Selma Kara

İçimizdeki faşizm…

Selma Kara

Zamanın behrinde bir arkadaşımla yemek yemek üzere; benim isteğim üzerine vegan yemekler yapan bir restorana gittik. Bu restoranı sevmemin nedeni, içerideki ağacın kesilmemesi ve masaların onun etrafına dizayn edilmesiydi. Ağaç görmek bana iyi geliyordu. Bir de içeride –ben pek yakınında durmaktan hoşlanmasam da- kediler özgürce dolaşıyordu. Vegan olmamakla birlikte yapılan yemekler de hoşuma gidiyordu.
Arkadaşım da damak tadımdan dolayı bana güvendi. Kahvaltı vakti geçtiği için menemen istedik. Arkadaşım menemenin yumurtasının bol olmasını rica etti. Garson, “Ama biz vegan mutfağız, menemende yumurta kullanmıyoruz.” diye şaşırarak yanıt verdi. Vegan mutfağın ne demek olduğunu biliyor olmamıza rağmen, böyle bir beslenme alışkanlığımız olmadığı için yumurtasız menemen düşünemedik haliyle. Yumurtasız menemen olur mu diyenlere; kıvamı tofu peyniriyle tutturuyorlarmış. Tofu da soyadan yapılıyor. Bu arada dünyada genetiği değiştirilmemiş soya kalmadı. Biz zaten başka bir şey istediğimiz için tofulu menemen nasıl oluyor tadamadık. Zaten yumurtasız olmayan bir menemen pek de ilgimize çekmedi.
Biz gelen yemekleri yiye duralım, onlar da arkada bizimle dalga geçmeye başladı. Bizimle ilgilenen garson mekan sahibine; “Abi menemende yumurta yok deyince bir kalakaldı ki, görmen lazımdı.” Sonra kahkahalar. Müzikten kendilerini duymadığımızı düşündüler herhalde. Sonra da vay efendim, vegan mutfağa gelinir de neden yumurtalı menemen istenirmiymiş, abi bunlar bu yiyecekleri nasıl yiyormuş, bu yiyecekleri yiyenden başka ne beklenirmiş eleştirileri... Bir güzel dalga geçtiler bizimle kendilerince. Bir şey söylemedik, bir daha o gitmemek üzere mekandan ayrıldık.
Bazı kavramlar bazı ideolojilerle özdeşleştiriliyor. Örneğin, ‘faşizm’ deyince akla Türkiye için milliyetçi cenah geliyor. Ama faşizm böyle bir şey midir ve bir kavramın bir ideolojiyle özdeşleştirilmesi doğru mudur?
Bu yaşadığımız örnekte görüldüğü üzere, elbette değil. Vegan olmuşsun tamam, biz de tercihine saygı duyarak mekanına gelmişiz. Ağacı kesmiyorsun; özgürce dallarını gökyüzüne uzatmasına izin veriyorsun, kedileri kovmuyorsun, özgürce sandalye minderlerinde uyumalarına izin veriyorsun, peki herkes vegan olmak zorunda mı be kardeşim... Ağaçlara, kedilere özgürlük alanı tanıyorsun da, vegan olmayana neden tanımıyorsun, vegan olmamak kötü bir şeymiş gibi dalga konusu ediyor, üstelik de aşağılıyorsun…
Bir de sorsan faşizanlığı ayıplarlar.
İşte bu faşizm dediğimiz şey, faşizm karşıtı olduğunu iddia eden veganların içinden bile çoğunluk oldukları anda ortaya çıkabiliyor. Bir yerde çoğunluk olmak, o yerde gücün sizde olması manasına gelir kabaca. Dolayısıyla veganların olduğu mekanda vegan olmayanlar azınlıktadır. İşte bu çoğunlukta olan veganlar o gücün sarhoşluğundan kontrolsüz tavırlar göstermeye başlarsa, o güç güç olmaktan çıkar faşizanlığa dönüşür. Dolayısıyla faşizanlık birilerine ya da bazı ideolojilerin tavrı olamaz. Faşizanlık kontrolsüz gücün açığa çıkmasıyla ilgili bir durumdur. Bir lastik reklamının sloganında olduğu gibi de, ‘kontrolsüz güç, güç değildir.’
Ez cümle; lütfen veganların içindeki vegan olmayanlara, vegan olmayanların içinde kalan veganlara, dolayısıyla sayısı az olanlara, yine dolayısıyla gücü az olana karşı içimizdeki faşizanlığın farkına varalım…
İfrit olduklarım:
‘Sistem’i şikayet edip edip kılını kımıldatmayanlar (Zaten bir yerlerinizi kımıldatmadığınız için o sistem var).
Türkiye Cumhuriyetini her fırsatta yere vurup, TC’den aldığı maaşları çatır çatır yiyenler (Ağzının ortasına o anda terlik vurulacak olanlar, ver canım biz yeriz o maaşı).
Coronavirüse karşı sahlep başta olmak üzere çeşitli baharatların iyi geldiğini savunanlar, bunları ekrana taşıyanlar (Lütfen sahlep içip Çin’e gider misiniz?)
Her fırsatta deprem bölgesine yardım ettiğini söyleyenler (Sen söylemesen aklımıza bile gelmeyecek halbuki).
Karşıdan gelirken hemcinslerini baştan aşağı süzen kadınlar (Sanırsın moda eleştirmeni).

Yazarın Diğer Yazıları