Osman GERÇEK

Kayseri Tayyare Fabrikası, Yeraltı Atölyeleri ve Gömülen Hayallerimiz

Osman GERÇEK

                         (önceki yazının devamı)

7 Ekim 1929’da fiili olarak feshedilen TOMTAŞ’ın alt yapısından yeni bir vizyonla KTF’nın (Kayseri Tayyare Fabrikası) nasıl ortaya çıktığını ve 3 yıllık tecrübenin mahsulü olarak üretilen tayyarelerin nasıl gökyüzünü süslediğini, Kayseri’ye neler kattığını da bilmek gerekiyor.

Aslında KTF, he ne kadar TOMTAŞ’ın devamıymış gibi görünse de tamamen ayrı bir tüzel kişilikle, Milli Müdafa Vekaleti’ne bağlı bir kuruluştur. Ne Alman Junkers şirketinin ne de Türk Tayyare Cemiyeti’nin bir irtibatı ve iltisakı vardır.
Kayseri Tayyare Fabrikası (KTF), 1930-1950 yılları arasında uçak imalatının yapıldığı bir fabrika olarak uçak sanayimizin üretim üssü olmuş ve burası için 150 milyon TL gibi olağanüstü bir bütçe ayrılmıştır.

Uçak sanayinin fiili üretimi için KTF uluslararası birçok ülkeyle araştırma ve işbirliklerine girişmiştir. Amerika başta olmak üzere, Almanya, Fransa, İngiltere, Çekoslovakya ve  Polonya  ile diplomatik ve ticari işbirlikleri araştırılmıştır. 
Bu ilişkiler araştırılırken aynı zamanda fabrika altyapısında eksik kalan hangar ve üretim alanları tamamlanmaya çalışılmış, Junkers’ten gelen A-20 parçaları toplanarak 30 civarında uçağın toplanma işlemleri devam ettirilmiştir. 

Yukarıda saydığımız ülkelerle görüşmeler devam ederken, 1931 yılı sonlarından itibaren Amarikan Curtiss- Wright (C&W) şirketiyle işbirliğinde önemli bir mesafe katedilmiş ve C&W ile 19 avcı savaş uçağı, 2 yolcu uçağı ve 6 adet de eğitim uçağı konusunda anlaşmaya varılmış olup, KTF’de bu uçakların Amerikalı ustalar denetiminde Türk işçiler tarafından üretilmesi hususunda karar varılmıştır.
Dünya uçak sanayiindeki gelişmelere paralel olarak, bir çok yeni tip ve modelde, farklı işlevleri olan uçaklarla ilgili yeni anlaşmalar birbirini takip etmiştir.

1935 yılında Türkkuşu için üç farklı tipte 50 adet planör uçak üretilmiş, 1936’da da Alman Gothaer Waggon Fabrikası ile yapılan anlaşma çerçevesinde 45 adet Gotha-145 uçaklarından üretilmiştir.  Yine 1937 yılında da Polonya Panstwowe Zaklady firması lisansı ile 20 adet PZL, 24A, 24C tipi uçaklar üretilmiştir. 

KTF’DE HER ŞEYİYLE UÇAK ÜRETİLDİ Mİ?

KTF üretim hattı için en çok sorulan ve merak edilen husus, burada üretildiği söylenen uçakların gerçekten Kayseri’de mi üretildiği yoksa montajının mı burada yapıldığı sorusu. Elbette Kurtuluş Savaşı’ndan çıkmış, metal ve hafif metal sanayinin gelişmediği, motor sanayinin olmadığı, neredeyse tek bir civatanın dahi bulunmadığı veya bu cıvatayı sıkacak anahtarın dahi bilinmediği o günün Türkiyesinde, A’dan Z’ye bu uçakları burada üretebilmek akla ziyan bir olaydır. Şimdilerde bile çoğu üretim kolunda her şeyiyle yurt dışına ihtiyaç duymadan tamamen yerli ve milli üretim mümkün olmazken, o gün için böyle düşünmek nasıl mümkün olabilir? Model lisansı, projelendirme, hammadde tedariki, mamül tedariki, teknik eleman, işçilik ve üretim hattı gibi hususlar bir araya geldiğinde üretim mümkün olabilmektedir. 

KTF üretim hattında her geçen gün yetişen yerli teknik eleman ve işgücü sayesinde dışa bağımlılık kademe kademe azalmakta, gelişen uzmanlıkla dışarıdan gelen hammadde içeride işlenebilir hale gelmekte, hatta bir müddet sonra ‘biz daha iyisini yaparız’ diyen teknik elemanların elinde uçağın bir çok ekipmanı üretilebilir duruma gelmektedir.

KTF’DE KAÇ UÇAK ÜRETİLDİ?

