Prof. Dr. Ünal Çamdalı

Geçmişin ve Eski Şehrin Ağırlığı

Prof. Dr. Ünal Çamdalı

Kimilerine göre hayat, yaşanılan andır. Onlara göre asıl olan, anı yaşamaktır. Kimileri özellikle de gençler ise geleceğe daha çok önem vermektedir. Gelecek onlar için önemlidir. Zira önlerinde uzun bir yaşam vardır. Zaman onların lehine, yaşlıların da aleyhine ilerlemektedir. Üniversitemiz öğretim üyesi Prof. Dr. Remzi Yıldırım’a göre doğa gençlerden yanadır ve onları sevmektedir. Yaşlıları ise pek sevmemektedir. Teşbihte hata olmasın: taze ve bayat farkı gibi, sanki. 

Kimileri de daha çok geçmişte yaşamakta; sürekli geçmişi anımsamakta ve onu aramakta fakat bulamamaktadır… 

Uzun süre şehirden uzak kalıp sonrasında gelince ve şehri gezince, değişik duygulara kapılmamak mümkün olmuyor. Şehir büyüyor, insan yapısı değişiyor, nüfusu da günden güne artıyor. Dostların sayısı ise azalıyor… 

Kayserinin eski caddelerini ve eski sokaklarını geziyorum; geçmişi anımsıyorum. Anılar ile buraların geçmişteki hali ve yaşayan insanları aklıma geliyor. Kendi kendime soruyorum: Burada yaşayanlar şimdi nerede?.. Çoğunun artık burada olmadığını, belki de hayatta olmadığını; olanların ise yabancı olduğunu düşünüyorum. 

Uzaktan bakınca aslında her şey aynı. Diğer ifadeyle makro yapı değişmemiş gibi görünüyor fakat mikro yapı çoktan değişmiş. Galiba bu duygu insana ağır geliyor… Mekân aynı: cadde aynı, sokak aynı, dükkân aynı. Ancak oraya ruhunu veren yakınlarım (annem, babam ve arkadaşlarım hatta dostlarım) da dahil (o eski) insanlar yok artık. Başka bir ruh var artık. O eczacı, o kırtasiyeci, o simitçi yok. Dükkanları olsa da… Soruyorum dükkanların yeni sahiplerine: burada filan amca vardı, şimdi nerede? Bazıları onları tanımıyor bile. Unutmuş belki de… 

Zaman aslında tüm insanların aleyhine işliyor. İnsan denen meçhul, sanırım hep gaflette. Belki de hüsranda. Ancak bunu belli yaşlarda anlaması zor; anlayınca da iş işten geçmiş oluyor, galiba. Bu bakımdan zamanın, ailenin, akrabanın, çevrenin ve Kayserinin kıymetini bilmeli. Geçmişe kimse dönemiyor. Entropi kanunu gereği gelen günler, gidenleri aratıyor. Acı gerçeği de göz önünde bulundurmak gerekiyor.
Bazen düşünüyorum: hayatım hep bu şehirde geçseydi, hızlı değişim ve dönüşüm bana bu kadar ağır gelir miydi? Ya da bunların farkında olabilir miydim?.. Yanıtını vermek zor. Zira yaşamadan bilmek kolay değil. 

İnsanoğlu evrenin ruhu olsa gerek. Bunu hissedebiliyorum. Mekân, onunla anlamlı. O olmasa yaşam (belki) devam edecek ancak farklı bir boyuta evirilecek. 
Geçen gün dedelerimin ve büyük annelerimin, mezarlarını ziyaret ettim. Onlar yaşadıkları bölgeden hiç ayrılmamış. Orada yaşamışlar ve orada vefat etmişler. Hep oradalar. Hele anneannem ve dedemin yattıkları yer, evlerine o kadar yakın ki mezarlıktan evleri bile görünüyor. Fakat mezardan kalksalar, eskiden yaşadıkları yeri tanıyabilirler mi? Orada şimdi yaşayabilirler mi? Diye düşünmeden de edemiyorum.

Uzun yıllar önce kitapların birinde, bir hikâye okumuştum. Yanılmıyorsam Azrail, Hz. Süleyman’a gelir ve çok uzun yaşamak isterse Allah’ın buna izin vereceğini, bildirir. O da “düşüneyim” der. Sonrasında diğer büyük melek olan, Cebrail gelir ve onu düşünceli görür; sebebini sorar. Hz. Süleyman, kendisine gelen teklifi söyler. Cebrail peygambere dönerek der ki: “Ey Süleyman! Uzun yaşarsan, dostların ölecek ve sen onlar için üzüleceksin. Sonrasında kendine yeni dostlar edinmeye çalışacaksın. Belli bir süre sonra onlar da ölecek. Sen yine hem üzülecek hem de kendine yeni dostlar edinmeye çalışacaksın. Uzun ömürlü olacaksın lakin ömrün sürekli üzülmekle ve yeni dost edinmekle geçecek. Bu yüzden sana verilen ömrü yaşaman, senin için daha hayırlı olacaktır.” der. 

