İsmail ARSLAN

Bu yazıyı herkes okumalı

İsmail ARSLAN

Bu yazıyı okullarda öğrencilerinize okuyun lütfen ve evlerinizde çocuklarınıza da.2014 yılında Haziran ayında, 44 yaşında iken, beyni besleyen damarlardan birinin pıhtı sebebi ile tıkanması ile, vücudun sağ tarafını hareket ettiren beyin hücrelerinin ölmesi sonrası, kısmi felç oldum. Bu olduğunda Ankara Ün. Hukuk Fakültesi’nden mezun olabilmem için kalan tek dersimin sınavına hazırlanıyordum. 15 günlük yoğun bakım sırasında dahi, doktorlara çaktırmadan sınava çalışmaya devam ettim. Sonuçta ölmemiştim ve yaşam devam ediyordu ve sınav tarihi yaklaşmıştı.Yoğun bakımdan fizik tedavi bölümüne geçiş sonrası, bölüm sorumlusu Hoca, ders çalıştığımı görünce müsaade etmedi. Lakin egzersiz aralarında yine de gizli kapaklı çalıştım. Tekerlekli sandalye evresine geçtikten sonra, Hoca'dan Ankara'da sınava gitmek için izin istedim. Müsaade etti. Sağ olsun kardeşim, beni araba ile, Ankara'ya götürdü, sınava girdim. Soruları sözlü olarak cevapladım, asistan öğretim görevlisi kağıda geçti. Zira sağ elimi kullanamıyordum. Bu sınavı verdim ve 2014 Kasım’ında felçli olarak avukatlık stajına başladım. Çok zorlandım, evet; ama imkansız olmadı ve şu an halihazırda halen avukat olarak serbest çalışmaya devam ediyorum. Vergi hukuku alanında çalışıyorum ve duruşmalık çok işim olmadığı için, UYAP üzerinden davalarımı takip edebiliyorum. Halen elimi kullanamıyorum; lakin küçük bir bastonla yürüyebiliyorum, şükür.Engel beyinde yapamam edemem algısı ile var olan bir arıza. Hayat devam ediyorsa, öyle veya böyle yaşamak zorundayız. Ya isyan ile, ya da şükür ile.
--
DEPRESYONSAVAR
Depresyondan korunabilme/kurtulabilmenin reçetesi, kişinin kendi ile barışıklığı ve kendine olan inancının kuvvetli olmasıdır. Bıkkınlık, çöküntü, yalnız kalma arzusu, ani duygu değişimleri, -mutlu görünürken mutsuz; mutsuz, ama aslında mutlu gibi- kırıcı olma, kırılmayı isteme, istemsiz ağlama, bağırma, titreme v.s gibi tepkilerde en makul olan ilgili samimi dost/arkadaş veya meşgale ile zaman geçirmek... Fakat bu geçici bir çözüm... Doğrusu insanın hormonlarının dizginini eline almasıdır ki bunun da tek yolu barışıklığı... Yani 'ağız tadı'. Başka bir ifade ile 'geniş tabanlı yaşama tutkusu...'Zamane insanlarının her biri kronik yoğun bakımlık tekno duygusal varlıklar. Eskiler gibi değil karmaşalıkları. Karışınca içinden çıkılmaz, çözülmesi zor problemlere kendilerini salabiliyorlar. Bunun nedeni ise, yoğun yaşanması, çoğalmamız alabildiğince.Aslında günümüz insanı da mezradaki Ayşe Kadın'ın tekdüze yaşam levazımları ile yaşama meziyetine sahip; ama elinde alet edevat fazla ve çeşitli olunca, bu çeşitlilik hormon komuta merkezinin kimyasını bozuyor, gözü dönüyor, afallıyor, çırpınıyor, karışıyor, karıştırıyor, karıştırılıyor...Yaklaştırmak lazım his ve maddeyi birbirine. Hayatı barışık ve kendine yakışanca yaşamak...Hormonlar toprağın altı ile üstü arasında getir götür hamallarıdır. Ağız tadı emekçileri... Toprakta iki ayak üstünde yaşaması ona keyif vereni ayakta tutmaya ve yaşama heyecanını kaybedenleri arıza bombardımanı ile bir an önce devirmeye çalışanlardır. İşleri bu...'Ağız tadı'nı kaybettiğinde biri, 'bunun işi bitmiş, doğru geldiği yere' emrini alıp, ona bir an önce 'gömülmeye elverişlidir' raporu verdirmeye gayret ederler. Ağız tadı varsa o birinin, ömrünü lezzetli geçirmesi adına var güçleri ile çalışırlar. Depresyon zamanlarında baş, mide ağrıları, halsizlik, bitkinlik, hevessizlik ve ölme duygusu... Hep bu hormonların mezar kazarken duyulan kürek sesleri ile tefsir edilmelidir...Barışmak lazım hayatımız ile ve sağlam basmak lazım arza...Bir diğer boyutta ise;'depresyon esasen ciddi bir rahatsızlıktır; ama günümüzde her keyfi kaçan 'ah depresyondayım!' dediği için de hastalık, hastalık olmaktan çıktı.Hayatta hiç bir işe yaramayan, ne kendine ne topluma faydası olmayan mal gibi gençler yetişiyor. Çoğu sorumsuz, aylak, kitap okumadıkları için de konuşmaktan, kendilerini ifade etmekten acizler. İşin kötüsü çalışmadan zengin olmak, çok yiyerek zayıflamak gibi saçma sapan istekler alabildiğince çoğaldı. Gelecek planları yok. Gelecekten haberleri dahi yok...Bu gençler 25 yaşını geçmeye başlayınca birden daha da aptallaşıyor ve hayatlarının anlamsızlığını kavrıyorlar... Kalkıp bir şeyler yapmak yerine daha da tembelleşerek yatıyorlar; sonra da ‘ben depresyondayım’ sahteciliği…Depresyon ciddi bir hastalıktır. Psikolojik ya da fiziksel kaynaklı olabilir. Her iki durumda beyin bundan etkilenir. İlaç ile tedavi gerekir. Psikoterapi uygulanmalıdır. Bu hastalar intihara meyilli olabilir. Hatta içlerinde bunu denemiş insanlar da vardır.Kimse kendi işe yaramazlığını depresyona mal etmemeli.Beceriksizlik, vurdumduymazlık kalıtsal değildir ve aşılmayacak engel de değildir. İnsan bünyesi hem fiziksel hem ruhsal olarak sandığımızdan daha dayanıklıdır. Herkesin hayatında zor günler, aşılması imkansız sanılan sorunlar olabilir. Hiç kimsenin hayatı kolay değildir ve her bireyi bulunduğu şartlar içinde değerlendirmek gerekir. Aynı anda aynı şeyleri yaşamış iki kişinin tepkileri farklı olabilir.Yukarısı kendini depresyonda sananlara karşı depresyonu izah içindi.Her bireyin önce kendine sonra ailesine ve topluma karşı sorumlulukları vardır. Bu bilinç aşılanmazsa gençler bir işe yaramanın anlamsız olduğunu düşündükleri çağları geçtiklerinde hakikaten işe yaramaz oluyorlar ve bu gerçeklik ile yüzleştikleri anda da gerçekten depresyona giriyorlar ki ‘hayat boş’ imanları, somurtmak itikatları oluyor.Ağız tadı ve barışıklık iki anahtar kavram.Muhabbet ile…MailisNalars
 

Yazarın Diğer Yazıları