KTF’de kaç adet uçak üretildi sorusu da farklı açılardan cevaplandırılabilecek bir sorudur. KTF’de yaklaşık 22 farklı tip ve modelde uçak imalatı yapılmıştır. Her birinin tip ve modeline göre, kalıp, montaj, ar-ge üretim altyapısı oluşturmak, aynı zamanda her biri için malzeme temin edebilmek ancak zaman ilerledikçe mümkün olabilmiştir. Bir de üretici ülkelerle olan lisans işbirlikleri çerçevesinde, her döneme göre farklı bir üretim süreci takip edilmek durumunda kalınmış ve konjonktürel akışa göre üretim değişiklikler arzetmiştir. Bu değişim sürecinde mesela, Junkers’ten devralınan uçaklar, opsiyon olarak gelen uçaklar, konsinye model olarak gelen uçaklar, hibe olarak anlaşma gereği verilen uçaklar, sadece montajı yapılan uçaklar, kalıbı, kaportası, motoru burada yapılan uçaklar, kaç uçak üretildi gibi bir sorunun cevabının net olamayacağını ortaya koymaktadır. Ama bilinen bir gerçek vardır ki, hangi şekil ve surette olursa olsun KTF’de sonlandırılan veya üretilen 200’e yakın uçak, o günün zor şartlarında gökleri şenlendirmiş, ülkemizin savunma hattını güçlendirmiştir.

1933-34 yıllarında ABD Curtiss Şirketi’nin KTF’de montajını tamamladığı  Hawk II-C2 model uçak sayısı 24 iken, 1934-39 arasında aynı tip uçaktan KTF’de 22 adet üretilmiştir. Bu da gösteriyor ki, model ve montaj tecrübesi kısa zaman sonra KTF’de üretim tecrübesine dönüşebilmektedir.

Aynı zamanda komşumuz Rusya’nın da ülkemizle ilgili üretim işbirliği teşebbüsü vardır ve buna yönelik olarak Cumhuriyet’in 10. Yıl kutlamaları için Ankara’ya 4 uçakla gelen Rus heyeti 3 uçağı ülkemize hibe olarak bırakıp gitmişlerdir.

1936 yılında Alman Gothear firması ile 46 uçaklık bir paket lisans anlaşma yapılmış olup, 1939 yılına kadar bu Go-145A’lerin üretim taahhüdü gerçekleştirilmiştir.

Yine aynı yıllarda Polonya PZL firmasıyla 20 adet P-24 üretim anlaşması yapılmıştır. Daha sonra aynı uçaktan 40 adet daha sipariş verilmiştir.

1937-1950 yılları arasında 409 adet uçak motorunun bakımı yapılarak revizyonu tamamlanmıştır. 

YERALTI ATÖLYELERİ ve GÖMÜLEN UÇAKLAR

Uçak sanayimiz KTF bünyesinde her geçen gün gelişirken, 1940’lara doğru dünya üzerinde savaş sinyalleri de çalmaya başlamıştı. Barış zamanında savunma hattı olarak gelişen uçak sanayimizi savaş için de hazırlıklı bulundurmak ve aynı zamanda uçaklarımızın, tesislerimizin ve mühimmatlarımızın güvenliğini sağlamak durumundaydık.

Büyük ölçüde hava taarruzu şeklinde kurgulanan II. Dünya Savaşı’nda muhtemel bir taarruza karşı bu ekipman ve tesisleri koruyabilmek için yeraltı atölyeleri ve dağ hangarlarının yapılması planlandı (1942). Bu dev sığınaklar daha çok uçak hangarlarına yakın dağ sırtlarına veya yeraltına yapılacaktı. Yer tespiti ve belirlenen atölyelerinin yapılacağı özel mülkiyete ait arazilerin kamulaştırılması işlemi 1945 yılına kadar sürmüştür. Sonrasında da projeye uygun olarak bu yeraltı atölyeleri ve dağ sığınakları hangarların bulunduğu alanın çevresinde inşa edilmiş, hatta kazı çalışmalarından birinde, Bizans Dönemi’ne ait büyük bir lahit bile bulunmuştur.

1952’deki Nato üyeliğimizle beraber, bu hangarlara yeni dev sığınaklar eklenerek askeri mahremiyetle ilgili sırlar toprağın altında muhafaza edilmiştir. Şimdilerde Nato üssü veya Nato sığınakları olarak bilinen bu yerler küçük tepecikler şeklinde, etrafı tel örgüyle çevrili olarak Kayseri’nin dört bir tarafında varlığını sürdürmektedir. Nato Caddemiz ve Yeşil Mahalle’ye girişte sağa sapan Nato Yolumuz o günlerin eseridir.

ABD ile 1 Nisan 1939’da Ankara’da imzalanan Ticaret Anlaşması ile başlayan ilişkiler, İkinci Dünya Savaşı sonrası dünyanın çift kutupluluğa doğru evrilmesiyle, komşumuz Rusya’dan gelebilecek toprak talebi tehlikesini bertaraf etmek için,  12 Temmuz 1947’de ülkemizi okyanus ötesinden bir ülke olan ABD ile daha sıkı ekonomik, siyasi ve askeri müttefik işbirliğine sevketmişti. Aynı tarihten sonra da Türkiye’ye yapılacak yardımlar  Truman Doktrini çerçevesinde takvime bağlandı. 

