Bekir AKBULUT

Manevi iklim, sinirli toplum

Bekir AKBULUT

 
            Mübarek üç ayların içinde bulunuyoruz. Geçen hafta, Regaib kandilini idrak ettik. Bu ayların manevi iklimi her tarafımızı sardı.(‘Allahümme bariklena fi Receb’e ve Şaban ve belliğna Ramazan’)  ‘’Allah’ım! Receb  ve Şaban ayını hakkımızda hayırlı ve mübarek kıl, bizi Ramazan’a ulaştır. ’’Duasıyla karşıladığımız kıymetli aylar. Senelik nefis hesaplarının yapılması, tövbe, af dilenmesi, şükür edilmesi, bolca ibadet edilmesi gereken üç aylar. Öyle ki bu yıl bahara denk geldi. Tabiatın uyanmaya, etrafın canlanmaya başladığı güzel günler. Çiçeklerle beraber geldi üç aylar. Allah, bu mübarek iklimden, İslam âleminin ve insanlığın faydalanmasını nasip etsin.
Televizyonda kelli felli bir Prof. İlahiyatçı hoca; ‘kandil mandil’ yok, Sadece kadir gecesi var diyor. Sanki tek sorunumuz buymuş gibi. Mevlid, Berat, Regaib, Miraç kandili aslı olmayan kandillerdir demesini Diyanete ve ilahiyatçı kardeşlerimize havale ediyoruz. Biz Regaip kandilinde yaşadığımız manevi huzuru ve tesbihatı, arkasından yaşantımızdaki gariplikten bahsedeceğiz. Mübarek gecelerin hürmetinden faydalanmak ve nasihatlerden nasibimizi almak için şehrimizin nadide eserlerinden Hunat Hatun camiine gittik, ailecek. Kayseri halkı, ülkemizin her yerinde olduğu gibi, tıklım tıklım doldurmuştu. Bir kısım cemaatte dışarda kaldı. Öncelikle programı tertip eden Diyanet İşleri Başkanlığı, İl Müftülüğü ve camii görevlilerine şükranlarımızı arz ederiz. Program çok güzeldi. Kur’an tilavetleri, ilahiler, dualar, salatu selamlar ve sohbet bizi dünyadan aldı ve manevi bir iklimde dolaştırdı. Namaz kılındıktan sonra gecenin hürmetine, manevi havanın teneffüsü ve Allah(CC), Resulünü anmak, zikretmek, şükretmek, salatu selamlar göndermek, Kelimeyi şehadet ve Tevhid’i tekrarlamak, imanımızı yaşamak için tesbihat yapıldı. Tövbeyle başlayan ve ışıkların azaltılmasıyla oluşan güzellikte, Esmaul-Hüsna zikriyle ortam huzur doldu. Dünyanın bütün ağır yüklerinden kurtulduk, oyun ve oyalanmadan (Lahvün ve laibun) olduğunu hatırladık. Camii dolduran binlerce insan, kendinden geçercesine bir havaya girdi. Ağlayan, bağıran, tekbir getiren. Yaşlı gözlerle hıçkıranlar vardı. Manevi hava yükseldikçe huzur ve iman güzelliğini içimizde hissettik. Bize böyle bir güzel dini ve imanı nasip eden, Allah(CC) sayısız şükürler edildi. En son Bakara Suresi’nin son ayetleri (Bsm. Amenerrasulu…..) okundu dualar edildi. İçerde‘’ Yarabbi!! Sen her şeye kadirsin,, diyen cemaat daha dışarı çıkarken o manevi havadan eser bırakmadı. Dışarı çıkma yarışı, itişmeler ve ters bakışlar atılmaya başlandı. Sanki bir yarış var, dışarı kim erken çıkarsa o kazanacak. Neyse dışarı çıktık. Ancak o kalabalığın içinde birileri sebebi belirsiz sinir ve bağırmalar içinde dağılıp gittiler. Daha bir dakika önce ne yapıyorduk, şimdiki halimiz ne diye düşündüm. Üniversitede okurken,1990’lı yıllarda, çok kullanılan bir söz geldi aklıma.
