Fatma Alkan

Sebepsiz Mutluluk

Fatma Alkan

Yaşamın her sürecinde başka başka sınavlardan geçiyoruz. Sınav olarak nitelendirdiklerimiz yaşarken kaçırdığımız birçok şey de oluyor elbette. Sebep arıyoruz… İyi veya kötü yaşadığımız her şeye bir sebep arıyoruz. Bizler için belki de her şeyin bir sebebi olmalı. Bizler bir sebebe bağlanmayı seviyoruz. O yüzden belki de yaşadığımız kötü şeylere türlü türlü kılıflar uyduruyoruz.
Çareyi burada buluyor, bununla rahatlıyoruz. Dünyanın bir çarkı olduğundan bahsedip, çarkın döneceği günü bekliyoruz. Öyle ya küçük şeylere bile büyük sebepler bulmaktan geri durmuyoruz. Bundan asla ama asla yorulmuyoruz. Aslında sebebi olmadan belki de yaşanması gerekenleri yaşadığımızı düşünüp bunu kendimize düstur edinsek bu kadar yorulmayacağız. Mutsuzluğa sebep bulduğumuz gibi öyle ki mutluluğa da sebep arıyoruz. Elbette diyeceksiniz “mutlu” olmak için de sebep gerek, bir olay vuku bulduğunda –hatta şöyle açayım- bizi mutlu edecek bir olay vuku bulduğunda mutlu oluruz öyle değil mi? Ama öyle değil işte… Bizi mutlu edecek olayların vuku bulmasını beklersek belki de çok bekleriz. O yüzdendir ki mutluluğu içimizde aramalıyız. İçimizde aramak derken bahsettiğim şey mutluluğun “bizde yani kendimizde” olmasıdır.

Sevinmek için gülmek için aslında kendimize bakmalıyız, mutluluğu kendimizde bulmalıyız. Hani her sınavımızın bir sebebi var ya hani her mutsuzluğun her kavganın her kırgınlığın bir sebebi var ya mutlulukta sebep aramaktan vazgeçtiğimiz zaman belki de aradığımız mutluluğu bulup gülebilenlerden, güzel gülebilenlerden olacağız. Kendimizi her daim sebep aramakla yükümlü hissediyoruz ya bence mutluluğumuzun bize bir sebeple gelmesini beklemek yerine, ona bir adım yaklaşmaya başlamalıyız. İlk adımı hayatımızda var olan olumsuzlukları düşünmek, sürekli irdelemek yerine onlarla yaşamayı öğrenip yolumuza bakmaya başlamakla, yaşadığımız her günde iyi olanı görmekle başlamalıyız. İçimizdeki bir parça gülümsemeyi büyütmenin bir yolunu bularak hayatımıza devam etmeyi öğrenmeliyiz. Hayatımız öyle ki ah edip, inlemelerle geçmeyecek kadar kısa. Sevmenin, gülmenin, affetmenin bir yolunu bulmalıyız. Sırtımızda ne kadar kambur varsa kurtulmaya bakmalı ve yardım eli beklemek yerine yardım eli biz uzatmalıyız belki de… Mutluluk kavramının cidden paylaşmakla ilgisi olduğunu düşünen ve paylaştıkça daha da mutlu olunduğuna inanan bir insan olarak mutlu olmanız için bir sebep beklemek yerine mutluluğunuz için illa sebep isterseniz o sebepleri siz oluşturun derim. Mutlu olmak için adım beklemek yerine kendiniz için eşiniz için aileniz için en sevdiğiniz arkadaşınız için bir adım atın. İlk adımları minik minik olsa da bu yolda yürümeye başladığınızda mutlu olmak için içinize döndüğünüzde, küçücük şeylerden bile mutlu olmayı başardığınızda, olmayanlara değil olanlara kafa yorduğunuzda, sevmediğiniz ve mutsuz olduğunuz bir yol olmaktan çıkıveriyor hayat. Her adımda daha çok gülüyor ve güneşe daha çok dönüyorsunuz yüzünüzü.

Bahar yüzünü yavaş yavaş bize dönerken biz de ne varsa kendimize yük ettiğimiz bir kenara koyalım ve yolumuza bakalım. O yola başlarken mutlu olmak için sebepler beklemek yerine mutlu olmayı sevdiğimiz için mutlu olalım. Küçük bir tebessümle başlayan bu yolculuk büyük kahkahalara dönüşecektir elbette.

Aslında atladığımız bir şeyi hatırlatmakta fayda vardır belki de; her şeyin bir sebebi olmak zorunda değildir. Bazen her şey olması gerektiği gibidir. Bu böyle oldu kabullenişi ile yüzümüzü güneşe dönüp sadece kendimiz için tebessüm etmeliyiz belki de.

Bahar geliyor ve güneş içimizi ısıtıyorken kendin için bir iyilik yap ve mutlu ol, sebep arama kendin için mutlu ol. Her şeyi bir kenara bırak ve zamanın geçmeden mutlu ol, gül… Şükürlerle doldur içini, nedensiz olsun bir şeyler, nedeninden sebebinden ziyade sonuca odaklan ve içinin ısınmasını iliklerine kadar hisset…

Evet, sebepsiz mutluluğu kimseye bırakmadan sen yaşa… Zamanını geçmeden yaşa, içinde bunu yaşat ve kendine düstur edin bunu. Yaşamak belki de daha da kolay olacaktır bu sayede.
 
 

Yazarın Diğer Yazıları