EĞİTİM-ÖĞRETİMDE BİR SEFERBERLİĞE İHTİYAÇ VAR!..
İbrahim Uyar
Zaman su gibi akıyor. Milli Eğitimdeki yapısal problemlerden herkes şikâyetçi. Bu problemlerin neler olduğunu sıralamak ve kısa kısa çözüm önerileri sunmak yerine; daha geniş bir perspektif ile bir problemi ele alıp, başarabildiğimiz kadar çözüm önerisinde bulunmanın daha yerinde olacağını düşünüyorum.
Hiç şüphesiz, öğretim olmadan eğitim olmaz. Eğitimin ilk aşaması öğretimdir. Ancak bireye ve topluma gerekli olan, öğretimden daha çok eğitimdir. Zira öğretim, eğitimde ideal başarıyı elde etmek için araçtır. Tabi ki önemli bir araçtır, ama hedef nokta eğitimdir… Zaten, bunun için “Milli Eğitim” diyoruz.
Öğretimde, dünyadaki pek çok ülkeden daha iyi durumda olduğumuzu söylemek mümkün. Yeter mi? Elbette daha iyisi olsun… Oysa esas olan öğretimdeki başarımızdan ziyade, eğitimde arzu edilen seviyeye ulaşmak… İstenilen başarı seviyesine ulaşabilmemiz için gerekli çözüm yollarını uzayda aramaya gerek yok! Çözüm milli değerlerimizde mevcut. Yeter ki faydalanalım…
Eğitimin çok çeşitli tanımları yapılmaktadır. Genel kabul gören tanımlardan birisi; “Bireyin yaşantısında istenilen yönde davranış değişikliği oluşturma sürecidir.” Şeklindeki tanımdır. Yani öğretilen şeylerin, eğitime dönüşe bilmesi için, davranışlara yansıması şartı vardır. Aksi halde kuru bilgiden öte geçmez. Kuru bilgi de, kısa zamanda unutulur; verilen emekler ve yapılan masraflar yok yok olur, uçar gider…
Öğretim basamağından, “Eğitim” hedefine ulaşabilmek için, öğrendiklerimizin, özellikle de ailede ve okullarda öğretilenlerin hayatta karşılığını bulması, uygulamaya geçirilmesi gerekir. Okullarımızda çok iyi öğretilen, ama bir türlü “Eğitim” olgusuna ulaşamayan birkaç örnek üzerinde duralım:
Ana sınıfından itibaren; Eğitim(!) ve öğretime başlayan bütün öğrencilerimiz, temizliğin ne demek olduğunu, niçin gerekli olduğunu, “Temizliğin İmanın yarısı” olduğunu, “Arslan’ın yattığı yerden belli” olduğunu; sınıfın, okulun, parkların, sokakların çok temiz tutulması, kirletilmemesi gerektiğini çok iyi bilirler…
Yalan söylemenin, başkalarını aldatmanın, israf etmenin, bencilliğin, kararlarında adil davranmamanın, anneye-babaya ve öğretmene saygısızca davranmanın…., yanlış, günah, yasak ve ne kadar kötü olduğunu bilmeyen öğrencimiz var mı sizce?.... İfadeyi değiştirelim; doğruluğun, dürüstlüğün, tutumluluğun, diğerkâmlığın, adaletin, saygı ve sevginin ne kadar önemli değerler olduğunu, Allah’ın(c.c) ve yasaların emri olduğunu bilmeyen var mı?...
Elbette yok… Öğretimi esas alan Milli Eğitim anlayışı ile bütün bunlar, çok daha fazlası ile birlikte en güzel şekilde öğretilmektedir. Davranış haline getirmeden , hayatın temizlikle ilgili alanlarına bu değerli bilgileri yansıtmadan, bunları biliyor olmanın; bireye, aileye, millete ve insanlığa ne gibi faydası olabilir ki?...
