Vedat ÖNAL

Hamidiye Hicaz Demiryolunun Yeniden İhyası Mümkün mü?

Vedat ÖNAL

Müslümanların çok önemli kutsal mekanlarının bulunduğu Hicaz Coğrafyası tüm dünya Müslümanlarının göz bebeği durumundadır. Bu nedenle hangi devletin hakimiyetine girerse girsin tarihin her döneminde önemli hizmetlerin bu bölgeye ulaştırılması için tüm Müslümanlar her zaman elinden gelen gayreti göstermiştir. 
Yüzyıllar boyunca Mekke’ye su taşıyan Ayn Zübeyde Su Yolu, Kabe’nin etrafındaki revaklar, çevresini koruma amaçlı yapılan kaleler, kışlalar, eğitim kurumları, hacıların kalmaları için inşa edilen ribatlar, misafirhaneler, çeşitli binalar bunlardan bir kısmıdır. Bu kapsamda tarih boyunca İslam devletlerinin hep gözü kulağı Hicaz Coğrafyasında olmuştur. Osmanlı’nın 400 yılı bulan hakimiyeti süresince de bu bölgeye hizmetler gitmeye devam etmiş ve Surre Alayları denilen kervanlar her yıl Hac kervanları ile birçok hediyelerle ve yardımlarla Hicaz Bölgesine adeta akmıştır. Bu hac hizmetleri Müslümanların birlik ve beraberliğini sağlamlaştıran bir lokomotif görevi görmüştür. 20. Yüzyılda Hicaz Bölgesinde hakimiyeti sağlayan Suudi Arabistan idaresi de zaman zaman Mekke ve Medine bölgesinde gerçekleştirdiği imar çalışmaları ile bu hizmetlere devam etmiştir.

Bu çalışmalar ve hizmetler kapsamındaki en önemli eserler ise; 20. yüzyıl başında inşa edilen ve ilk yapıldığı dönemde ismi HAMİDİYE HİCAZ DEMİRYOLU olan ancak daha sonraki dönemlerde başındaki Hamidiye ibaresi kaldırılarak sadece Hicaz Demiryolu olarak anılan ve zamanın Osmanlı Padişahı II. Abdulhamit Hanın büyük gayretleri ile inşa ettirilen Hamidiye Hicaz Demiryolu veya sadece Hicaz Demiryolu olarak bilinen çok önemli ve anlamlı projenin içinde bulunan yüzlerce tarihi eserlerdir. 

İnşa edildiği dönemde tüm dünyanın bir hayal proje olarak kabul ettiği ve asla gerçekleştirilemez diye gördükleri bu proje tüm dünya Müslümanlarının bu projeye sahip çıkmaları ile çok kısa sayılabilecek bir sürede 8 yılda tamamlanarak tüm dünya Müslümanlarının gurur kaynağı bir proje olarak hizmetine başlamıştır. Özellikle 1. Dünya Savaşı sırasında Medine’yi sonuna kadar savunan Fahrettin Paşa’nın bu başarısında en önemli pay sahibi bu demiryolu olmuştur. Ayrıca çalıştığı 10 yıllık süre içerisinde binlerce hacı demiryolunu kullanmış ve onlarca gün süren Şam ve Medine arasındaki hac yolculuğu mukayese kabul etmez bir süre ve kolaylıkta 72 saatte tamamlanır hale gelmiştir. 

Bu projenin dini ve ekonomik boyutunun yanı sıra belki de Müslümanlar için daha önemli olan yönü, Hilafet makamının öncülüğünde gerçekleşen ve tüm Müslümanları birleştiren son “İTTİHADI İSLAM” projesi olmasıdır. Yüzyıllar boyu batı karşısındaki İslam dünyasının yaşadığı olumsuzlukların karşısında bu muhteşem başarı tüm dünya Müslümanlarına büyük bir moral olmuş ve Müslümanların bir araya geldiklerinde neleri başarabileceklerini tüm dünyaya gösteren bir misal olarak tarihteki müstesna yerini almıştır.

