Vedat ÖNAL

Bir İmam Hatiplinin Kemalist Olması Beklenir mi?

Vedat ÖNAL

Kemalist ve Atatürkçülük ideolojisinin kurucusu Müslümanlığı geçtim Türk bile değildir. Tıpkı “Türkçülüğün Esasları” kitabını yazan Ziya Gökalp’in Türklükle alakası olmayan bir Kürt olması gibi.

Bu ideoloji çeşit çeşit ideolojilerden olan seküler, pozitivist ve materyalist düşüncelerle yoğrulmuş ideologluğunu Munis Tekinalp isimli Yahudinin yaptığı bir “izm”dir.  Bu yüzden kim ne derse desin ne düşünürse düşünsün, Atatürkçülük ve Kemalizm imam hatip neslinin ideali olamaz ve hiçbir gerçek imam hatiplide zaten kemalist olamaz. Aynı şekilde samimi bir Müslümanın bir materyalist ideolojinin takipçisi olamayacağı gibi. 

Tabii bunları yazıp içini doldurmazsak bir anlamı olmaz. Biraz uzun bir değerlendirme olacak ama bir İmam Hatiplinin niçin kemalist olamayacağını, ilkelerine inanan bir Atatürkçü Kemalistin de İslam şeriatına veya Peygamber Efendimize asla bağlanamayacağını bazı delillerle ortaya koymanın gerekliliğine inanıyorum. 

Bu durum Mustafa Kemal’in hayatı, şahsı dışında değerlendirilmelidir. Gerçi o da yaşam felsefesi olarak materyalist ve pozitivizmi esas alan bir hayat yaşadı ve bu 19. yüzyıl aydınlanma felsefesi ile de Türkiye Cumhuriyeti’nin bütün kurumları şekillendirildi. 

Aziz Nesin bu durumu çok güzel tespit etmiş ve bir Müslüman Kemalist, Atatürkçü olamaz olursa sahtekardır demişti. Bu çok doğru sözü tersinden alalım bir Kemalist-Atatürkçü de Müslüman olur mu. Aziz Nesin öldü gitti ama ölmese bu soruyu cevaplamasını isterdik herhalde. Materyalist ve pozitivist düşünce İslamla yan yana gelir mi bunu düşünelim. 

100 yıldır din, laiklik, irtica kelimeleri ile milletin tepesinde boza pişirildi. 3. Dünya devletleri gibi durmadan suni darbelerin kılıfı belliydi. Dillerde pelesenk olan Atatürk ilke ve inkılaplarından uzaklaşma. 

Burada konu edindiğim İmam Hatip gençliği ise büyük İslam Kültür ve Medeniyetinin bir parçasıdır. Tabii medeniyet dediğimizde içini bizim doldurduğumuz Muhammedi Şeriata dayalı ilkelerini Kuran ve sünnetten alan İslam Medeniyetinin parçasıdırlar. İslam Kültür ve Medeniyeti dersinde batılılarla olan zihniyet farkımızı sonuna kadar ele alıyoruz Allaha şükür. 

Batılılarda asla olamayacak olan bir büyük medeniyetin mensuplarıyız. Her ne kadar tek parti döneminde kurulsa da müfredatı, içeriği ile ehli sünnet anlayışın zaman içinde kalesi oldu imam hatipler. 

Bir Müslüman olarak Atatürk devrimleri olarak bilinen hiçbir uygulamayı desteklemeyiz. Yazının başında da belirttiğim gibi Kemalizmin kim tarafından üretildiği bellidir. 

Zaten bugün gelinen noktada hiçbir hükmü kalmamış devrim kanunları hiçbir imam hatipliye hiçbirşey ifade etmez. 

Bu devrimlerin zamanında Kayseri’de ilk idamlarının yaşandığı şapka kanunundan bugün eser var mı? Kanun orda duruyor var mı uygulayan. Değme Atatürkçü Kemalistlerden varmı şapka giyen. Veya şapka giyilmesi ile ilgili tek kelam eden.
Zamanında dünya hukuk tarihine geçen sanığın idamına tanıkların daha sonra dinlenmesi kararlarının alındığı İstiklal mahkemelerinin skandal kararlarına sebep olan Devrim kanunlarının hemen hepsi çöpe gitti ama ruhları hala bizi etkilemeye devam ediyor maalesef.