Ama kişilere, toplumlara, insanlığa, hele hele Müslümanlara yakışan, bunları biliyor olmasının ötesinde, davranışlarda kendini göstermesidir. Eğer bunlar öğrencilerimizin ve insanımızın davranışlarında görülmüyorsa, problem büyük demektir…
Milli Eğitimin kurumsal yapısı içinde, bu problemleri, tamamen çözmek mümkün olmasa bile, en aza indirmek; öğretimi, eğitim aşamasına geçirmek mümkün… Yeter ki, öğrenilenlerin davranışlarında yerini alması için, okula ve öğretmene yetki verelim… Okula ve öğretmene güvenelim… Onların yaptıklarını bozmak yerine, yapmak istediklerine destek olalım…
İlk verdiğimiz örnekteki problemin çözümüne katkıda bulunmaya çalışalım…
Öğretmen sınıfta, temizliğin öneminden, medeni insanların ve ülkelerin temiz olmaları gerektiğinden, temiz olmayanın iyi Müslüman olamayacağından bahsettikten sonra; sınıfı temizlemeye yardım edilip, her öğrencinin sırasının gözündeki çekirdek kabuklarını, yiyecek artıklarını, açılan kalemlerin artıklarını vb. pislikleri temizlettiğinde “Benim çocuğum hizmetli mi?” demeden; temizlik alışkanlığının buradan geçtiğini anlamalıyız. Mevzuatın, nöbetçi öğretmen veya idarecilerin, bazı öğrencilerin yediğinden, içtiğinden arta kalanları ortalığa atmaları sonucu kirlenen okul koridorlarını ve bahçeyi öğrencilere temizlettirmesine imkân tanıyacak şekilde düzenlenmesi, öğretilen şeylerin, davranışa yansımasını sağlamaya büyük ölçüde yardımcı olacaktır. Korkarım ki; “Ben kirletirim ama temizlemek başkasının işi, ona ben karışmam” anlayışıyla yetiştirdiğimiz bir kişiyi, ömür boyu düzeltmek mümkün olmayacaktır.
Üzerinde durduğumuz örnek; davranışlarımıza yansıması gereken diğer değerlerimizi de kapsamaktadır. Doğruluğu öğrettiğimizde, bunu hayatına yansıtan öğrencileri değil de, başkalarını aldatma alışkanlığı gösteren bir öğrenciyi ödüllendirir gibi yaparsak, dürüst olan öğrencilere haksızlık yapmış, onları da yanlışa sevk etmiş oluruz. Tutumlu olan öğrenci ile müsrif öğrencinin başarı değerlendirmelerini eşit tuttuğumuzda, öğretimin, eğitime yansımasını beklemek hayal olacaktır…
Hiç olmazsa Türk toplumunu, dünyadaki diğer toplumlardan ayırt edecek bir üstün özellik için gayret edelim. “Karanlığa küfredip durmaktansa; bir ışık yakalım” ve bir yerden başlayalım….Mesela; 2019-2020 Eğitim Öğretim Yılında, Türk Milletinin layık olduğu ama toplumun bütün kesimlerince sahiplenilmiş bir alameti farika oluşturmak için; bir kampanya, yoğun bir çalışma programı, bir eğitim seferberliği başlatalım… Okullardan başlayacak olan bu seferberliğin Diyanet İşleri Başkanlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı ve diğer kurumların katkısı ile toplumun tamamına yayılacak bir başarı öyküsü yazalım… Bu öykünün sonunda bazı eksiklerimiz olsa da, “Türkler dünyanın en temiz insanları…”, “Türkiye Dünyanın en temiz ülkesi” olsun… Örnek olalım… Bir yıl içinde temizlikte marka olmak çok mu zor?... Bence mümkün… Hatta bununla da yetinmeyelim, gelecek öğretim yılında bir başka alanda güzel davranışlar sergileyeceğimiz alışkanlıklar için, ulusal düzeyde çalışma programları için seferberlik yapalım…
Yeni öğretim yılının hayır ve başarılara vesile olmasını dilerken, öğretimin değil; eğitimin her daim ön planda tutulduğu bir eğitim programı temenni ediyorum… Selam ve dua ile...