KADIN CİNAYETLERİNİ ENGELLEYELİM DERKEN KADINLAR HEDEF GÖSTERİLİYOR
İbrahim Uyar
Sosyal hayatı kaosa sürükleyen olayların başında cinayetler ve şiddet hareketleri gelmektedir. Sadece ülkemizde değil, gelişmiş ülkeler dahil dünyanın her tarafında şiddet eğilimi ve cinayetlerin sayısında kayda değer artışlar yaşanmaktadır. Televizyonlarda ve gazetelerde cinayet haberlerine rastlamadığımız bir gün geçmiyor.
Bu cinayet ve şiddet haberleri içerisinde kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetleri daha çok ön plana çıkartılıyor, günlerce aylarca hatta bazılarının yıllarca gündemden düşmediğine şahit oluyoruz.
“Kadın” denilince insanlar daha hassas bir duygusallığa bürünür. Çünkü “Kadın annedir, bacıdır...” Hele bizim toplumumuzun bu konu ile ilgili hassasiyeti biraz daha fazladır. Kadın saygıların en büyüğüne, sevgilerin en yücesine layıktır. Toplum anlayışımızda, bu bir lütuf değildir… Bir “hak edilmişliktir bu!” Kendini insan olarak gören herkes toplumumuzun değer yargıları açısından anneye, bacıya yani “Kadına” borçludur. Ödenemeyecek kadar büyük bir borçtur! “Şunu yapayımda, borcumu ödeyeyim!” denilip kurtulunabilecek bir borç değildir. Onun için karşılarında boynumuz hep eğri, onun için sınırsız saygı, onun için ömürlük bir sevgi…
Tüm bunlara rağmen, neden her gün “Kadına şiddet?”. Niçin ardı arkası kesilmeyen “Kadın cinayetleri?”
Bu lanet olası suçların sosyolojik, psikolojik, ekonomik ve pedagojik bir yığın bahanesi bulunabilir. Her toplumda varlığı engellenemeyen hasta ruhlu, suça meyilli insanlar var olmuş maalesef var olmaya da devam edecektir…
Ancak “Kadın cinayetleri ve kadına şiddet” konularındaki bu habis yarayı tedavi etmek için oldukça iyi niyetlerle çıktığımız bu yolda, sahip olduğumuz ince ruh ve hassasiyetimiz bizi yanlış bir tedavi yöntemine götürüyor. Yazılı ve görsel medya yoluyla şiddet ve cinayetlere maruz kalan kadınlarla ilgili haberleri sunuş tarzımız, suça meyilli insanların hasta beyinlerinde, kadınların savunmasız, aciz varlıklar olduğu, suç işlemenin en kolay ve en ses getirici yolunun kadınlara saldırmak ve onların canına kıymak olduğu düşüncesini uyandırıyor. Halk orasındaki ifadesiyle “Eşeğin aklına karpuz kabuğu düşüyor.”
Bunu söylerken ifade etmeye çalıştığım şey, bu vahim durumun ört bas edilmesi, üstünün kapatılması değil, tabii ki… Mücadele yöntemini oluştururken, hangi cinsten olursa olsun kadının da erkeğinde bir “İNSAN” olduğu düşüncesini pekiştirmemiz gerekiyor. Zaten öyle değil mi? Kadınlar ayrı bir insan mı? Herkes insan değil mi?
Bu sorulara farklı cevabı olan varsa bilsin ki; toplumda cinsiyet ayrımcılığı yapmış olursunuz! Bu sağlıklı bir düşünce değil. Böyle yapmakla kadınları savunmuş ya da korumuş olmuyorsunuz. Bilakis onları hedef göstermiş oluyorsunuz. Unutmayın bu yöntemle kadına şiddetinde, kadın cinayetlerinin de önüne geçilmez. Sadece hedefe konmuş olur. Bu yüzdende böyle suçlar azalmaz, maalesef artarak devam eder.
Mevcut yöntem biraz, “Kadın günah işlerse namussuzluk, erkek günah işlerse çapkınlık olur” anlayışındaki sapkınlığı hatırlatıyor. Oysa pislik herkes için pisliktir. Namussuzluk kadın içinde, erkek içinde namussuzluktur. Benzer bir toplumsal hata oluşturmayalım. Kadın da, erkek de “Ahsen- Takvim” olan insandır. Öldürülmelerinin cinsiyet bakımından iyisi kötüsü; az kötüsü, çok kötüsü olmaz… Hasta ruhlu katil içinde öyle… Katil, katildir…. İster kadın öldürsün, ister erkek öldürsün, “İla Cehenneme Zümera.” Bunun aksi, hedef göstermektir…
“Kim bir kimseyi öldürürse bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kimde bir can kurtarırsa, bütün insanların hayatını kurtarmış gibi olur.” (Maide Suresi, 32. Ayet)
Selam ve dua ile….