İsmail ARSLAN

Avukatın Avukatı

İsmail ARSLAN

5 Nisan Avukatlar günü öncesi paylaşmak istedim, 2011'de yazdığım tespitler halen çok güncel.

Avukatın Avukatı

Çoğu zaman sürüm meselesi olarak algılanıyor.

Özel hastanede çalışan bir dahiliye doktoru soğuk bir kış günü, gün içinde benzer şikayet ile gelen (öksürük, boğaz gıcıklanması, halsizlik vb) elli hastanın ellisini de sektirmeden bazı tahlillere yönlendiriyor ve doktor ücreti normalde 20-30 tl., o tahlillerin devlete maliyeti x tl ise bu kurguda bir anormallik muhakkak sezersiniz.

Lakin sonuçta doktora dua edilir şifaya vesile olduğu için ve konu paralel evrende avukat olunca...

Acaba avukatların yapacakları teknik çalışmalar tarifeye dahil olmadan, avukat danışman ücretleri düşürülmeli ve her türlü hukuksal teknik analiz bedelleri de Devlet tarafından ödenmeli desem yukarıdaki anlatım mantığı ile ne çıkarılabilir bu deyişten?

Doğrusu avukatlık için başvuru, hukuk fakültesi bittikten sonra kesinlikle sağlam bir sınava tabi olmalı ve uzman avukatlık kavramının hukuk kurumları ile yasal olarak tanışması için faaliyete geçilmeli. 

Realite, yaşam içinde böyle aslında. Hukuksal çözüm derdi olan vatandaş derdinin ağırlığı ve önemine göre, konusunda uzman avukat arıyor. Eşin dostun yönlendirdiği, sorduğu, soruşturduğu iş bitirir, muhakemesi, enerjisi yüksek avukat, kişilerin kurumların gözdesi… Çok basit çözümü olan meselelerde bile en iyi savunma talep etmek tabi ki vatandaşın hakkı; fakat yukarıdaki örnek kurgu bu yazıdaki her cümlede aklınızın bir köşesinde olsun.

Binlerce Hukuk Fakültesi mezunu yirmili yaşlarda genç, yirmi yıllık avukatlar ile mesleki anlamda denk tutulan bir mekanizma içindeler. Aslını sorsanız ne o yirmi yıllık avukatlar o yirmili yaşlardaki gençler ile kendilerini bir tutarlar; ne de hukuksal konularda çözüm arayışı için tercihlemede avukat arayanlar iki grubu bir tutarlar. 

Saygınlık, tahlil ve çözüm gücündedir eyvallah; fakat bir de realite var… 

Realitede sakat bir eksiklik var. Tarifeleri belirlemek kolay; lakin insanları etiketlemek, vasıflamak hiç de kolay değil.

Devlet bir memuruna müdürlük makamı için bin türlü tecrübe ister. Bir ahçı mı lazım lokantaya? Tecrübe ister. Bir dersane hocasından istenir. Tıp Fakültesi mezununun dahiliye uzmanı olması için 4 yıl daha pratik tecrübe odaklı eğitim alması istenir; fakat konu hukuk olunca, stajı yeni bitirmiş olan ile yirmi yıllık avukat, aynı statüdedir. 

Aynı statüde olmadığını tercih söz konusu olunca, vatandaş bilir de yasa bilmezden gelir! Bu bilmezden gelme yüzünden mesleğe yeni başlayan avukatlar ezilir, horlanır, itilir, kakılır; hatta aç kalır!

Güvence sağlanmalı ve kademeli sistem oturtulmalı. 10 yılını doldurmuş bir avukata kesinlikle bazı imtiyazlar tanınmalı; ama mesleğe yeni başlayan için de ekonomik özgürlük ve vicdan rahatlığı adına sıkı düzenlemeler yapılmalı.

Muhakeme gücü, kabiliyeti ve tekniğinin haliyle herkeste dört dörtlük olması mümkün değildir ve avukatlık kavramı hukukta mevki olarak çok önemlidir.

Hastalığından çıplak göz ve muayene ile emin olduğunu tahlile yönlendiren doktorun da, basit bir hukuksal tedbir ile sorunu çözebilecekken, müvekkilini olmadık maddi bedellere yönlendiren avukatın da tarzı ve tavrı genele şamil kılınamaz.

Çok dikkat edilmeli.

Kavramların itibarı, kendinden olmalı. Birisi övdü diye yücelmemeli, yerdi diye alçalmamalı. Kavrama tutunan da ayakta kalabilmek için kavramın itibarına zarar vermemelidir. Şahıs bazında, kavramı incitmek sıkıntı nedeni olacaktır.