Evet, bu çerçeveden baktığımızda Hicaz Demiryolu’nun anlamı çok büyüktür. Peki bu kısa girişten sonra, niçin böyle bir proje metni kaleme almayı düşündüm, beni buna iten sebep neydi? Bu sorunun cevabı sanırım düşünce planında da olsa böyle bir projenin İslam dünyası açısından taşıdığı önemi ortaya koymaya yetecektir.

21. YÜZYILIN İTTİHAD-I İSLAM PROJESİ OLABİLİR

Ben, 2016-2021 yılları arasında Suudi Arabistan’ın Medine ve Tebük şehirlerinde öğretmenlik görevi yaptım. Medine Uluslararası Türk Okulunda 4 yıl ve Tebük Uluslararası Türk Okulunda 1 yıl olmak üzere 5 yıl boyu özellikle bu iki şehir arasına inşa edilmiş olan Hicaz Demiryolu istasyonlarını tek tek ziyaret ederek, gezerek kayıt altına almaya gayret gösterdim. Her bir istasyon binasında veya kışlalardaki yaşanmışlıkları düşününce ve 100 yıl önce Müslümanların bir Ümmet bilinci ile böyle muhteşem bir eser ortaya koyduğunu fark edince her bir istasyon ziyaretinde ayrı bir heyecan içine girdiğimi söyleyebilirim. Bugün özellikle Suudi Arabistan topraklarında kalan ve artık metruk ve terkedilmiş durumda olan bu istasyon binalarından bu denli heyecan duyabiliyorsam, düşündüğüm zaman tıpkı benim gibi aslında tüm dünya Müslümanlarının da aynı heyecanı yaşayabileceklerini görmem zor olmadı. 
Geçmiş on yıllar içerisinde yeniden inşası veya yeniden canlandırılması için çeşitli projelerin düşünüldüğü fakat çeşitli sebeplerle rafa kaldırıldığı bu büyük ve önemli projenin bugün geldiğimiz noktada, İslam ülkelerinin gerçekleştirememesi için hiçbir sebebin olmadığını düşünüyorum. İslam dünyasının aynen 100 yıl önce olduğu gibi coğrafyaları birleştirecek böylesine önemli projelere ihtiyacı var. Nasıl ki bundan 100 yıl önce Müslümanlar, Halifeleri II. Abdulhamit Han önderliğinde Hicaz Demiryolu projesine imza atmışsa bugün bu proje yeniden canlandırılıp faaliyete geçirilebilir. Sadece nostaljik bir amaç için veya turistik ve kültürel bir amaç için bile hayata geçirilmiş olsa bütün dünya Müslümanlarını aynen 100 yıl önceki gibi heyecanlandıracağına yürekten inanıyorum. Dünyanın dört bir köşesinde Müslümanların böyle bir projeye yani İstanbul, Şam, Bağdat ve en önemlisi de Kudüs ile Medine’yi birbirine bağlayacak böyle bir projenin Müslümanları heyecanlandırmaması mümkün değildir. 

Bu projenin hayata geçirilmesi için öncelikli siyasi bir iradenin ve sonra da ekonomik iradenin olması gerektiğini biliyorum. Bu anlamda bir iradenin ortaya çıkabileceğine inanıyorum eğer batının siyasi etkilerinden kurtulmak için yeterince irade gösterebilirsek, türlü oyunlarla 100 yıl önce Müslümanları paramparça ettikleri gibi yine aynı oyunlara alet olup birbirimize düşmezsek bu işin çok kolay bir şekilde mümkün olacağına inanıyorum. Batılılar maalesef 100 yıldır Müslümanlara sormadan İslam dünyasını kafalarına göre dizayn etmeye çalıştılar. Bunda da hep kendi çıkarlarını gözettiler. Bu topraklarda yaşayan insanların yani Müslümanların hiçbir hakkını gözetmediler. Milyonlarca insanın katledilmesine sebep olan savaşların baş müsebbipleri batılılardır. Bu topraklara demokrasi ve özgürlük getirme yalanları ile insanları kandırarak bu toprakların hem insanlarını hem enerjisini sömürdüler. 

