Yazımızın birinci bölümünde “yaşarken karşılaştığımız, bize genellikle üzüntü ve acı veren zorluk sıkıntı ve meşakkatlerin tümüne Mihne(t) denir” demiştik.
Bu zorluk, sıkıntı, acı ve üzüntü veren şeyler;
1-Ya bizim fiziki yapımız, bedenimize acı veren hastalık yaralanma vs türünden şeyler (kimseler, olaylar, nesneler) olabilir.
2-Yahut aklımızı/zihnimizi çok meşgul eden ve bizi başka şeyleri düşünemeyecek hale getiren sıkıntılar olabilir,
3-Ya da kalbimizi meşgul edip bizi sürekli üzüntü ve kedere boğan şeyler (kimi zaman büyük felaketler) olabilir.
Bir insanın başına yaşarken gelebilecek muhtemel birçok acı ve üzüntüye karşı mukavemetli/dayanıklı bir fıtratta yaratıldığının örneklerini çevremizde nice acılara katlanarak yaşayan birçok insanı (günümüzde Gazze örneği) görmekte veya işitmekteyiz.
Peki, yaşadığımız acı, üzüntü ve sıkıntılarla baş etme veya üstesinden gelmemizin yolları, yöntemleri var mı, varsa nelerdir? Kısaca değinelim.
Bu yolların bir kısmı seküler bir bilim olan psikolojinin de önerileri olup, bir kısmı da daha çok “Din kaynaklı” tavsiyelerdir. Maddeler halinde sıralayalım.
1-Kaçma, unutma ve uzaklaşma örneği; İnsan bir acı veya üzüntüyle karşılaştığında fıtri/doğal bir refleks olarak kendini (bedenini, aklını ve kalbini) korumaya almak ister. Bunun için de acı ve üzüntü veren şeyden ya kaçarak veya yokmuş gibi, hiç yaşanmamış gibi davranıp, unutarak uzaklaşmak ister.
Bu tür bir kaçmayla sonuçlanan tepki acı ve üzüntüye sebep olan şeyi ortadan kaldırmaz hatta daha da artırabilir. Örneğin bu acı bedensel bir sorundan kaynaklanan bir hastalıksa, hastalığı teşhis ve tedavi yerine, ağrı kesicilerle ve acıyı kısa süreli de olsa unutup rahatlamayı sağlar ama hastalığı tedavi etmez.
Bu davranış biçimi her zaman da doğru sonuçlar doğurmaz. Mesela ülkesi işgal altındayken kaçıp başka ülkelere sığınmak ülkeyi düşmana teslim etmeye fırsat verir ki bu onurlu insan davranışı değildir. Bunun yerine kalıp mücadele etmek gerekir.
Salgın hastalık, deprem veya savaş gibi toplumsal felaketlerde de her insanın elinden gelip yapabileceği bir şeylerin olduğunu düşünerek bir işin ucundan tutup, felaketle savaşanlara maddi manevi katkı sağlamak, yardımcı olmak daha doğru olandır.
2- Sürekli şikâyet etme ve mağduriyet örneği; Mihneti, acı ve sıkıntıyı kabullenip çözümü için çaba sarf etmek, çalışıp, çabalamak yerine sürekli başkalarını (Allah’ı, hükümeti, kaderi vs) suçlayıp kabahati başkalarına atma davranışıdır. Örneğin sağlığı sıhhati, aklı yerinde olduğu halde çalışmayıp, aldığı mevcut ücretle geçinemediğini söyleyerek hükümeti, hatta direk Cumhurbaşkanını suçlayanların durumu böyledir. İş verirsin beğenmez,tembeldir, bahane bulur, üç günden fazla çalışmaz ayrılır. Türkiye’deki ekonomik sıkıntı çekenlerin büyük bir kısmı iş beğenmeyip çalışmadığı için sıkıntı çekmektedirler. Bu tür insanlar hiçbir şeye olumlu bakmayı, iyi tarafından değerlendirmeyi hatta elinde olana kanaat edip, şükr etmeyi bilmedikleri için çevrelerine de negatif etki yaparlar.
3-Yanlış teslimiyet örneği; Mihneti kabullenip durumu düzeltme veya üstesinden gelmeye, onunla baş etmeye çalışmaksızın acıyla yaşamaya alışma davranışıdır. Kişinin hastalık, yoksulluk gibi kendisine acı veren birtakım şeylerin üstesinden gelmeye çalışmak, (örneğin tedavi olmak veya daha iyi bir iş bulmak) yerine, umursamaz, tepkisiz ve halini kanıksamış bir halde yaşamaya devam etme davranışıdır da desek yerinde olur. Bu tür davranışın altında; bulunduğu hali, Allah, kader vs.. gibi başka unsurların üstüne atmak veya başka bahanelerle kendini rahatlatmak eğilimi de vardır. Genellikle işin kolayına kaçıp, ne yapalım kaderimizde böylesi de varmış veya Allah böyle istemiş diyerek kendi vehimlerini Allah’ın dileği zannedip onunla teselli bulmaya çalışanların durumu böyledir. Merhum Mehmet Akif Ersoy Safahatta “azimden Sonda Tevekkül” adlı şiirinde bunu anlatır.
4-Sabır ve tevekkül örneği: İnsan olan mihnete, acı ve sıkıntıya maruz kalabilir, bize düşen elimizden gelen her türlü gayreti gösterip mihnetin üstesinden gelmek, çalışıp çabalayıp içinde bulunduğumuz durumu daha iyi ve hayırlı olana tebdil etmeye çalışmaktır. İmkânları-mızı sonuna kadar kullandıktan sonra da hala olmuyorsa demek ki hakkımızda hayırlısı buymuş diye düşünüp teslimiyet göstermek, Allah’ın yeni bir yol göstermesine kadar çalışmayı ve tevekkülü bırakmadan yoluna devam etmektir. Bu hal herkesin ulaşabileceği bir hal değildir. Genellikle mihnete sebep olan durumun kendi zaaf ve ihmallerinin sonucu olduğunu bilir. Güç yetiremeyeceği alanda olanları da Allah’ın bir imtihanı olarak görüp sabreder.
Özellikle bu mümin kimseler için Kuran da “Sabredenler o kimselerdir ki başlarına musibet geldiğinde, “Biz Allah’a aitiz ve vakti geldiğinde elbette O’na döneceğiz” (Kur'an:2/Bakara/156) diyerek malını, canını, her şeyini Allah’a teslim etmekte, bütün kâinatın ve içindekilerin O’nun güç ve kudretine tabi olduklarını, O’nun kendi mülkünde dilediği işi yapmasının yerinde olduğunu, onun izni, rızası ve yaratması olmadan hiçbir şeyin meydana gelmeyeceği hatırlar. Kendisini o muazzam kuvvet kaynağına bağlayarak, kazandığı güçle musibetlerin üstesinden gelmek için ümitsizliğe ve yanlış tevekküle kapılmaksızın hakkın rızasına teslim olurlar. İmtihanda olduğunun farkına vararak bu imtihanı nasıl kazanıp Allah’ın rızasına nasıl nail olacağını araştırır ve yeniden yaşamaya koyulur, Hidayet/ihtida veya gafletten kurtulma, uyanma dediğimiz şey de tam olarak budur işte. Mehmet Ayman 01/12/2023