Dijital Çağda Çocukları Tanımak...
Prof. Dr. Tuncay DİLCİ
Günümüz şartlarına bakıldığında, önemli konulardan bir tanesi de çocuk aile ilişkilidir. Bu konuyla ilgili ne kadar çalışma yapılırsa yapılsın, güncelliğini ve önemini hiçbir zaman kaybetmeyecek ve her daim üzerinde çalışmalar yapmayı gerektirecek bir durumdur.
Tarihsel süreç içerisinde, insan oğlunun deneyimleri, gözlemleri, okuduğu kitaplar içeriği her ne olursa olsun üzerinde çalışma yaptığımız deneyimlerimiz ve araştırmalarımız her daim sürmektetir/sürecektir.
Çocuk ve çocuklarla iletişim konusu özellikle günümüz dijital çağında çok önemli konulardan biri olmakla beraber giderek de sorunlu bir hale gelmektedir. Söz konusu bu sorunsal; çocuklarımıza ve karakteristik özelliklerini tanımakla başlayarak, bu konuda ki öngörü ya da gözlemlerimizin algılarımızı ve çocuğa ilişkin kanaat ya da görüşlerimize ilişkin yanılgılarımıza dönük olmasından kaynaklı bir durumdur.
Özellikle; günümüz şartlarında çocuğun yakın bir çevresi olarak da ifade edebileceğimiz dijital mecra ve içerikleri’ndeki sunumlara karşı geliştirmiş oldukları maruziyet sorunları, ailelerin de üstesinden kolay kolay gelemeyecek bir hâle dönüşmektedir. Bunun en önemli sebebi dijital çağın gereklerine dönük ailelerinin yeterince bilinç ve donanıma sahip olamamalarıdır.
Çocuklarımızın toplumun bir parçası haline gelmesi sürecinde, farkında olarak ya da olmayarak, onları yalnızlaştırıyor, gerçek hayattan tecrit ederek hem kendine, hem de içinde bulunduğu topluma karşı yabancılaştırma şekline dönüştürıyoruz. Bunun en önemli sebebi çocuğun yaşamını kuşatan dijital nesne kullanım bozukluğu, içerik tanımsızlığı ve sınırsızlığıdır.
Aslında şu soruları kendimize sormamız lazım: acaba çocuklarımızı dijital bir toplumun parçası haline mi getiriyoruz? Ya da onları okul sistemi üzerinden tanımladığımız ders içerikleri bağlamında yeni bir kişiliğe mi zorluyoruz? Çocuğumuzun sosyal hayat becerisi nasıl? Duygularını yönetebiliyor mu? Arkadaşlık ilişkileri ve sınıf iklimine katkısı nedir? Bu soruları öğretmene yöneltmek yerine akademik başarısı ve Testlerdeki yeterliliklerini sorgulayan soruları yöneltiyoruz maalesef…Halbuki bireyin kişilik ve karakter sahibi olması ve bu yöndeki temel özellikleri akademik başarısından önce gelmesi gerekir. Bu durum sağlıklı bir toplum yapısı için oldukça önemlidir…
Diğer taraftan; sınavkolik bir yaşam biçimi içerisinde kendi kimliğinden uzaklaşan ve kendine yabancılaşan çocuğumuzu yarışmacı bir anlayışla, küskünlüklerin, yetersizliklerin, düşük benlik algısının ya da Narsistik kişiliklerin içerisine mi itiyoruz!…
Dijital mecraların içerikleri toplumsallaşmanın ölçütünü yeniden mi şekillendiriyor? Ya da bilgisayar oyunlarının bir beceri şekli gibi algılanmasından kaynaklı yoğun temas alışkanlığını bir başarı olarak mı görüyoruz? Bu bağlamda dijital içeriklerde sunulan marka, subliminal mesajlar, Dünyaya karşı her türlü duyusal algıları nelerdir? Gerçekten onlar hakkında neleri biliyoruz? Onlar, nelerden hoşlanırlar? Korkuları var mıdır? Beklentileri ve özlemleri nelerdir? Bizi nasıl yorumluyorlar ve arkadaşlarını nasıl tanımlıyorlar? Söz konusu bu sorulardan aldığınız cevapların hangisi yaşam boyu onunla devam edecek?…
Diğer taraftan, onlar adına aldığımız kararlar ve onları şekillendirme çabalarımız, onlar için üstlendiğimiz sorumluluklar ve onlar adına düşüncelerimiz gibi sözde ideal ebeveynler Yanılsamalarını nasıl ifade edeceğiz? Bununla birlikte onlara karşı vicdanımızı rahatlama yolu olarak gördüğümüz ve onların her istediğini yaparak onları mutlu etmeye çalıştığımız aldatmacasını nasıl yorumlamalıyız? Onları ders çalışmaları için odalarına hapsederek; Onlardan kaçarak zamanımızın yetmediğini ifade etmek doğru bir yaklaşım mıdır? Çocuklarımızın bizimle birlikteyken ya da bizimle birlikte olmadıkları zaman neler yaptıklarını biliyor muyuz? Hangi faaliyetleri çocuklarımızla paylaşarak yapıyoruz? Yoksa onları bir an önce küçük dünyalarından yaşamın büyük, sözde yetişkin deneyimlerini ulaşmalarını mı arz ediyoruz?
Sonuç olarak; çocuklarımızın iyi eğitimli, yaratıcı, iletişim yönelimleri, yaratıcı, kendileri olabilen, kişilik ve karakter sahibi, özgüven, özdenetim becerilerine haiz, toplumsal değerler ile barışık, aile bütünlüğüne önem veren, bu doğrultuda yetişerek geleceğin ailelerin oluşturabilecek potansiyelleri kendisinde toplayabilmesi için Eğitişim ya da öğretişim metaforlarını çocuklarımızın nasıl içselleştirdiği yönünde kendimizi sınava çekmekte fayda vardır.
Bu noktada, bizlere düşen aile ve toplum olarak, günümüzde gitgide karmaşık hale gelen sorunlu dijitalleşmenin uygun olmayan içerik ve kullanımına karşı çocuklarımızın karakteristik özelliklerini tanımak, onları doğru içeriklerle tanıştırmak, kişisel gelişimine katkı sağlayacak uygulama ve pratikleri onlarla birlikte gerçekleştirmek ve bu noktada çocuğumuzu rol model olarak sunacağımız her türlü örnek davranışları sergilemek durumundayız. Bunun için; çocuğumuzun kişilik özelliklerini analiz ederek başta ruhsal yapısı olmak üzere, ahlaki, adalet, psikolojik, sosyal ve diğer karakteristik özelliklerin yanı sıra; onun zeka alanlarını ve öne çıkan baskın zeka alanına doğru ve bilimsel yönden test ederek, gelecekteki meslek hayatına dönük kendisi ile ve mesleği ile barışık verimli ve pozitif bir insan yetiştirme yolunda ona dair her türlü öğrenme sitilleri de dâhil var olası bütün gizil yeteneklerini keşfetmeyi şiar edinmeliyiz...
Saygı ve dua ile…