Arapça ”c-h-l” kökünden türetilmiş olan “cehalet” sözcüğü “bilmemek, bir konu veya bir şey (olay veya olgu) hakkında bilgi ve görgüden yoksun olmak” anlamında bir mastar (Cehl) olup isim olarak da kullanılır. Bu sözcükten türeyen Câhil ve Mechûl sözcükleri dilimize yerleşmiş olup gündelik hayatımızda da sık sık karşımıza çıkan ve çoğumuzun kullandığı sözcüklerdir. Bu anlamda Cahil “Bir şey/şeyler bilmeyenlere verilen isim olup Mechul de bilinmeme hali veya bilinmeyen şey/konulara verilen isimdir.'
Cehalet sözcüğü bilindiği kadarıyla ilk defa Feridüddin Attar Hz” nin Tezkiret-ül Evliya adlı eserinin Türkçesinde (1341)* : “Sana dört söz diyeyim kim ol dört söz cehaletdendür” cümlesinde yazılı olarak geçmektedir. Bu kaynak kayıtlara geçmiş ve bu kelimenin kullanıldığı yazılı ilk kaynaktır. Kullanımı daha öncesinde sözlü olarak veya günlük hayatta yaygın olabilir.
Cehaletin bir takım türleri ve dereceleri olduğu gibi “câhil”in de türleri veya çeşitleri vardır.
Cehalet üçe ayrılır:
1-'Cehl-i basît': yani sıradan basit cahillik hali; Gündelik dilde daha çok bu anlamıyla kullanılan sözcük sıradan, basit bilememe halini anlatır. Gayet masum çağrışımları olduğu gibi bazen aşağılayıcı ve suçlayıcı anlam çağrışımları ile de kullanılır. Örneğin; “Ben bu konuda bir şey bilmiyorum, herhangi bir bilgi veya malumat sahibi değilim (ama araştırıp öğrenebilirim) “cümlesiyle kişi bir durumunu/halini ifade eder. Bu durumda sözcük bir eksikliği ifade etmekle birlikte bu eksikliğin telafisi mümkündür. Bir diğer söyleyişle her insanın başına gelebilecek bir hali, yani bilememe, bilgi ve malumattan yoksun olma halini bildirdiğinden hakaret veya suçlama vurgusu pek yoktur.
“Siz o’na bakmayın (onu dinlemeyin), çünkü o cahilin biridir, ne dediğini bilmez” cümlesinde ise suçlayıcı ve aşağılayıcı bir nüans vardır. Buradaki bilememe hali yani cehalet, muhatabın aleyhine kullanılabilen bir eksiklik hali olarak kullanılmaktadır. Kanaatimce sorun burada bilmemekte değil bilakis bilmediğinin farkında olmadan yani bilmediğini bilmeden konuşmaktadır. Zira sıradan anlamıyla bilmemek suç ve ayıp olsaydı dünyada herkes suçlu olurdu. Çünkü herkesin her şeyi bilmesi mümkün değildir. Bu yüzdendir ki “bilmemek ayıp değil Öğrenmemek ayıp” denmiştir. Her şeyi bildiğini düşünen ve her konuda konuşanların cahilliği başka tür bir cahilliktir.
Basit anlamıyla cehalet sahibi olan/Câhil kimselerin Cehaletlerinin farkında olma ve bir an önce bu durumdan kurtulmak için sorup soruşturma, araştırıp işin aslını öğrenme çalışma imkanları vardır. Bu durumdan kurtulmak için Kitaplar okur, kurslara gider, bilenlere sorup öğrenme gayreti içerisine girerler ve genelde de başarılı olurlar. Aslına bakılırsa bu tür bir cehalet; bilindiği, arkasından öğrenme ve araştırma duygusunu da teşvik ettiği için masumdur ve sıradandır. Bun anlamda câhil diye bilinen kimseler “Bir şey/konu hakkında bir şey bilmezler ama bilmediklerini bilirler” bilmedikleri bir konu hakkında rahatlıkla ben bilmem bu konuda bir bilgi ve malumat sahibi değilim diyebilirler. Kendilerine anlatılınca dinlerler ve söylenilenler(eger ehlinden geliyorsa) itibar ederler. Bilmeyen; ama bilmediğini bilen kimselerin ise araştırıp öğrenme imkânları her zaman vardır. Bu sebeple diyorum ki cehaletin bu türü diğerlerine göre biraz daha masumdur.