1930’lu yıllarda yapılanların toplum nezlinde hiçbir karşılığı yoktu. Vahşi batı uygarlığına öykünme çabasıydı. Olmadı olamazdı da. Yıllar geçtikçe hepsinden vazgeçildi. Ama yıkıcı etkileri belki de yüzyıllarca sürecek. 

Devrim kanunları ile ne Osmanlı silindi hafızamızdan ne Osmanlıca. Ne Ayasofya Vakfiyesinde Fatihin lanetinden korktukları için altına sahte imza atıp resmi gazetede yayınlamadan uygulamaları bile durumun vehametini anlatır. 

Fakat kaybedilen dil zevkimiz ve uydurukça ile kısırlaşan Türkçemiz, hiçbirisi yerli olmayan Dil ve Tarih kurumu yetkililerinin yaptığı tahribat ise ne unutulur ne yenilir yutulur. Ve dediğim gibi tahribatını tamir etmek yüzyıllar sürecek. 

Batının peşinde 100 yıldır ne maskaralıklar yaptık. Rahmetli Oktay Sinanoğlunun deyimiyle 1945’e kadar İngiliz, ondan sonrada Amerika’nın güdümünde adeta sömürgesi bir devlet olduk. Bu durum böyle sevgili Atatürkçü Kemalistler alınmasın gücenmesin. Sinanoğlu bu tespiti boşuna yapmamıştı. 

1950'ye gelindiğinde tek parti diktatörlüğüne ise bu batı bağımlılığı son verdi. Ne kadar ironik değil mi. Batılı efendileri 1946 seçimlerindeki açık oy gizli tasnif komedisini görünce paparayı bastılar. Ulan yapacaksanız adam gibi yapın şu seçimi deyince numara çekemedi komediye daha fazla devam edemediler. 

Fakat batıya göbekten bağlılık yine askeri vesayet odaklarıyla devam etti. Batılılar her zaman yaptıkları pis işleri yani darbe işlerine başladılar bu sefer. 

İstisnasız bütün darbelerin tek sebebi Atatürk ilkelerinden uzaklaşılma gösterildi. Oysa asıl sebep batılı efendilerin sivil idareden memnuniyetsizliğiydi. Ama tabii bu söylenemezdi kılıf Atatürkçülüktü. 

Gazeteci Uğur Mumcu'nun iki önemli sözü meşhurdur: 

“BANKA SOYMAK İÇİN KAR MASKESİ ÜLKE SOYMAK İÇİN ATATÜRKÇÜLÜĞÜ KULLANDILAR.”

Diğer sözü bir konuşmasından: 

"Atatürk ve düşün arkadaşları devleti kurarken ya teokratik yapıyı ya da batılı modern değerleri esas alacaklardı onlarda batılı değerleri esas aldılar. 
Türk vatandaşı; İsviçre medeni kanununa göre evlenen, Alman ticaret kanununa göre ticaret yapan ................." 
diğer batılı yasaları laikliği saydıktan sonra en sonunda da... 

"İSLAM HUKUNA GÖRE GÖMÜLEN KİŞİDİR." der. 

Böyle söylemişti Uğur Mumcu bu yüzdende İslam Şeriatına sonuna kadar karşı oldu. O ve benzeri zevat İslamın Şeriat hükümlerini hiç dikkate alınmaması gerektiğine bunun teokratik devlet sistemine götüreceğine inanıyorlardı. Hala karanlıkta kalan suikastı sonrası “Kahrolsun Şeriat” naraları atılırken aslında “Kahrolsun İslam” demek isteyen kalabalıkları yönlendiren yönetici akıllar toplanan halk kitlelerini böyle manipüle ettiler. 

Darbelerin sonuncusu hain 15 Temmuz sonrası ise şartlar değişti. Ne büyük ironi ki şu an Şeriatcı Atatürkçüler ve Atatürkçü Şeriatçılar var. Yani ortalık toz duman. Ve hiç kimse işin aslının, yani hakikatin peşine düşmek kafa konforunu bozmak istemiyor açıkçası. 

Bir Müslüman için dünya görüşü ile bir Atatürkçü Kemalist için dünya görüşü birbirine karıştı. Kimsenin Hakikat derdi değil. Zaten Atatürkçüler parmak sallayarak kanunu işaret ediyor tehdit diliyle. Atatürk’ün materyalist görüşlerini hiç gündeme getirmeden. Aslında Mustafa Kemal’e de ihanet ederek. Müslüman geçinenlerinde Atatürkçülüğün materyalist yönü hiç ilgilendirmiyor. 