Yukarıda anlatılan hikâyede belirtildiği gibi insanoğlu için yaşam; kendi zamanında, kendi çevresi ile anlamlıdır. Farklı tabakalarda (mecralarda) mutlu olması, pek de mümkün değildir. Belli bir zamanda ve mekânda pek çok insan bir arada yaşıyor şeklinde görünse de (diğer bir yazımda da ifade ettiğim üzere) insan suların (akışkanların) akmasına benzer biçimde, tabakalar halinde, yaşamdan akıp gitmektedir. Kendi tabakasının dışı, onun için adeta yabancıdır. 

Yaşam, bizim için zamana ve mekâna bağlı olarak devam etmektedir. Zaman değiştiği gibi mekân da değişmektedir. Eski mekânlar aslında değişimin dayanılmaz ağırlığını hissettirmektedir. İnsanlar, mekânlarda kalamasa da onların korunması, bir anlamda yüreklere su serpecektir. Toplumun çoğunluğu olarak henüz bu aşamada olmadığımızı; günü yaşama kaygısının, hep ön planda olduğunu düşünüyorum… 
İnsanoğlu yaşamda ve mekânda hatta zamanda, kalıcı değildir. Dolayısıyla kalıcı eser(ler) bırakmalıdır. Şehir bu noktada hızlı değişmekte (entropisi artmakta); sürekli yenilenmekte ve kalıcı eser olarak geleceğe ne(ler) bırakacak kaygısı, bende hep gelişmektedir. Yenilik elbette önemlidir fakat geleceğe eser(ler) bırakmak da gereklidir… 

Yorumlar 5
Doç Dr. Bahar Aydın 18 Mart 2023 20:31

Ünal Bey, makaleniz çok içten, anlamlı ve akıcı. Tebrikler, teşekkürler! Birkaç satır da ben yazayım, bu yazı hak ediyor… Otantik yaşarsanız eğer; ölümü hatırladığınız her an, İçinizden bir ses “iyi yaşadın!” der, Özellikle yaşlılıkta umutsuzluk ve depresyon azalır, esenlik artar. İnsanın anavatanı çocukluğudur (D. Cüceloğlu). Çocukluğun geçtiği yerleri ziyaret; o zamana ait olumlu ve olumsuz yaşantıları, daha mantıklı değerlendirme/anlamlandırma imkânı verir; üzerinizdeki baskı ve entropi azalır, esenliğiniz artar. Otantik olmayı geciktirmeyiniz… “Tebdili mekânda ferahlık vardır.” derler. Yeni çevrelere açık olmak, hem stresi azaltır hem de bakış açısını genişletir, otantik olma imkânı verir. Benden söylemesi. Bahar Aydın

Prof.Dr. Remzi YILDIRIM 18 Mart 2023 12:21

Bu yazısında sayın ÇAMDALI doğal sistemin analizini çok güzel yapmış. Geçmişten geleceğe, gençlikten ihtiyarlığa, sakinlikten sarsıntıya kadar herşeyi analizi etmiş. Temellinde insan faktörü ve insanların yaşanmış tarihleri ve mekanları güzel analiz etmiştir. Yaşanmıoşlar geleceğinde belirtisidir, gelecek ise günümüzün yansıması olacaktır.

Kdr 16 Mart 2023 23:18

Şehrin nüfusu artınca, yeşil yok olmakta, betonlaşma ile alışveriş merkezleri ise artmaktadır. Tarihi mekanlar korunursa hiç değilse geçmişle bağlar kopmamış olur. Şehrimizin geçmişle bağlarının korunması ile ilgili yetkililere ve halkımıza görev ve sorumluluklar düşmektedir. Ayrıca herkesin daha duyarlı olması da gerekmektedir. Yazı bu anlamda faydalı olmuştur. Yazar önemli ve genel bir soruna, kendi duygu dünyasından hareket ederek dikkat çekmektedir. Bu tür bakış açılarına şehrimizin ihtiyacı var.

ümit 16 Mart 2023 22:49

yaşam elbette düz çizgi halinde, geçmişten geleceğe doğru, sürekli akmakta. zamana sadece bugünden bakmak, sadece günü düşünmek, doğru değildir. yönetimlerin sorumluluğu elbette büyüktür. halkın olan da az değildir. sonuçta yönetilen ile yöneten, aynı toplum yapı içerisindedir. herkes sorumluluğunu bilirse sorunlar daha az, çözümler de daha çok olur. yazı bir sorunu ve bakış açısını gündeme taşımış.

Mustafa Yolcukaya 16 Mart 2023 19:16

Abi kalemine sağlık nerde o eski günler dostlar arkadaşlar, bakkal,kahveler,ne güzel sohbetler olurdu, o günleri aramaktayız abim

Yazarın Diğer Yazıları