Mustafa BALABAN

Cim-cimeler

Mustafa BALABAN

Uyku ile uyanıklık arasındaydı. Fatma Begüm anne-babasının konuşmalarını duyuyor, mutfaktan sesleri geliyordu. Kendini zorladı, uyanmıştı. Her zamanki gibi hemen lavaboya gitti. Abdestini aldı. Üzerini giyindi. Başörtüsünü özenle yaptı. Eline mushafını  ve kalemini aldı. Her günkü gibi mutfağa yöneldi. “Hayırlı sabahlar” diye, anne babasının yanına vardı. Onlarda “Hayırlı sabahlar güzel kızım!” diye mütebessim bir çehreyle karşılık verdi. Masaya oturdu. Kur’an’ı Kerim’den  dersi olan sayfayı açtı. Tecvid kuralları olan  kelimeleri itinayla buldu. Annesine, “Anneciğim bir bakar mısın. Tecvid gerektiren yerleri doğru işaretlemiş miyim?” dedi. Annesi baktı nasıl okuması gerektiğini anlattı. Sıra babasından destek almaya gelmişti. Önce hocasının tavsiye ettiği Kâri’den dinlemek için internete girdi, sayfayı buldu iki kez dinlediler. Sonra babası okudu. Daha sonra kendi okudu, babası yanlış okuduğu yerleri düzeltti. Çalışma bitmemişti hala. Babası kızım bak kursa geç kalacaksın dediği halde, “Babacığım önce bir ayet sen, sonra ben: sonra da tam tersi önce ben sonra sen.” dedi. Öyle ki günlük rutin haline gelmişti. Sabahın erken saatlerinde bu durum zor olsa da anne ve babası Fatma’nın bu istekliliğine seviniyordu. 

Çantasını aldı, vedalaşarak evden çıktı. Hemen alt komşularının kızı Rana’yı çağırdı. Muhabbet ederek birlikte kursa gittiler. Kur’an Kursu’nu çok seviyorlardı. Yaz dönemi akranlarla beraber olmak, oynamak, yeni şeyler öğrenmek onlar için keyifliydi. Arkadaşı Ranalar binaya yeni taşınmıştı. Bahçede kızlar toplanmış, havadan sudan muhabbet ediyorlardı. Bahçe çok güzeldi: çimlerle kaplı, rengarenk çiçekler , farklı cinslerde çam ağaçları, oturabilecekleri banklar…Onlar oturabilecekleri yükseklikte olan duvarı tercih ediyorlardı. Hem daha çok kişi oturabiliyor, hem de kursa gelenleri görebiliyorlardı.

Çocukların hepsinde bir neşe vardı. Yüzlerinde tebessüm. Adeta koro halinde “Hocam hoş geldiniz!” diye seslenişler. Nazlı Hoca gelmişti. “Selâmun Aleyküm canlarım, çiçeklerim” dedi. Nazlı Hoca ilahiyatı bitireli iki yıl olmuş, sınavlara iyi çalışmış ve hemen atanmıştı. Çocuklarla ilgilenmeyi, onlara bilinç vermeyi önemsiyordu.  İdealistti. Kur’an Kursu hocası olmuş kışın yetişkinlere yazın ise çocuklara Kur’an  ve dini bilgiler dersi veriyordu. Okul dönemi aldığı pedagojik formasyon dersleri, yaptığı staj ve daha öğrencilik devam ederken yaz kurslarında öğreticilik yapmış olması işini kolaylaştırıyordu. Çocuklara bir şey öğretmeden önce örnek olunması gerektiği temel felsefesiydi. Mütebessim, mütevazı ve munis bir yapısı vardı. Bazıları anne babası da dahil “Kızım biraz yırtıcı ol” derler, içine kapanık olarak görürlerdi. Oysa o zaten sosyaldi. Gittiği yere rengini veren, sosyal ve lider özelliği olan biriydi. İki yıldır görev sürecinde de bunu herkes görmüştü. Mütevazı bir kişiliği, sakinliği ve vakarlı duruşunu bazı insanlar anlamıyordu.
    Nazlı Hoca biliyordu ki bir eğitimci dersten önce kendini sevdirmeliydi. Derse başlamadan önce selamını verir, her gün farklı bir-iki kişiye yaklaşır “Canım nasılsın, dün nasıl geçti?” diye sorular sorardı. Sonra koro halinde besmele okutarak derse başlar, “Haydi yeni bir gün hayırlı olsun” derdi. Sınıfı ikinci kur seviyesindeydi. Önce kendisi ders vermiş olduğu sayfayı okur, sonra da herkesin birbirini takip edeceği, dinleyeceği şekilde sırayla okuturdu. 