Şu andan sonra İslam İşbirliği Teşkilatının bugüne kadar kağıt üzerinde olan faaliyetlerinin elle tutulur gözle görülür bir projesi olarak Hicaz Demiryolunun nostaljik ve kültürel turlar şeklinde bile ola hayata geçirilmesi için faaliyete geçmesinin önemli olduğuna inanıyorum. Ben çoğunu tek başına gezdiğim ve Ürdün sınırından, Tebük’ten Medine’ye kadar uzanan onlarca istasyon binasında yaşadığım heyecanın aynısını belki de daha fazlasını buralara gelen Müslümanların hatta turistik amaçlı yabancıların bile yaşayacağını ilgilerini çekeceğine inanıyorum. 
Bu projenin hayata geçirilmesinin maddi yönünün hiçbir şekilde İslam dünyasına bugünün şartlarında sorun olacağını düşünmüyorum. Bundan 100 yıl önce hiçbir petrol geliri olmayan ve sayıları da 350 milyonu geçmeyen Müslümanlar o günün zorlu ekonomik şartlarında bu projeyi dişleri ve tırnakları ile kazıyarak yaptılarsa, şimdilerde milyar dolarlık petrol gelirleri ve müthiş zenginliği ile 21. yüzyıl Müslümanları gerçekleştiremezse bu büyük bir ayıp olur diye düşünüyorum. Bu büyük ayıbı da tarihin kaydedeceğini hepimizin bilmesi gerekiyor.

21. yüzyılda paramparça bir görünüme sahip olan İslam dünyasının birleşip bütünleşmesine ve İslam İşbirliği Teşkilatı’nın daha etkili eserler verebilmesine de vesile olacak şeyin bu proje olacağını düşünüyorum. Fakat bu yazımın klasik bürokrat zihniyeti ile okunmamasını bir Müslüman hassasiyeti ile okunmasını rica ediyorum. Kendi açımdan bu kısa proje sunumumu tarihe düşülen bir not olarak görüyorum. Projenin bundan sonraki aşamalarında da teknik anlamda bir yardımım olmasa da, bütün istasyonları tek tek gezen birisi olarak en azından gördüklerim noktasında nerelerde hangi yapıların bulunduğu noktasında faydam dokunursa kendimi mutlu hissedeceğimi fakat bir görev düşmezse de proje tamamlanıncaya kadar ilgiyle takip edeceğimi vurgulamak istiyorum. 

Efendiler Efendisinin izlerini taşıyan kutlu belde Medine, tüm İslam alemi ve Müslümanlar için Belde-i Tabbiye olarak benzersiz bir öneme sahiptir. Bu anlamda bu projenin Medine’de bulunan tarihi mekanların tanıtımının sağlanmasına ayrıca Mekke ve diğer Suudi Arabistan şehirlerinde bulunan tarihi eserlerin öneminin artmasına da vesile olacağına inanıyorum. 

Nitekim bu kapsamda Kayseri Hunat Hatun Medresesinde yapmış olduğum iki sergiden birincisi HİCAZDA OSMANLI İZLERİ ismini taşırken ikincisi ise başlı başına HAMİDİYE HİCAZ DEMİRYOLU ismini taşıyordu. Bu iki fotoğraf sergisinde de, gerek Türkiye’de gerekse diğer İslam ülkelerinden arkadaşların desteği ile ilgiyle takip edildi. Kendi Facebok sayfamdan bu sergilerle ile ilgili bilgileri paylaşarak Hicaz Bölgesindeki Osmanlı eserlerini ve özellikle de Hicaz Demiryolunun istasyon binalarını ve çeşitli bölgelerdeki lokomotif ve geriye kalan vagon ve müştemilatlarını tanıtmayı amaçladım. Bu bilgileri ve eserleri bir kitapta toplayarak kitaplaştırma yani kalıcı hale getirme çalışmalarım ise devam ediyor. Fakat Hicaz Demiryolunun nostaljik turlar için bile açılması yukarda belirttiğim hususlar yanında, Suudi Arabistan coğrafyasının eşsiz ve benzersiz doğasının daha yakından tanınmasına da vesile olacağının özellikle altını çiziyorum. Bu anlamda Suudi Arabistan idarecilerinin de son yıllarda turizmi artırmaya yönelik çalışmalarına da büyük katkı sağlayacağına inanıyorum. Suudi Arabistan coğrafyasının en etkileyici doğası ve eserleri bu bölgede yani Medine ve Tebük arasındaki kuzeybatı bölgesinde yer alıyor. 

