Selma Kara

Haberin varlık nedeni üzerine…

Selma Kara

‘Varlık nedeni’ o şeyin neden var olduğuna, dolayısıyla var olma amacına işaret eden bir tanımlamadır. Örneğin, şu anda bu yazıyı yazmama yarayan araç olarak klavyenin varlık nedenini sorguladığımda, yazı yazmamı sağlayan araç şeklinde bir yanıt veririm ki, bu aynı zamanda klavyenin var olma amacına ve bir yandan da işlevine işaret eder.
İşte bunlarla bağlantılı olarak, bir süredir yaptığım işi sorguluyor ve ‘haberin varlık nedeni nedir?’ dolayısıyla ‘amacı, işlevi nedir?’ sorusuna kafa yoruyorum. Bu soru beni fakülteye ilk başladığım yıllara götürüyor. Bu soruya verilen yanıtta, ki aynı zamanda kitle iletişim araçlarının amacına verilen yanıtla eşdeğerdir, karşımıza ilk çıkan şık elbette ‘bilgilendirme’ olur. Haberin bilgilendirme amacı aynı zamanda kamu sorumluluğuna da vurgu yapar. Nitekim, haberciliğin etik ilkeleri de bahsi geçen sorumluluğun üzerine inşa edilmiştir.
Yine varlık nedeni sorununa dönecek olursak, yaptığımız haberler varlık nedenine uygun haberler mi diye çokça soruyorum kendime son zamanlarda. Bunun ilk ve en önemli yanıtı ‘bilgilendirme’ ise, haberlerimiz bilgilendirme işlevini yerine getiriyor mu?
Haber diye önümüze sürülenlere ya da önünüze sürdüklerimize bakalım; bir haber bülteninde birkaç siyasi haber (hangi siyasi ne demişi bir köprü görevi görerek halka jurnal etme biçiminde), çokça asayiş haberi (kim kime ne yaptı, en ince ayrıntısına kadar ne biçimde ve hangi araçlarla zarar verdi, zarar verene verilen cezanın rakamsal karşılığı nedir), yaşam haberi (-yaşam haberi de neyse, diğerleri öte dünyadan seslenen haberler sanki- bazı başarı, dram, mağduriyet içerikli kişi hikayeleri, üstelik de kısa film tadında), spor haberleri (aralarında en haberlik olanlar belki de, hakikaten damıtılmamış bilgi veriyor –tabi yalnızca haber olanlar, spor yorumlarına değinmiyorum-), hava raporu ve kapanış. Bir de son zamanlarda moderatörlerin araya serpiştirdikleri yorumlar (neymiş efendim haberde yorum olmazmış).
Her birine tek tek bakacak olursak; bir siyasinin söylemini aynı gibi aktarmak elbette bilgi verir ama bu söylem örneğin yeni bir yasa ya da icraatle ilgili değil de, muhalifine karşı geliştirdiği karşı bir söylem ise –ki, siyasi haberler neredeyse hep bu minvalde- bu kamuya neyin bilgisini verir? Bu verilen şey kamunun ne işine yarar?
Asayiş haberlerine bakalım; örneğin bir istismar vakasında, istismarın nasıl işlendiğine dair en ufak detayı bile atlamayıp sanki heyecanlı bir maç sunar gibi olay yerinden anonslar yapmak, bu vakaların toplumsal ve psikolojik boyutuna değinmeden türlü sunum ve görsel teknikler kullanarak vakayı toplum zihninde canlandırma kamuya neyin bilgisini verir, bu bilgi kamunun ne işine yarar?
Ve yaşam haberleri; son yıllarda kanal sayısının artması, ajanslara bağlı haberciliğin ortaya çıkardığı aynılığı kırmak adına özel haber yapma gerekliliği, multimedya teknolojisinin habercilikte kullanılmaya başlanmasıyla haberciliğin adeta görsel bir şova dönüşmesiyle hayatımıza giren yaşam haberleri… Örneğin bir kadının başarı öyküsü, kağıt toplayanların zorlu hayatları, sıfırdan başlayıp zirveye ulaşmış iş insanları ve habersiz kalındığında ilk akla gelen; kaybolan meslekler –ne biçim bir kaybolmaksa yıllardır aynı mesleklerin haberi yapılıyor- ve bütün bunların sinematografik bir dille aktarılması... Sanki haber değil kısa filmler, mini belgeseller çekiliyor, izletiliyor. Peki kağıt toplayıcılarının zorlu yaşam koşullarının bilgisine sahip olmak; vah-tüh demekten ya da şükretmek öyle bir şeymiş gibi; arsızca şükretmekten başka kamunun ne işine yarıyor, kamuyu da geçtim kağıt toplayıcısının zorlu yaşam koşullarında bir iyileşme sağlıyor mu? Elbette hayır. Belki bazen ayni ve nakdi yardımların oranının artmasını sağlıyor olabilir.
Peki bu kadar gereksiz ve bir amaca hizmet etmeyen şey (bilgi değil, çoğu enformasyon bile değil sadece veri), ciddi bir şeymiş; habermiş gibi sunuluyor, biz neden buna alet oluyoruz (bunun yanıtı çok basit; para kazanıyoruz), kimse neden bu haberleri yayınlayan kitle iletişim araçlarının ideolojisini sorguladığı kadar, bunlar gerçekte haber mi diye sormuyor? Hoş, sorsa bir şey değişecek mi…
Sonuçta haber varlık amacına hizmet etmiyor. Bir şey varlık amacına hizmet etmez ise ne olur? Bu sorunun yanıtı; o şey potansiyelini gerçekleştiremez ve tam olamaz şeklinde olur*. Tam olmayan da eksiktir ki, ona o şey denemez bile. Dolayısıyla tamlığa ulaşmamış bu şeyler aslında haber değildir. Haber olmadığı için de bilgi verme diye işaret ettiğimiz varlık nedenini icra edemez.
*Aristoteles felsefesi üzerinden açıklayacak olursak; Aristo’ya göre insan içinde bir potansiyel barındıran ama bu potansiyeli aklı ile açığa çıkaran bir varlıktır. O, ‘nesne ereğini kendisinden devşirmektedir’ derken, amaç ya da varlık nedeninin içkin ama açığa çıkarılmamış bir potansiyel olarak var olduğunu ifade eder. O potansiyelin açığa çıkarılması da –ki akılla açığa çıkar-, nesnenin ereğine (amacına) ulaşmasını sağlar. Amaç da yazının başında ifade ettiğimiz gibi varlık nedenine işaret eder. Amacına ulaşmamış yani potansiyeli açığa çıkmamış olan insan varlık nedenine de ulaşamamıştır. Bunu yetkinleşmemiş insan olarak yorumlayabiliriz. Varlık nedenine dair sonuç elde edemediğimiz ve adına haber denenler de, aslında henüz tam olarak haber olmayanlardır.
 

Yorumlar 4

Yazarın Diğer Yazıları