Kur’an dersi dışındaki diğer dersleri de önemser, hazırlıklı gelirdi. Çocukların ilgilerini dikkate alır, ön bilgilerini yoklar onların desteği ile konuyu hatırlatıcı kavram haritaları tahtaya çizerdi. Kullandığı dili çocukların yaşlarına uygun, üslubu ise sempatikti. En ilgisiz, yaramaz öğrenci bile derslerden keyif alır, “Hocam, hocam diye” derse katılmanın yollarını arardı. Nazlı Hoca çocuklarda isteksizlik görürse hemen ilahi söyler, çocuklarda ona eşlik ederdi. Zaman zaman: “Çocuklar sizleri tebrik ediyorum. Bu tatil günlerinde, sıcak havada yatağınızdan kalkıp erken vakitlerde Kur’an öğrenmeye gelmeniz ne güzel. Hepiniz hayırlı, güzel çocuklarsınız. Cennetliksiniz. Tatil günleri tembellik değil dinlenmenin yanı sıra yeni şeyler öğrenmenin, tecrübeler edinmenin de fırsatlarıdır. Anne babanızı da tebrik ederim. Belki tatillerini yapmıyorlar/erteliyorlar, okul dönemleri gibi erkenden kalkıp sizlere yardımcı oluyorlar, özveride bulunuyorlar, ailenize selamımı söyleyin” derdi.
    Çocukları haftada bir iki kez cemaatle namaz kılmaları için öğle namazına götürürdü. İbadet dersinde öğrendiklerini yapmaları, cemaatle namaza alışmaları ve camiyi tanımaları için bunu önemsiyor, diğer sınıf hocaları ile birlikte çocuklara eşlik ediyorlardı. Çocuklarda yetişkinlerle aynı kubbe altında namaz kılmakla biraz daha kendilerinin büyüdüğünü hissediyorlardı. 

Teneffüsü önemserdi. Çocukların eğlenmelerine, muhabbet etmelerine, bir şeyleri paylaşmalarına, dinlenmelerine önem veriyordu. Öğrencilere hemen hemen her gün yiyecek, içecek bir şeyler ikram ederdi. Ya velilerden temin eder ya da cami imamı yardımcı olurdu. Olmadı, kendi hediyeler alır, muhtelif ikramlarda bulunurdu. Dondurma dağıtılan gün çocukların çok mutlu oldukları gündü. Sıcak havada serinlik veren, lezzet veren o tat bir başkaydı. Hele bir gün hocaları karpuz bile dağıtmıştı. Karpuzu özenle dilimlemiş, sırayla bahçede herkese vermişti. Nazlı hoca biliyordu ki, çocuklukta camide/kursta yaşanmışlıklar onların dini gelişimlerine, dine bakışlarında çok etkili oluyordu. Esasında öğretimde bilgiden daha çok bilinç vermeyi yeğliyordu. Ebeveyn ve evdeki herkesin çocukların karakter gelişiminde katkısı olduğunu biliyor ama aile dışından dokunan birinin olması gerektiğini söylüyordu. Çocuklarda bazen kızılacak söz, davranış ve tutum olsa da, “Ben sana yakıştıramadım”, “Allah iyiliğini versin” “ Şu şekil yapsaydın bende arkadaşlarında daha mutlu olurduk”, derdi. Çocukların en çok hoşuna giden Nazlı Hoca’nın arada bir “Sizi cimcimeler” lafıydı. Hatta ilk günlerde kursa yeni gelen öğrencilerden, zeki ve özgüveni yüksek olan Selma “Hocam, cimcime derken elifba harflerinden cim harfinden mi ürettiniz bu sözcüğü” demişti. Nazlı Hoca bu açıklamadan keyif almış, belki aklına bile hiç gelmemişti. “Selma ne güzel bir buluş bu. Normalde, cimcime ifadesini küçük ve sevimli çocuk anlamında kullanıyorum. Elbette büyüdünüz lakin benim için hâla tatlı cimcimelersiniz. Selmacığım bu saatten sonra dediğini de düşünerek söyleyeceğim” demişti. Selma’da bu duruma çok sevinmiş, her fırsatta diğer sınıflara ya da ailesinden birilerine bu olayı anlatmaya çalışıyordu.

