Mehmet AYMAN

Henry David Thoreau ve SİVİL İTAATSİZLİK düşüncesi

Mehmet AYMAN

 Thoreau (12 Temmuz 1817 Concord, Massachusetts'de doğdu - 6 Mayıs 1862 aynı yerde öldü), ABD'li yazar, düşünür ve çevreci. Thoreau’nun "Sivil İtaatsizlik" (Civil Disobedience, 1849) isimli makalesi ve siyasi tarihe bıraktığı iz çok önemlidir. Meksika savaşı yüzünden ki ona göre bu savaş sadece köleliği geliştirmek içindi, ödemeyi reddettiği vergi sonucu hapiste geçirdiği bir gece, onun "Sivil İtaatsizlik" isimli makalesini yazmasına neden olmuştur. Daha sonraları Gandhi'nin en büyük ilham kaynağı olacak bu makale Thoreau'nun belki de en ünlü eseridir. Gandhi'nin dışında Tolstoy ve Martin Luther King gibi önemli isimler de Thoreau'nun düşüncelerinden ve eserlerinden ilham almışlardır.(Vikipedi,Özgür Ans.) (Sivil İtaatsizlik ve Pasif Direniş Henry David Thoreau, Mahatma Gandhi Vadi yayınları Ankara, 1997)

Doksanlı yılların ikinci yarısı Türk medyasında ve özellikle de yazarçizerler ve bir takım siyasiler arasında yapılan tartışmalar sonucu Türk siyaset gündemine giren “Sivil İtaatsizlik” kavramını Avrupa’da ilk dillendiren düşünür yazarlardan biri de Henry David Thoreau dur. Thoreau’nun sivil itaatsizlik makalesi nin tercümesi Mahatma Gandhi’nin aynı adlı makalesinin tercümesiyle birlikte vadi yayınlarınca bir kitap halinde birlikte yayınlandığında (Sivil İtaatsizlik ve Pasif Direniş Henry David Thoreau, Mahatma Gandhi Vadi yayınları Ankara, 1997) kitabı alıp okumuş ve çok beğenmiştim. Kitaptan aldığım kısa birkaç satırı ’da defterime not etmiştim. Sanırım kitabın baskısı piyasada kalmadı. Yıllar sonra da olsa o notların bir kısmını “Kayseri Gündem” okuyucularıyla paylaşmak istedim.

-Yeni nesneler edinmek için sıkıntıya sokmayın kendinizi, ister giysi olsun bunlar, ister dost; Eskilere çevirin yüzünüzü, geri dönün onlara. Nesneler değişmez, biz değişiriz alt tarafı. Giysilerinizi elden çıkarın, düşüncelerinize bir güzel sarılın. (D.H.T Walden adlı eserinden)

Bir kimsenin ülkesinin yasasından “daha yüce bir yasa” vardır. Bu vicdanın yasasıdır. “içten gelen ses” in “kozmosu kuşatan birleştirici ruh” un yasası. Artık ne demeyi yeğlerseniz.

Kimileyin bu “yüce yasa” yla ülkenin yasası birbirleriyle çatışır duruma geldiğinde kişinin ödevi “ yüce yasa” ya uymak tır.

Kişi ülkenin yasasına bile bile karşı geliyorsa, bu eylemin bütün sonuçlarını göze almayı istiyor olmalıdır. Hapishaneye kapatılmayı bile!

Oysa hapishaneye girmek sanıldığı kadar olumsuz bir şey değildir. Bu durum iyi niyetli kişilerin dikkatini kötü yasaya çekmeye yarayacak, bu yasanın kaldırılması sonucuna katkıda bulunacaktır. Yada yeterince kişi hapishaneye kapatılırsa, edimleri devlet mekanizmasını işlemez kılmayı, dolayısıyla kötü yasayı uygulanamaz duruma getirmeyi sağlayacaktır.(S,31)

Kötülüğü pasifçe kabullenen kişi, onun kalıcı olması için uğraşan kişi kadar kötülüğün içine gömülmüştür. Kötülüğe karşı durmayı denemeksizin onu kabullenen kişi gerçekte kötülükle işbirliği içindedir.

Ezilen insanlar ezilişlerini bile isteye kabullendikleri, yalnızca ezen kişiye eylemlerini uygun bir biçimde haklılaştırma imkânı sağlamış olurlar. Ezilenler bu durumu kabullendiği sürece, ezenler çoğunlukla ezme edimlerinin barındığı kötülüğün farkında olmadan sürdürür dururlar yaptıklarını. Dolayısıyla kendi vicdanına sadık, içtenlik dolu kalmak için, dahası Tanrı’ya sadık, içtenlik dolu kalmak için, doğru kişinin kötü bir sistemle işbirliğini reddetmekten başka seçeneği yoktur.(S,39)

Oy verme bir tür kumardır, tıpkı dama ya da tavla gibi. Pek hafif bir ahlaki renk verilmiş, doğruyla yanlış arasında ahlaki sorunlarla ilgili bir oyun.(S,49)

Bilge kişi haklı olanı rastlantının ellerine bırakmaz.(S,49)

Böylelikle, düzen adı altında Yönetim adı altında, en sonu kendi alçaklığımıza saygı göstermek, bu alçaklığımızı desteklemek zorunda bırakılıyoruz. Günahın ilk yüz kızartısının ardından kişiye verdiği umursamazlık duygusu gelir. Ahlak tanımazlık, baştan beri öyleymişçesine, ahlakdışılığa dönüşüverir. Sürdürmeyi yeğlediğimiz şu yaşam için bütün bütün bütün gereksiz sayılmaz sonra da;(S,52)

Para çoğaldıkça erdem azalır.(S,58)

Konfiçyüs; “Bir devlet aklın ilkeleriyle yönetiliyorsa, yoksullukla sefalet utanç vericidir. Yok bir devlet aklın ilkeleriyle yönetilmiyorsa, varlıkla onur utanç vericidir.” (S,59)

Asıl tehlikeli olan a neydi? Düşüncelerimin ta kendisi. Bana erişmeyi başaramadıklarından, gövdemi cezalandırmaya karar kılmışlardı, tıpkı küçük çocuklar gibi: Kinlendikleri birine bir şey yapamazlarsa adamcağızın köpeğine zarar verirler.! Nihayet anladım, devlet pek kıt anlayışlıydı. Gümüş kaşıklarını yitirmekten ödü kopan yalnız bir kadına benziyordu. Daha dostunu düşmanından ayıramıyordu. Böyle olunca, ona karşı duyduğum birazcık saygıyı da yitirdim. Çok acıdım ona yazıklandım.(S.61)

Yazarın Diğer Yazıları