Bekir AKBULUT

BİN YIL ÖNCE, BİN YIL SONRA BİZ

Bekir AKBULUT

HASBİHAL 148                                                                                                                     1
 

                          Yirmi birinci asrın, ilk 20 yılını geride bıraktığımız bu günlerde, bir hesap yapılması gerektiği kanaatindeyim. Fert ve millet olarak, geçmişimize bakıp, günümüzü değerlendirip, geleceğe hazırlanmamız gerekmektedir. Kendi tarihini bilmeyen, okumayan, incelemeyen bir milletin, geleceğe dair hesap yapması, mümkün değildir. Durum şudur ki; milletimiz, tarihinden koparılmış, dilinden, kültüründen ayrı bırakılmış, ahlak ve maneviyatı tahrip edilmiş bir durumdadır. Eğitim sistemimizde öğretilmeyen, ancak son 15-20 yıl içerisinde, dışardan öğrendiklerimize göre, çok farklı bir tarihimiz var. Özellikle, Osmanlı arşivlerinin açılması ve kaynakların ortaya çıkmasıyla, gerçek tarihimizin farkına vardık. Eğitim sistemi içinde, kızıl sultan diye, batılıların ağzıyla öğretilen ecdadın, millet ve ümmet aşkıyla yanmış, serdarı hakan olduğunu gördük. Bunun gibi, daha birçok acı gerçek öğrenildi.
                        Bin yıl öncesinden bir pencere açıp, günümüze kadar şöyle bir bakılınca, özet olarak gördüklerimiz şudur ki; Anadolu’da, büyük Roma’dan kalma, doğu Roma’dan artık, Bizans devleti vardır. Her zaman olduğu gibi, batının, asillerin rahatı için köleler ölür kafası, o günde hakimdir. Adalet ve haktan, hakkaniyetli bir durumdan söz etmek mümkün değildir. 1015-1021 yılları arasında, ecdadımız Anadolu’ya girmeye başlamış, Malazgirt meydan muharebesiyle(1071) bu toprakları vatan ilan etmiştir. Yerli halk, Bizans’ın zulmünden usanmış, adaletini duyduğu, milletimizin gelişiyle ferah bulmuştur. Ecdadımız, Anadolu’nun dört bir yanını imar etmiş, adalet ve maneviyat yüklü devletler kurmuştur. Büyük Selçuklu ve Anadolu Selçuklu devletleri, nihayetinde Osmanlı İmparatorluğunu kurmuştur. 1453 Yılında, cennet mekan Fatih Sultan Mehmet hanla, peygamber a.s. müjdesine nail olarak, İstanbul’u fethetmiştir. Kardinal külahı yerine, Osmanlı sarığını istiyoruz diyen, yine Bizans ahalisidir. Osmanlı devleti, üç kıtaya ve dünyaya hükmetmiştir. Cennet mekan ecdad, gittiği her yere, adalet götürmüş, Osmanlı kimliği altında 72 milleti, 600 yıl boyunca idare etmiş, her yeri imar etmiş, kimseye zulmetmemiştir. Zira zulmetmiş olsaydı, o topraklarda bu gün, İngilizce, Fransızca, İtalyanca vb. batı dilleri konuşulmaz, Osmanlı Türkçesi konuşulur ve dinleri de, toptan değişirdi. Bilinen Dünya tarihi boyunca, zulümle kendini yazdıran batı kültürü, yine devreye girdi, içerden, dışardan çalışarak, Osmanlı devletini parçaladı. Topraklarını kendi aralarında paylaştı. Devlet kurma azmiyle, Türkiye Cumhuriyetini kuran dedelerimiz, ecdada olan borçlarını ödediler. Ancak, 100 yıldır milletimizi ve devletimizi rahat bırakmıyor, içerden ve dışardan yıkmaya çalışıyor, elimizde kalan son vatanımızı da paylaşmak istiyorlar. Bu nedenle etrafımızı ateş topuyla sarıyorlar. İçerden ve dışardan her türlü oyun ve tuzağı kuruyorlar.