Nazlı Hoca okuma yazmaya önem veriyordu. Çocuklara verdiği ödevleri, küçük bir parça da olsa ya sınıfta ya da evde yazmalarını istiyordu. Hatta bir konu anlattı diyelim, mesela merhamet. Çocuklara merhametle ilgili bir hikâye yazın der, sınıfta okuturdu. Bu uygulama çocukların çok hoşuna gitmiş, her konuda yazma istekleri oluşmuştu. Bu yöntem, yazmayı sevmeleri, öğretilen konuların kavranması ve bilgilerin yaşama dahil edilmesini kolaylaştıran bir yöntemdi. Fatma Begüm, bu yazma işini de sevmişti. Öyle ki eve gelince ilk anne babasına yazdığı hikâyeyi okuyor, onların ilgi ve iltifatları ile mesrur oluyordu. Kursu, kurs hocasını bu kadar seveceğini hiç düşünmemişti. Âlakadâr bir kurs hocası ve candan akranları onu kursa daha çok bağlamıştı.

Nazlı Hoca kendi de yazmayı seviyordu. Öğretmek istediği konuları şiir, hikâye, masal şeklinde yazıyor, çocuklara oku(tu)yordu. Çalışmalarını çocukların bilişsel gelişimi yanında duyuşsal duyarlılık kazandırma ve kurs ortamına aidiyet duygusu oluşturma amaçlı yapıyordu. Hele “Elifba” ezgisi en çok ilgi gören çalışmasıydı. Göreve başladığı yıl ‘elifba’ şiirini yazmıştı. Çocuklarla arada birlikte ilahi tarzı okuyorlardı. Hatta dün sınıfa girer girmez sesi güzel olan Songül’ün komutuyla başlamışlardı ezgiyi okumaya. Nazlı Hoca çocuklara bir şeyler öğretmenin ve hissettirmenin  heyecanını yaşıyor, onlara koroda eşlik ediyordu. Gözü sınıftaki panodaki Hadis-i Şerife takılmıştı.” Sizin en hayırlınız Kur’an’ı öğrenen ve öğretendir.” Tebessüm etti, yüreğine tarifi imkansız bir huzur girdi âdeta. Daha bir iştiyakla ezgiye eşlik ediyordu.

Elif, be, te, se, cim

Bu yaz Kur’an öğreneceğim.

Ha, hı, dal, zel
Kur’an öğrenmek ne güzel!

Ra, ze, sin, şın
Herkes İslamı yaşasın.

Sad, dad, tı, zı
Güzel geçirelim bu yazı.

Ayn, gayın, fe, gaf
Namaz da tutalım saf.

Kef, lam, mim
Artık herkesi seveceğim.

Nun, he , vav, ye
Cennet bize en güzel hediye.


 

Yorumlar 3
Fadime SÖZÜGÜZEL 19 Ağustos 2022 20:00

Çok sevimli bir yazı olmuş. Çocukların yazın bir aktiviteye bir hobiye yönelmesi gerektiğini vurgulamanız güzel olmuş. Özellikle yazın dinimizi çocuklara göstermeli ve dinlerine sahip çıkıp (sadece sözde değil kalpte de) dinin yaşanmasını anlatmak için Kuran kurslarına göndermek gerekiyor. Çocuklarımıza yazın hep oyunu değil oyun ile dinimizi yaşatmalı, teşvik etmeliyiz. Ayrıca sondaki şiir yazıya ayrı bir güzellik katmış. Ellerinize sağlık hocam.

Ensar ŞAHİN 17 Ağustos 2022 00:25

elif-ba şiiri çok güzel olmuş. Elinize sağlık. Allah razı olsun hocam.

İsmail ARSLAN 16 Ağustos 2022 16:54

Maşallah

Yazarın Diğer Yazıları