kara Memi’den sonra da onun da üslubu bir süre devam ediyor. Bir moda oluyor tabii. Kumaşlarda, çinilerde, halılarda, her yerde. Özellikle de mimaride çok ön plana çıkıyor. Şahkulu’nun üslubuyla beraber harmanlanarak daha çok kullanılıyor ama sonrasında bir duraklama yaşanıyor. Bu duraklamanın sonrasında 18. yüzyılda Ali Üsküdari’yi görüyoruz. Asıl rugani ustasıdır, lake cilt ustasıdır. Ama aynı zamanda tezhipleri ve süslemeleriyle de çok meşhurdur. O da saz yolu bezeme üslubunun bir temsilcisi diyebiliriz. Yine Şahkulu’na hayranlığıyla kendine ait farklı bir üslup oluşturuyor ama atıflar görüyoruz saz üslubuna. Zaten onun bu buket çiçekler, taramalar, o dönemde kapı içlerinde olsun tezhipler, özellikle tuğralarda filan çok fazla böyle naturaliste kaçmalar başlıyor zaten o dönemde. Bahsetmiştim biraz önce.

Evet, evet.

Ali Üsküdari ile o sanatkârlarda etkilerini görmeye başlıyoruz. Lake ustası olarak da çok başarılı çalışmaları var. Yani gerçekten çok güzeller. Ondan sonra zaten barok ve rokoko girince işin içine 20. yüzyıla kadar da bu devam ediyor. Yani aslında sistem bu şekilde. Üslupları da Ali Üsküdari üslubu diyebiliriz. Burada Şahkulu’nun üslubu diyebiliriz. Kara Memi’nin ve Baba Nakkaş’ın üslubu diyebiliriz bunlara üslup olarak.

Biraz önce siz kendinizle ilgili hem alaylıyım hem de akademik eğitimi gördüm, dediniz. Bu anlamda tezhip sanatında usta çırak ilişkisi ile akademik eğitimi kıyasladığınızda ne farklar vardır? 

Bence ikisi de olması gerekiyor gibi geliyor. Çünkü evet kursiyer eğitimi olsun, alaylı diyelim ne dersek diyelim usta çırak ilişkisi hocanın dizinin dibinde alınan feyizle ilerleniyor. Fakat bizim akademide de aldığımız eğitim amfi dersi değildi ki. Biz yine oturup hocamızı izleyerek bu sanatı öğrendik. Yani çok farklı değildi ama tabii bir kursiyer öğrencisi gibi sürekli hocanın yanında olma şansı akademide ne kadar olabiliyor bu tartışılır. Akademinin verdiği en güzel taraf da bu işin tarihini, ilmini, geçmişini, tekniğini, üslubunu, her şeyini doğru şekilde doğru kelimelerle ve cümlelerle öğreniyorsunuz. Bunun haricinde başka ek derslerde de çok sağlam bir temel elde ediyorsunuz.

Yani diyorsunuz ki hem kitabi eğitimini görüyoruz hem de uygulamalı eğitimi görüyoruz. 

Evet, biz de uygulama da var. Şimdi mesela ben yüksek lisans yaptım Süleymanname üzerine. Ama hem tezim var hem uygulamam var. Bizde böyle. Yani bu usta çırak ilişkisi aslında tamamen bitmiş bile sayılmıyor. Sonuçta biz teorik ders değil bizimkisi. Dolayısıyla kursiyerin eksiği bu kısım kalıyor. Osmanlıca bilgisi işte bu bahsettiğim temel yapı. Altyapı işte sanat tarihi bilgileri eksik kalıyor. Fakat şimdi günümüzde bunları almak da çok kolay. Seminerler veriliyor, sempozyumlar yapılıyor, bunlar çok kolaylaştı ama lisans okumak farklı durumdu tabii ki. 

Tezhip sanatına merak duyanlara sizin iki tarafı da görmüş birisi olarak tavsiyeleriniz nelerdir? 

Şöyle tarif edeyim: Benden ders almış öğrencilerim şu an tezhipte yüksek lisans yapabiliyorlar. Okullarımızın dışarıya açık olması, bölümlerinden mezuniyet almadığı dönemlerde farklı üniversite mezunlarına da sınav açtığı oluyor. Bu benim için güzel bir şey. Öğrencilerimin akademisyenliği tatmaları, en azından orada bir yüksek lisans doktora yapmaları benim için çok büyük gurur verici. Çünkü onlara temel altyapıyı en azından bir kez olsun verebildim diye düşünüyorum. Ama bir taraftan da lisans mezunu bir insan da bunu yapabilir. Bir sanatkâr da bunu yapabilir. Fakat lisanstan mezun olduktan sonra kendine bir pişme süresi tanıması gerekir veya çok çalışması gerekebilir. Bizim şimdi hoca öğrenci ilişkimiz üniversiteden mezun olduğunda bitiyor ama bizim usta çırak ilişkimiz ömür boyu sürüyor. 

Doğru. O zaman aradaki en büyük fark bu.

Evet, en büyük fark bu. Yani hocam ben ne yapacağım şimdi demiyorsun. Ben hocamı her zaman arayabilirim ama her hoca böyle değil.

Tabii ki. Akademik eğitimde böyle yapamazsınız.

Yapamazsınız. Hocam müsaitseniz şöyle bir sorun vardı dediğimde hemen döner hocam bana. Hiçbir zaman ikinci kez sordurtmaz ama her hoca böyle değil. Biz o yüzden kursiyer öğrencilerimizle yakınlığımız çok daha farklı. Bizde maddiden ziyade manevi bağlılık çok daha ön planda. Not kaygımız yok. Sınıf geçme derdimiz yok. Bana Uğur Derman Hoca’mız bir söz söylemişti. Bu gerçekten çok mantıklıydı. Fakültelere gelen öğrenciler okul bitirmeye geliyor kızım, demişti. Ama sana gelen öğrenciler sadece tezhip öğrenmeye ve onun aşkıyla geliyor, demişti. O yüzden sizin kurslarınızda yetiştirdiğiniz talebelerinin başarısı buradan kaynaklanıyor, demişti.

Doğru, doğru söylemiş hocam, evet.

Yani o yüzden ben en azından bu sanatın bu tarafında olmaktan da çok memnunum. Çok memnunum yani Allah razı olsun. Beni en önemlisi de çok değerli insanlarla bir araya getirdi. Öğrencilerimin kalbur üstünde kalan kısmına icazet verdim ama çok güzel insanlarla tanışma şansım oldu bu sayede. Belki okulda olsaydım böyle olmayacaktı. Okulda bir hoca olsaydım bilemiyoruz. Kader bir yöndedir tabi.


11. bölümün sonu
 

Yazarın Diğer Yazıları