Ne sağlık, ne de hukuk endüstri değildir. Bireylerin Anayasal güvence ile belirlenmiş olmasaydı dahi en önemli hakları olarak tüm vicdanlarda ifade bulabilecek hak arama, eğitim ve sağlık haklarının rant kaygısına malzeme telakki edilmesi fikri bile çok ciddi ayıptır.

Avukat dediğimiz, görmediğimizi gören ve değerlendiren, çözemediğimizi çözen, teknik bilgi ile donanmış idrak demektir.

Avukatlık mesleğinin itibarsızlaştırılması, hak arama derdinde olanlar açısından bindikleri dalı kesmek, hakkı tayin etme makamında olanlar için de benzer muamelenin kısa bir zaman sonra başlarına geleceğini fark etmeleri gerekliliği ile tefsir edilmelidir.

Hak, hakkından gelinecek en kolay ve hazmı en zor lokmadır!

Hakkı gözeteni gözetmemek haksızlığın anahtarıdır.
*
Hukuk Fakültelerini 5 yıl yapmak, popülist bir söylem. Herkes hukuk okusun, problem yok, ama mevzu hukukçu yetiştirmek ise, 2 yıl hukuk felsefesi, sosyolojisi, etiği, temel bilgiler eğitimi sonrası, 2 yıl da özellikle profesörlerin hocalığında, ihtisas eğitimi ve sonrasında sınavla, ilk yılı genel, ikinci yılı ihtisas alanına yönelik stajla arabulucu, uzlaştırıcı, hakim, savcı yardımcısı, avukat olarak alan belirlemek ve kürsüye en az beş yıl mesleki tecrübesi ile geçmek, makul bir öneri olabilirdi belki.
Yani maksat hukukun tecellisi ise, içi dolu icraat lazım, söz değil.
*
Muhafazakar kesimde kamuda sakal serbest olsun kampanyaları görüyorum,  istedikleri sakal değil, İran Farisilerinin tercih ettikleri bir model. Dini mahiyette sakalın keyfiyeti fıkıh kitaplarında belli. Lakin o sakalı tercih eden muhafazakarlar yok. Bendeniz de bu Farisilerin sakal modelini sevmiyorum ve sünnette varit olan sakalı ise nefsani bahanelerim ile bırakamadığım için sinek kaydı traş oluyorum. Kamuda giyim kuşam bir standart içinde olacaksa, asla İran Farisi tarzı olmamalı. Batı olmasın diyenler İran örfünü İslam diye yutturmaya kalkmamalı.
*
"Ben Allah'ı görmüyorsam da şüphesiz O beni görmektedir" şuuru ile her işinde Onun Rızasını gözetme makamı olan saflaşma iştigaline, falan efendinin, filan bilmen kimin, olur olmaz yer ve zamanlarda himmetini sokuşturarak, başı sonu tevhid olan dini palyaço etme teşebbüsünün cezası olsaydı dünyada, işte bu virüs derdim, lakin demiyorum, zira kendini ve Rabbini bilmezlerin densizliğinin ceremesini, böylesi şapşallıklar ile işi olmayanlara isnad etmek de densizlik olurdu.
*
İlim aldatmaz; insan aldatır.

Altında son model araba olmayan alim/kanaat önderi/şeyh kalmadı; iyi bir ev, su döken, havlu tutanlar, peşinde pervane misali dolananlar da cabası... 

İman, ahlak değil; kese, kasa, koltuk son 20 yıldır müslümanların gündemi.

Namaz kılan ve zenginleyen müslüman çoğaldı; en Allahsever patron müslümanların yanlarında çalışan işçiler, en maddesever patronların işçileri gibi sadece asgari ücret alıyorlar.

Son yıllarda dinde ve müslümanda, o kadar çok şey değişti ki, bu dinin Peygamberi faraza gelse görse şu hali, ne derdi acaba?

Herşey hilei şeriyye kavramının dine montesi ile başladı. Hani cumartesi çalışma yasağını delmek için Yahudilerin cumadan sahillere hendekler kazıp, oraya giren balıkları pazar günü toplamaları mevzusunca. Hülle, ine akti vs tüm bu hileler ile Allah'ın Muradını dolanıp tanrıcılık oynama hevesi.
Allah bu işe tevessül edeni ma'mur eder mi ama?
*
Zulümden sakınıp, adaletin tesisine niyeti bağlayıp, fiilen gayret etmedikçe, iyi bir insan olarak yaşamaya gayretkar olmadıkça, yok kimseye berat merat, yok yani öyle bir Allah tasavvuru, varsa haltta ısrara rağmen, halt ehlini mazur görecek bir ilah tasavvuru, bilesiniz ki, o ilah sizin kafanızda kurduğunuz tanrıdır, reelde öyle bir tanrı yoktur.

 

Yazarın Diğer Yazıları