Bugün ülkemizde şiddetin aşırı arttığı bir zaman yaşıyoruz. Bana yan baktın kavgaları ölümle sonuçlanıyor. Daha dün bir bayan öğretmene saldırı yapıldı, öğrencisi tarafından. Saldırıya uğrayan, öğretmen, doktor, hemşire vakaları ve yolda omuz çarpması, yan baktın olaylarıyla aldı başını gidiyor. Üniversitede okuduğumuz yıllarda çok meşhur bir araştırmacı, ilahiyatçı, hatip ve yazar hocamız vardı. O hocanın bir sözü vardı. Muhterem cemaat - ‘’ Camiye giriyoruz ‘’Ve huve ala kulli şey’in kadiir,. Yarabbi!! ‘ sen her şeye kadirsin’….diyoruz. Camiden dışarı çıkınca ise; Ve huve ala bazı şey’in kadiir,, diyoruz. ‘Bunda bir terslik yok mu?’ diye soruyordu. Gerçekten bunda bir terslik yok mu? Camide maneviyata bürünüp, cami dışında dinimizin hayatımıza etkisini umursamaz hale geliyoruz. Dünya hayatına öylesine bağlanıyoruz ki manevi halimizden eser kalmıyor. Şu halimize, milletin ve ümmetin haline bir bakın. Ne haldeyiz. Allah(CC)’ın kuluna, Peygamber SAV.’in ümmetine ve İslam’ın müntesibine ne kadar benziyoruz. Artık hiçbir işimizde ölçü olarak İslam’ı almıyoruz. Kendimize bir yol tutturmuşuz gidiyoruz. Bir taraftan dua edip,’’ her şeye sen kadirsin Yarabbi.!! diyoruz, diğer taraftan her türlü materyalist yaşantının izini üstümüzde taşıyoruz. Sizce de garip bir durum değil mi? Maneviyatımızı sadece camilerde, namazda, bayram ve kandil gecelerinde mi yaşamamız gerekiyor? İşimizde, aşımızda, sokakta, ailemizde, okulda ve nihayetinde tüm hayatımızda dinimizden neden uzakta yaşıyoruz. Ne garip bir hal içerisindeyiz. Ne saygı kaldı ne sevgi… Büyüklere hürmet öldü, küçüklere şefkat can çekişiyor. Taciz tecavüz olayları, çalma çırpma olayları, boşanma olayları, çocuk ve kadın cinayetleri. Daha sayamayacağımız kadar sorunlarımız var. Ama camiye gidince, hikmeti ilahidir, sinirli toplumdan eser kalmıyor, beraber saf tutuyoruz.
Durumumuz belli, sorunumuz belli, çözüm belli. Acaba diyorum. Bayramda, seyranda değil de, beş vakit çağrıldığımızda camiye gitsek, durumumuz düzelir diye düşünüyorum. Camideki maneviyatı ve huzuru dışarıya taşımalıyız. Bu konuda hocalarımız ve öğretmenlerimiz bir seferberlik başlatsa ne güzel olur. Her vakti zamanında, tadili erkânıyla ve camilerde kılacak yeni nesiller dileğimizle. Vesselam.
                       
 

Yorumlar 1
ahmet 03 Nisan 2018 08:51

bir konuya parmak basınca her şey bitti bir bu mu kaldı kalıbına gıcık oluyorum bunu her mahalle yapıyor. hükümet özgürlükler adına bir kanun çıkarsa diğer taraf işsizlik varken bunun sırası mı? geçen faruk beşer de kandiller hakkında yazmış bişeyler abi insanların bidatlara bu kadar sarılıp ( camide ki huşuu ) hakikkatleri unutması hakkında bir şeyler söylenince şimdi bunun sırası mı demek bana klasik geliyor

Yazarın Diğer Yazıları