                        Böyle bir durumda, milletimizin elini kolunu bağladıkları için, geleceğimize bakamıyoruz. Geçtiğimiz bin yıl içinde, ecdadın bize emanet ettiği mirası kaybettik. Kültürümüzden, maneviyatımızdan, ahlakımızdan, dinimizden kopuk bir şekilde, savrulup duruyoruz. Batı kültürüne bulaştık, kurtulamıyoruz. Toplumsal bozulma, o kadar hızlı oluyor ki, ardından milletimiz yetişemiyor, eğitim sistemimiz işe yaramıyor. Bu gün batının, çürümüş sosyal hayatı, modernlik, çağdaşlık, ilericilik gösteriliyor. Bütün sosyal ve kültürel etkinlikler, çağdaşlık modernlik adına, maalesef, sistemli olarak milletimize öğretiliyor. Milletimiz kasıtlı olarak, şiddet sarmalına sürükleniyor. Saygı, sevgi, merhamet, vefalı olmak, paylaşma, yardımlaşma gibi, bize has bütün güzel hasletlerimiz öldürülüyor. Aile, toplum bilinci ve ahlak kurallarımız, kültürel ve manevi bilgilerimiz değersizleştiriliyor. Yeni isim ve görünüşler altında, batının bireysel hayat görüşü, özgürlük adı altında genç nesillerimize öğretiliyor.  Alkol, kumar, zina, faiz, şiddet, nikahsız yaşam, normal olgularmış gibi yutturuluyor. Kültürümüzde ve inancımızda kıymeti ölçülemez ana olan kadınlarımız, reklam aracı ve iş gücü olarak kullanılıyor. Aile içinde çocuk yetiştirip, gerekirse iş gücüyle de katkı sağlayan hanımlar, sadece çalışma reklamlarıyla sokağa çekiliyor, aile yapımıza dinamit konuluyor. Nihayetinde, annesiz babasız büyüyen, batı taklitçisi, garip bir nesil yetişiyor. Batılılar gibi giyinen, batılılar gibi müzik dinleyen, batılılar gibi düşünen nesiller oluşuyor. Halay yerine bale, saz yerine gitar, orta oyunu yerine, ne olduğun bilmediğimiz tiyatrolar, klasik batı müziği, oratoryo,  opera gibi, bizim olmayan bize yabancı algı oyunlar kültür diye sunuluyor, sistemli olarak zorlatılıyor.  Basın-yayın, televizyon ve internet aracılığıyla milletimizin değerleriyle alay edercesine, batının uyuşturulmuş, çürümüş kültür bilgileri, gençlere aşılanıyor. Yetişen yeni nesil, tarihimizden ve değerlerimizden bihaber, özgürlük safsatası altında, bireyselleştiriliyor. Hızla, batılıların yaşantısına benzemeye olmaya başladık. Tedbir alınmazsa, eğitim anlamında köklü değişiklikler yapılmaz ise, geleceğe bırakacağımız kültür ve inanç açısından miras kalmayacak. Ahlak ve maneviyat aşınması böyle devam ederse geçmişten elimizde kalan ne varsa yok olacak.,
                        Bu günden, bin yıl sonrasının ecdadı olarak, torunlarımıza bırakacak bir mirasımız kalmadı. Şöyle, kafamızı iki elimizin arasına alalım, düşünelim, hangi eserlerimizle bizi yad edecekler. Kültürümüzü geleceğe taşıyamadığımız gibi mimari eserimiz, toplumsal zaferimiz, kazandığımız ve kazandırdığımız değerler yoktur. Kısaca, bundan bin yıl sonraya iz bırakamıyoruz. Bin yıl sonra, bizi hatırlayacakları bir eserimiz yok gibi. Belki de, bu gidişat devam ederse, millet ve ümmet bilgimizde yok olacak. Tehlike büyük. Büyük yaralar aldık, kültür ve inanç gemimiz su alıyor. Dua ve iki satır yazı yazmaktan başka, bir şey gelmiyor elimizden. Allah yardımcımız olsun. Amin. Vesselam.
 

Yazarın Diğer Yazıları