2. 'Cehl-i mürekkeb': Bu tür Cehalete katmerli cehalet veya iki kat cehalet demek yerinde olur. Bilememe yani bir şey / konu hakkında bilgi veya malumat sahibi olamamayla birlikte bu durumun da (yani cehalet durumunun ) farkında olamama halini anlatır: Buna Katmerli cehalet/iki kat cehalet de denebilir demiştik. Birinci hal bilememe hali ise, ikinci hal de bilmediğinin farkında olamama halidir. Bu tür cehalet basit cehaletle kıyaslandığında bir kat daha şiddetli ona göre daha tehlikelidir. Bu tür cehalete düçar olanlara halk arasında “kara cahil” denir. Yani onun cehaletinin derecesi daha yoğun ve karanlıktır. Bu tür “cahillere laf anlatmak deveye hendek atlatmaktan daha zordur “ denmiştir. Bu tür insanlar cahilliklerinin farkında olmadıklarından dolayıdır ki her hangi bir inceleme araştırma faaliyetine girişmezler. Çünkü işin aslını kendilerinin zaten bildiğini düşünürler. Oradan, buradan işittikleri veya ne idiği belirsiz kaynaklardan okuduğu aslı astarı olmayan, yalan yanlış malumatları bilgi zannedip konuşurlar. Akşamdan dinledikleri magazin haberlerinin sabah insanlara bilgi diye aktarmaya bayılırlar. Bu tür insanlara içinde bulundukları vahim hali anlatmak çok zor neredeyse imkânsızdır. Zaten duymaktan hoşlanmaz ve agresifleşirler. Çok nadir, belki hastalık gibi şiddetli bir uyarıcı tarafından veya bir musibet karşısında durumlarının vahametinin farkına varabilirler ama çoğu zamanda iş işten geçmiş olur. Bu tür cahillerin cahilliklerine genellikle psikolojik zaaflar veya karakter zayıflıkları veya idrak/anlama ve kavrama eksiklikleri de eşlik eder. Bu tür insanlarla konuşmayı veya tartışmayı uzun tutmamakta fayda vardır. Çünkü bilmeyen; ama bilmediğini de bilmeyen insana öncelikle bilmediğini veya yanlış bildiğini anlatmak ve onu bu konuda ikna etmek gerekir ki sonra bilmediği konuyu öğretebilesiniz.
3. 'Cehl-i mik'ab': Kat kat katmerli cehalet denebilir. Bilmeme ama bilmediğini de bilmeme haliyle birlikte bildiklerinin bilinenlerin en doğrusu olduğunu iddia edenlerin halidir. Bilmeyen, bilmediğini de bilmeyen ama en doğru bildiğini iddia edenler aslında. Kat kat katmerli câhillerdir.
Bu tür cahiller bir öncesine göre biraz daha kolay tespit edilmekle birlikte daha az bulunurlar. Günümüzde bilgiyi ölçen, test eden ve değerlendiren ölçüm araçları geçmişe kıyasla daha da gelişmiştir. Doğru bilginin kaynakları genellikle bellidir. Örneğin bilimsel. Teknik ve akademik bilginin doğrulanabilirliği ulusal veya uluslararası komisyonlarca sağlandığından dolayı bu alanlarda tabiri caizse “boş atıp dolu tutmak” çok mümkün olamamaktadır. Daha çok gündelik bilgi, popüler kültüre dayanan magazin haberlerine dayanan bilgi alanlarında görülen bu tür cahilliğe de günümüzde sık olmasa da rastlanmaktadır. Bu tür cahilliğe sahip olanların cahilliklerine genellikle aşırı inatçılık, anlama kıtlığı, hırçınlık kavga etmeye yatkınlık gibi psikolojik zaaflar da eşlik eder. Bu tür insanlara işin doğrusunu anlatmak bir öncekine laf anlatmaktan çok daha zor neredeyse imkânsızdır. Hatta Bir ölüye ölü olduğunu anlatmak kadar imkânsızdır” desek yeridir. Bu tür insanlarla yapılan münazaalarda haklı çıkmak mümkün değildir. Çünkü her şeyin en doğrusunu sadece onlar bilirler. Size düşense onu onaylamak ve söylediklerine hep destek vermektir. Bu durum ise onurlu insanların yapacağı bir değildir.
Kur’ân-ı Kerîm’de dört âyette cehâlet şeklinde, yirmi âyette de aynı kökten gelen muhtelif isim ve fiiller şeklinde geçmektedir
Kur’ân-ı Kerîm ve hadislerle diğer bazı İslâmî kaynaklarda da cehl ve cehâlet, ilmin zıddı olan bilgisizlik yanında öfke, şiddet, saldırganlık, serkeşlik gibi ahlâkî kötülükleri ifade eden bir terim olarak geçmektedir. Nitekim Furkān sûresinde (25/63) Allah’ın iyi kullarının faziletli davranışları anlatılırken, “Onlar yeryüzünde ağırbaşlı bir şekilde yürürler, cahiller (azgın, serkeş, arzuların etkisinde kalan, hayvanî içgüdülere boyun eğen kimseler) kendilerine sözle sataşınca ‘selâm’ der, geçerler” buyurulmuştur.
Not: Tezkiretü'l-Evliya'nın Türk kültür tarihi içerisinde önemli bir yeri vardır. Türk dili yadigarları arasında Müşterek Orta Asya Türkçesi içerisinde rastladığımız pek çok dini eserden sonra bu isimdeki eserler, bilhassa Anadolu'da Batı Türkçesinin ilk zamanlarında görülmeye başlanmıştır. Bunda İran edebiyatının önde gelen simalarından olan Feridüddin Attar'ın payı büyüktür. Anadolu'da kurulan ve gelişen edebiyatımızın ilk zamanlarında olduğu gibi, çeşitli sahalarda ortaya konan eserlerde Fars edebiyatı tesirini hissettirmiş, başta Attar'ın eserleri olmak üzere pek çok eser Türkçeye tercüme edilmiştir. Bunlar arasında en önemli eser Tezkiretü'l-Evliya'dır.