Bu projeyi böyle bir sunumla dile getirmenin benim için anlamı çok büyük. Bu şekilde kamuoyuyla paylaşarak, dile getirerek bir sorumluluğu üzerimden atmış ve sorumluluğu idarecilerimize sunmuş oluyorum. Hicaz coğrafyasında 5 yıl boyunca benzersiz bir hayat yaşadım. 3 defa hac yapma şerefine nail oldum. Sayısız umreler yaptım. 4 yıl boyunca Efendiler Efendisinin dizinin dibinde yaşayabilme ayrıcalığına sahip oldum. Bütün bu nimetler için Cenab-ı Hakka ne kadar şükretsem azdır. Bana göre bu şükrü yerine getirebilmenin bir yolu da Hicaz Demiryolu projesini tüm dünya Müslümanlarının gündemine getirmektir diye düşünüyorum. Taşın altına elini koyması gereken sadece İlgili ülkelerin idareci veya sorumluluk sahibi, makam mevki sahibi devlet idarecileri değil. Tıpkı 100 yıl önce verdikleri küçük küçük yardımlarla bu projenin hayata geçirilmesini sağlayan tüm dünya Müslümanları gibi günümüz Müslümanları da işin bir ucundan tutmalılar. Bunun mekanizmasını organize etmek de hiç zor bir iş değildir. Tüm dünya Müslümanlarından yapılacak bağışlar karşılığında verilecek küçük hediyeler, madalyalar, şiltler, beratlar Müslümanların akın akın bu projeye olan ilgisini ve desteğini artıracaktır. 

Bu desteğin sağlanmasındaki en önemli katkılardan birisinin de, televizyonlarda gösterilmek üzere belgesel çekimi olduğunu düşünüyorum. Yıllar önce özel bir firmanın desteği ile çekilen bir Hicaz Demiryolu Belgeseli var. Ama bu belgesel zamanının şartlarında güzel hazırlanmasına rağmen yeterli değil. Özellikle Suudi Arabistan istasyonları ile ilgili bilgiler ya yanlış ya da eksik ve görüntüleri de çok az. Bu istasyonların her biri ile ilgili her birinin bir bölüm halinde çekilebileceği görüntüler ve çevredeki doğa güzelliklerinin de birlikte sunulabileceği bir belgeselin aynı anda tüm İslam ülkelerinde gösterime girmesinin getireceği sinerjinin de çok etkili olacağını düşünüyorum. 

Siyasi iradeye gelince; İslam alemi bölünmüş ve parçalanmışlıktan çok çekti. Bugün hepimizin ayrı ayrı ulus devletleri olsa da, ortak paydamız Muhammed Ümmeti olmamızdır. Efendimiz aleyhisselamın hepimizin bildiği hadisi şerifinde bir ok isteyip eline alıp kırması ve bunun üzerine bir tomar ok istemesi ve eline alıp bu tomarı kıramaması üzerine işte Müslümanlar böyle birlik olurlarsa kimse onlara zarar veremez, başaramayacakları hiçbir şey yoktur hadisinin misalleri tarih boyunca yüzlerce kez yaşanmıştır. Bu anlamda irade eksikliği olacak bir durumun da olmadığını düşünüyorum. Mesele bölgede hüküm süren savaşlarsa örneğin Suriye savaşı ise, artık bölgeden ABD’yi de, Rusyayı da gönderme zamanı gelmedi mi acaba. Müslümanlar kendi sorunlarını kendileri çözemeyecek kadar iradesiz ve beceriksiz mi. Batılıların verdiği isimle Ortadoğu bizim kültürümüzdeki adıyla Mezopotamya coğrafyasındaki insanların kendi aralarında veya bu bölgenin ülkelerinin çözemeyeceği hiçbir sorunları olmadığını düşünüyorum. 

