Prof. Dr. Ünal Çamdalı

Hangi Kurumsal kimlik?

Prof. Dr. Ünal Çamdalı

Bazı eski çalışma arkadaşlarımla ne zaman bir araya gelsem, ortamda bir veya iki kişide (belki bende de) tabiri caizse bir kuyruk acısı duygusunun geliştiğini hissediyorum. Duygunun temelinde, kıskançlık da olabilir. Zira kimse geçmişinden kopamıyor ve kaçamıyor. Bu yüzden onlar da ben de zaman zaman değişik sıkıntılar yaşıyoruz…

Sahip olmaya çalıştığım akademik düşünce, her zaman özgür ve ilkesel olmayı gerektiriyor. Bu tür düşünce geleneğine alışık olmayanların ise bunu yadırgaması beklenebilir. Ancak sonuçta hepimiz insanız, zaaflarımız ve alınganlıklarımız olabilir. Derin farklı bakış açılarına ve anlayışlara sahip insanların, sıkı ilişki sürdürmesi pek de kolay değildir. Ancak tüm bunlara rağmen kurumdaki diğer insanlarla birkaç kişi için ilişkileri koparmanın, haksızlık olacağını ve buna da kimsenin hakkı olamayacağını düşünüyorum. 

Kurumsal Kimlik

Daha önce de belirtmiştim, çalışma hayatına başladığımda, İTÜ’deki yüksek lisansı bitirmek üzereydim. Kuruma benimle birlikte yeni girenler ile kurumdaki çalışanların bir kısmı, benim gibi genç ve Anadolu çocuğuydu. Daha yeni mezun, tecrübesi olmayan ve hayatın pek çok olumsuzluğunu da henüz yaşamamış kimselerdi. Anadolu tabiriyle “anaların koyduğu adlarla duruyordu(k)”. Ülkemizin resmi yapısı ise günün koşullarına bağlı olarak daha modernist ve sekülerdi. Ülkenin siyasi atmosferi farklı olsa da egemen anlayış, şimdiki gibi değildi. Bu bakımdan bazıları daha üstün olurken bazıları da daha düzgündü. Tüm bunlara rağmen “Her zorlukta bir kolaylık vardır.“, ayeti gereği yardımlaşma ve kenetlenme, oldukça yaygındı. 
Sonrasında üniversiteye geçtim. Yirmi yıla yakın zamandan beri de akademik alanda çalışmaktayım. Bu bağlamda akademik kimlik, diğer sektörlerdeki kurumsal kimliklerden daha farklı bir yapıya sahip. Söz konusu yapı bilimsel düşünceyi, akademik çalışmayı önemseyen ve hedefleyen anlayışı esas almaktadır.
Günümüzdeki koşullar, anlayışlar ve yapılar eskisine göre çok değişti. Ancak geçmişteki bazı mağdurlar, günümüzde maalesef mağrur oldu.  Bir kısmı ise “ne oldum delisi oldu”.  Geçmiş unutuldu, pek çok kimse makam ve güç hırsına kapıldı. Zaman zaman hırsların şiddeti değişse de hâlâ devam ettiğini düşünüyorum. Eski güçlüler gitmiş, yerine, yenileri güçlü olmuştu. Senaryo aynıydı ancak oyuncular farklıydı. Değişmeyen ise Alman yazar Günter Wallraff’ın, Türkler için yazdığı kitabının ismi gibi “en alttakiler” idi.

Hangi Kişilik?

Geçenlerde bir vesile ile eski arkadaşlarla toplanmıştık. Yukarıda ortaya konan kuyruk acısı duygusunun, bazılarında hâlâ devam ettiğine şahit oldum. Bu arkadaşlar; kurumun ağır ağabeyleri olarak kurumsal yapıya değer veren anlayışa sahip, rolünü oynasa da sonuç ortaydı. Özellikle bunu şahsıma, savunma amaçlı yaptıklarını düşünüyorum. Kurumda olumsuzluğu, hataları ve yanlışları, hiç çekinmeden ortaya koyan birkaç kişiden biri olarak şahsıma karşı yapıldığından emindim. Makamlarda diğerleri varken onlara karşı yaptığım eylemler, aynı arkadaşlar tarafından takdir edilirken, şimdi kendilerine karşı yaptığım benzer söylemlerin, kurumsal kimlik bahanesi altında, acımasızca ve insafsızca eleştirilmesi, oldukça manidardır.  Bunu anlamak zor olsa da insan oğlu gerçekten sandığımızdan daha kurnazdır. Her olayda farklı bir açıklaması vardır. Ancak çözüm, Einstein’in dediği gibi başka mecralardadır. Zira sorunu üreten zihnin, çözüm üretmesi, kolay olmayacaktır. 

Sonuç

Kurumlar, yapılar ve tüm sistemler hatta canımız bize emanettir. Onlara sahip çıkmak, kurumsal kimlik oluşturmak, elbette önemlidir. Tüm bunları adil, paylaşımcı, gerçek ve rasyonel zeminlerde gerçekleştirmek de gereklidir. Başkalarını karalayarak, onların zafiyetlerinden yararlanmaya çalışılarak, birilerini yanıltarak oluşturulan yapıların, sağlıklı olmayacağı ise bellidir. Tarih (kurumsal) bunu bize göstermiştir.

Her horoz kendi çöplüğünde ötse de özellikle belli ve sınırlı koşullardan gelmiş (bazı) kimseler için “hiç kimse kendi köyünde peygamber olamayacak (Fransız atasözü); evdeki dana da öküz olamayacaktır (Türk atasözü)”. Şu da hakikat ki taş yerinde ağırdır ve anlamlıdır. Farklı mecralarda, ağırlık ve anlam aramak ise galiba boşunadır. 

Kimilerinde kuyruk acısı ve kıskançlık hâlâ baskındır. Acı ve kıskançlık olduğu sürece de davranış kalıplarının değişmesini beklemek, kanımca anlamsızdır. Bu bağlamda kimi olumsuz, haksız ve şık olmayan davranışları, kurumsal kimlik bahanesi altında ortaya koymak haksızlıktır. Üstelik başkalarını da yanıltmaktır… 

Yorumlar 1
okuyucu 30 Ocak 2024 14:44

kurumsal kimlik, kurumsal gizlilik, kurumsal yapı vs şeyler adı altında pek çok kişisel, keyfi uygulamalar, yapılıyor maalesef...

Yazarın Diğer Yazıları