Yani öyle imam hatiplere laf söyleyenlerin bunlarla ilgili kapasitesi, düşüncesi, birikimi falan olduğuna da inanmıyorum zaten. Belletilmiş ezberler cemaat ve tarikat yapıları gibi tekrar ettiriliyor. Yani cemaat deyince sadece dini yapılar anlaşılmaz. Kemalizmde pekala bir cemaattir. Ve Atatürkçü müritler şeyhleri olan belli isim ve tarihçiler dışında hiçbir şey okumuyorlar. Okuyup kafa konforlarını bozmak da istemiyorlar. Ne gereği var bilgilenip kafayı karıştırmaya belli isimler bu işi çözmüş canım. Onların yazdıkları yeter bize diye yaşayıp gidiyorlar.

Öyle olunca da imam hatipliye saldır, sokakta başörtülüye saldır rahatla psikolojisi hakim. Ve bunlar muhtemelen provakasyondur. Nitekim Cumhuriyet gazetesini yıllar önce kimin bombaladığı ve sonradan ortaya çıkan şeyler buna en güzel delildir. Daha doğrusu tarihten Menemen olayı gibi, ona benzer irtica yaygaraları gibi yığınla provakasyon cumhuriyet tarihi boyunca bir tiyatro olarak başarıyla sahneye kondu. Müslüm Gündüzleri, Ali Kalkancıları unutmadık. 28 Şubatın anlı şanlı paşası ve rütbeleri sökülen er olarak hayatını tamamlayacak olan Çevik Bir’in utanmaz hareketlerini unutmadığımız gibi. 

100 yıllık tarihi ele almak çok uzun elbette. Şimdilerde irtica yaygarası çıkaramamak belli ki bazı çevrelerde psikopatlığa sebep olmuş. Artık meydan boş değil. Uyduruk tarihe kanan azaldı. Resmi törenlerdeki tüm vurguya rağmen insanlar hala devlette etkisi hissedilen Kemalizmin ceberrut zihniyetinden kanun korumasından çekindikleri birazda alışkanlık olduğu için Atatürk ilkeleri deme ihtiyacı hissediyor ama eminim ki içleri boş. Ne Kemalizmin ilkelerinden nede ilkeleri ortaya koyanların kökenlerinden haberleri var. 

En önemlisi de maalesef insanoğlu ehli keyf kafa konforunun bozulmasını yıllarca dillendirilen şeylerin boş olduğu fikrini kabullenmek istemiyor. 

Biraz batılı, modern, Atatürkçü, Kemalist biraz da Müslüman olalım yeter diye düşünülüyor. Yani ortaya karışık bir hava. Halbuki bu ülkede yaşıyorum burası benim vatanım ve Kemalistte, Atatürkçü de olmak zorunda değilim diyemiyor birçok kimse. Çünkü bu ülkede birçok makam ve mevkiye gelmenin yegane yolu sahtede, düzende olsa Atatürkçü ve Kemalist olmaktır. Bu hala daha böyledir. Makam ve mevki derdi olmayanlar için bile bu düşünceleri özgürce dillendirilebilecek ortamlar yok maalesef.  Ama elimizi vicdanımıza koyup düşünmeyecek miyiz. Hiesabını vereceğimiz bir hayatı yaşıyoruz. Bir Müslümanın materyalist, seküler olabilmesi nasıl mümkün olacak bir kafa yormak gerekmiyor mu. Bunları düşününce geçen haftalarda Mustafa Kemal’in fotoğrafına hakaret içerikli sözler söyleyen imam hatipli genci idam sehpasına çekmek ne kadar doğru. Evet bir hata yapmış olabilir ama cezası bu kadar acımasız ve pervasız mı olmalı. 

Şöyle bir tarihi süreci gözümüzün önüne getirdiğimizde Müslüman insanların tepesinde 100 yıldır pişirilen bozaya ne demeli. Bir imam hatipli çocuğun yaptığı bir davranışla kimse hoplayıp zıplamasın. 100 yıldır Atatürkçülük kılıfı ile milletin tepesinde boza pişirildi. Hesap görmeye kalkarsak çok alacaklı çıkarız çoook. Vesselam.

Yazarın Diğer Yazıları