21. yüzyıl Hicaz Demiryolu projesi bu anlamda bir turnusol kağıdı olacaktır. Kim Müslümanların bir şekilde birliğinden ve beraberliğinden yana. Kim de bölünmüş ve parçalanmış bir İslam dünyası istiyor ortaya çıkacaktır. Bunun de hem bu dünyada hem de ahirette önemli bir vebali olduğunu düşünüyorum. Her konuda olduğu gibi sadece yaptıklarımızdan dolayı değil, elimizde olup da yapmadıklarımızdan da hesaba çekileceğiz hiç unutmayalım. Yani yaptıklarımız değil elimizde olup da bilerek, isteyerek, kasden yapmaktan kaçtığımız, çekindiğimiz işlerimizde bizim için birer sorumluluktur. Bu yüzden konuyu ele alırken hassasiyetle ele almanın önemine vurgu yapmak istiyorum. Nasıl olmayacağını değil, nasıl olabileceğini konuşursak işin yarısını halletmişiz demektir. Başlamak bitirmenin yarısıdır. 

Hangi makamda, hangi mevkide olursa olsun. İslam dünyasındaki hiçbir yetkilinin bir Yahudi zihniyeti olan “neme lazım”, “bana ne” demeyeceğine ve böyle deme lüksü de olmadığını düşünmüyorum. Özellikle kültür ve sanat konusunda söz sahibi olan gerek İslam İşbirliği Teşkilatı içinde gerekse İslam dünyasının diğer kurumlarındaki sorumluluk sahiplerinin meseleyi sahipleneceklerine yürekten inanıyorum. Zaten geçtiğimiz 50 yıl içinde zaman zaman gündeme getirilmeye çalışılan bu proje bu sefer umuyorum ki daha ciddi ve kararlı bir şekilde ele alınır. İslam dünyasının gurur kaynağı, Mezopotamya coğrafyasının barış ve kardeşliğine vesile olan bir görev üstlenir.

Bunun için de, İslam İşbirliği Teşkilatı’nın gündemine getirilmesi için gereken mekanizmaların işletilmesi için ilk etapta kimin üzerine görev düşüyorsa gerekli gayreti sarf etmesi gerektiğine inanıyor ve bu konuda gayret sahiplerine şimdiden teşekkür ediyorum. Teşkilat bünyesinde öncelikli bir rapor hazırlanmasına karar verilirse özellikle Suudi Arabistan’ın Tebük ve Medine arasında bulunan istasyon binalarının yerlerini tek tek gezdirebileceğimi belirtmek istiyorum.  Ayrıca mevcut durumlarını ilk etapta yerlerine gitmeden de gösterecek ve anlatacak görsel materyale sahip olduğumu belirtmek istiyorum. İstenirse proje kamuoyuna deklere edilmeden sunum için gerekli bilgileri ve dökümanları sunacağımı da özellikle vurgulamak istiyorum.

İSLAM İŞBİRLİĞİ TEŞKİLATI İSLAM TARİH, SANAT VE KÜLTÜR ARAŞTIRMA MERKEZİ olarak böylesine iddialı bir isim verilen kurumun isminin hakkını vererek bu konuya canla başla çaba göstermesi gerektiğine inanıyorum. Sorumluluk sadece bir kurum sorumluluğu değildir. Tüm dünya Müslümanlarını ilgilendiren çok önemli bir konudur ve bunun hakkını verecek ciddiyette bir tavırla ele alınmasını önemle rica ediyorum. Altını çizdiğim gibi. Nasıl olmayacağını değil lütfen önce nasıl olacağını konuşalım ki hayır dilekle başlayan iş hayırla neticelensin. Çünkü yapılacak proje sadece bir bölgeyi, bir devleti, bir milleti ilgilendirmiyor. Tüm dünya Müslümanlarının tamamlanmasını iple çekeceğine ve biran önce tamamlanması için her türlü maddi ve manevi desteği vereceğine de inanıyorum. Yeter ki iyi niyetle, samimiyetle ele alalım ve sonuçlandırmaya gayret edelim.

Gayret bizden, başarı Allah’tandır. Vesselam.

Yazarın Diğer Yazıları