Artık müttefikimiz ve her konuda işbirliği ortağımız olan ABD’nin nüfuz etki alanı coğrafyası Ardahan’dan başlıyordu ve artık Sam Amca’nın hamiyetli elinde emniyetteydik. 

ABD ile müttefik işbirliğine girmeden önce büyük bir bölümü KTF’de yapılmış olan Türk Hava Kuvvetleri bünyesinde 360 adet kargo ve eğitim uçağı, 533 adet de savaş uçağımız bulunuyordu. 

ABD ile yaptığımız 1949 yılı mali sevkiyat programına göre planlanan 593 uçaktan 577’sinin teslimatı aynı yılın Nisan sonuna kadar tamamlanmıştır. ABD yapımı uçaklar ülkemize geldiklerinde hava limanı olan şehirler üzerinde alçak irtifa uçuşları yaparak, adeta Amerika’dan oluk oluk akan yardımların müjdesini vermişlerdi.

Elimizde bulunan farklı tip ve modelde 533 uçağa, ABD’den gelen yine farklı modelde 577 uçak eklenince KTF ve diğer üsler yüzlerce farklı tipte uçakla doluvermiş, yedek parça ve bakım onarımının altından kalkılamaz olmuştur. 1949 yılı Ekim ayında havacılık teknolojisi bakımından demode olmuş ve yedek parçasının tedariki mümkün olmayan, miadını doldurmuş olan 231 adet uçak hurdaya ayrılarak tip ve modelde sadeleşmeye gidilmiş, Hava Kuvvetleri envanterinde 22 farklı tipte olan uçak tipi 11’e indirilmiştir. Böylece uçakların  yedek parça temini ve stoğu, bakım ve revizyonu daha kolay takip edilecek ve yapılacaktır.

Yine aynı dönemde bu gelen ABD uçaklarıyla beraber, ülkemiz Amerikalı subay ve teknik adamlar için ‘yol geçen hanı’ olmuştur. Malzeme ve yedek parça girişindeki, gümrük muafiyeti aynı zamanda ABD ve İngiliz uçaklarıyla gelen askeri veya teknik mürettebat için vize kaydı muafiyetine de dönüşmüştür. 

Hazır ve karşılıksız gelenin cazibesi, yerli ve milli 24 yıldır binbir emekle vücuda getirdiğimiz uçak sanayimizi anlamsız hale getirmiş ve 1935 yılında Kayseri Uçak Fabrikası’na dönüşen KTF’nin ismi de değiştirilmiş ve 1950 yılında Kayseri İkmal Merkezi Genel Müdürlüğü’ne dönüştürülmüştür. Sadece uçak ikmal ve bakımının yapıldığı bir fabrikaya dönüşen bunca emekle beraber, uçak üretme hayalimizde bir başka bahara kadar ertelenmiştir.

İkmal Bakım Merkezi’nde bulunan 24 yıllık, alt yapı, ekipman ve uçak parçaları ne olacaktı peki? ‘Gömün’ kitabının yazarı İlter Sağırsoy arkadaşımızın kaleme aldığı gibi Hava İkmal’de çalışan ustalar tarafından içleri kan ağlaya ağlaya gömülmüş olabilir miydi. En yetkili ağız Savunma Bakanı Hulusi Akar Paşa tarafından bu iddianın doğru olmadığı açıklandı.

Peki bu gömme hadisesinin kaynağı, gerekçesi ve söylentisi nereden kaynaklanmaktadır? İkinci Dünya Savaşı sonrası, uçaklarımızı ve tesislerimizi güvene almak için oluşturduğumuz yeraltı sığınakları, çalışanlar tarafından bu şekilde anlaşılmış ve aktarılmış olabilir mi? Bu toprak altındaki yeraltı sığınaklarına en önemli ve değerli gördüğümüz güvenliğimizin en önemli unsuru olan uçaklarımız ve onların yedek parçaları, yakıt depoları saklanmayacak da ne saklanacaktı? Yağlanarak en koruyucu naylon ambalajlarla yer altındaki sığınaklara gömülen muhafaza edilen mühimmatlar neden uçak uzuv ve unsurları olmasın?

Tarih, baktığımız yer ve zamana göre izafidir ama toprağın altındaki gizemli dünyanın hangi zaman diliminde insanlığa hangi sürprizleri sunacağını bilemeyiz.

Toprağın altına gömdüğümüz, hayalimiz, umudumuz ve tecrübemiz kim bilir belki, son zamanda adını sıkça duyduğumuz Türk uçak sanayimizin ürettiği milli gururumuz olan Kızıl Elma, Milli Muharip Uçak, Bayraktar TB2, Delta kanatlı ANKA 3 ve Hürkuş ismiyle uçarak, şehrimizdeki TOMTAŞ ruhunun yeniden dirilmesi olarak neden anlaşılmasın.
 

Yazarın Diğer Yazıları