Mustafa URHAN

Suzan

Mustafa URHAN

Bu yazıyı ellerim titreye titreye, gönlüm sarsıla sarsıla, herkese bakarak yazıyorum.

Bir yakıcı hatıralar silsilesinin içinde acıların ortasına çömelerek, kapanarak ve tutunarak yaşadıklarımı anlatmak istiyorum. Hala titretişi ve sarsıntısı içinde olduğum yaşadıklarımızı, benim gibi kimsenin de unutacağımızı zannetmiyorum.

Her şey kullanılmamış, serin, lacivert, yıldızlı bir gök istediğimiz bir zamana denk geldi. Bir rüya, sevinçli bir haber gibi geçiyordu zaman. Bütün hülyalarımızın bir masalla sarıldığı en tatlı en güzel anlar gibiydi hayatımız.

Beni , bu mesut ve ışıldayan âlemin ortasındaki rüyadan,  vurulmuş bir kuşun birdenbire duyduğu acı gibi olan sarsıntı  uyandırdı. Tutunacağım bir yer bulamadım. Ayaklarımı daima sağlam bastığımı zannettiğim zemin kaydı. Çığlığım içimde sessiz bir ağıt gibi durdu. Her zaman ne yapabilirim düşüncesiyle dipdiri olan zihnim bulanıklaştı. Geçer zannettim. Geçmedi. Zaman ne kadar da uzamıştı. Bir ağıt gibi dolaştı etrafımda mekân. Saadetin bütün renklerini yaşadığım odaların çatırdayarak, yürüyerek ve sallana sallana elime, gözüme, yüzüme ve ayaklarıma hücum ettiği bu anların titreyişini; bütün zihnime, hatıralarıma derin kırıklar bıraka bıraka gelişini seyrettim. Şaşırmış, afallamış, çocuklaşmış ve çaresizleşmiştim. Bağıra bağıra ağlayabilirdim. Neden sonra yanımdakiler aklıma geldi. Benim ellerim, onların ellerini tutunca güçlendi. Birdenbire büyüdüm. Şaşkınlığım geçti. Ne yapabilirim sorusunun bütün cevaplarını bir anda buldum. Hatıralarımızı, sevinçlerimizi, hüzünlerimizi velhasıl her şeyimizi bırakarak bir büyük sarsıntının içinden çıkıp bir tipinin ortasına bıraktık kendimizi.

Dışarısı soğuktu. Aylardır yağmayan kar, bir rüzgâr kırbacıyla yüzümüze vuruyordu. Bu karanlığın ortasında nereye gider , ne yapabilirdik? Dostlarımızın, komşularımızın korkmuş ve şaşkın bakışlarında kendi korkmuş ve şaşkın gözlerimizi bir ümit hevesiyle sabitleyerek dinlendirmek, bizi biraz da olsa sakinleştirdi. Hepimiz birbirimize sarılarak hıçkıra hıçkıra ağlamak istiyorduk. Bekledik, sustuk, konuştuk, birbirimize baktık. Seslerini duyduğumuz ve sağlıklı olduğunu anladığımız sevdiklerimizin haberlerinin mutluluğuna sığındık.

Gecenin beyazlığını fecrin beyazlığına çeviren saatlerin içinde Allah’ın adını duyduk. O’nun evine, çocuğun annesinin kucağına koşar gibi koştuk. Kendimizi O’nun isminin çoğaldığı bu mekânda ne kadar da güvende hissetmiştik. İçimiz O’nun korkuttuğu anlardan yine O’nun merhametine koşan mü’min kalplere dönüştü. Sen çok büyüksün, çok bağışlayansın, dedik hepimiz.

Evlerimize giremedik. Bacasını yıldırımların kolladığı, temellerini  bir elin tek tek çektiği  bu ev, bize artık korkunç görünüyordu. Tipinin, soğuğun, şaşkınlığın ve çaresizliğin içinden bizi müjdeli bir haber gibi o isim kurtardı. 

SUZAN…

Böyle durumlarda insan; şefkate, merhamete, ağlayacağı bir omuza, sığınacağı bir kucağa ne kadar muhtaçtır bilirsiniz. Herkes kendini hep güvende hissedeceği bir yere koşmak, sığınmak ister. Bir yeriniz ağrıdığında, yorulup dermansız kaldığınızda ağzınızdan hep aynı isim çıkar: Anneniz. Suzan, böyle biridir. Annedir ama “Devlet  Anne”dir.  Bizler, babalarımızın etrafında toplanabiliriz ama babamızı da kendi kanatlarının altına alan annemizdir. O;  saadetin, birlikteliğin, huzurun, devletin adıdır. Suzan’la karşılaştığımda bütün bu duyguları hissettim. Ne yapacağını bilen, en korkulu anlarda sükûnetini koruyan, kanatlarını herkesin üstüne geren bir Zümrüdüanka gibiydi Suzan.  Bir tepenin üstüne kurulan idare ettiği okulunu güle, bulunduğu tepeyi Gültepe’ye çeviren bir idarecidir.  İki katlı taş binanın temellerini, kolonlarını omuzlarına almış güven veren bir duruşu vardır Suzan’ın. Bu;  her şeyiyle bize güven veren duruşun, kolların ve kanatların altına kendimizi bıraktık. Kendi evlerimize girmeye korkuyorduk ama onun idare ettiği binaya girmekten hiçbirimiz korkmadık. Devletin ve annenin verdiği bütün güveni, onun bulunduğu yerde hissettik. Suzan Sarı ;  Gültepe Anaokulunun müdürüdür. Anaokulu, biz büyükler için ilk defa bu kadar anlamlı olmuştu. Çocuklarımız, hatta anne babalarımız, karılarımız, kocalarımızla birlikte belki yüz kişiydik. Hiç telaş etmedi. Bir gün öncesinden uzun bir yolculuktan dönmüş ve uykusuzdu. Ancak bir anne uzviyetinin sardığı saiklerle,  yorgunluğunu ve uykusuzluğunu unutarak hepimizin ellerinden tuttu. Sıcak bir yuva eyledi okulunu bizlere. Gültepe Anaokulu,  sarsıntının hepimizin içinde devam ettiği iki gün boyunca Suzan ve çok değerli personeli ile bizi yedirdi ,içirdi, yatırdı. Suzan’ın uyuduğunu, kalktığını hiç görmedik. Hep dimdik gördük onu.  Personeliyle bizi o kadar güzel ağırladı ki hepimiz devletin ve annenin ne olduğunu bir daha idrak ettik. Ona  “Devlet Ana” demek hepimizin aklından geçmiştir ancak bunu seslendirmek bana nasip oldu.

Suzan özlem duyulan, sevgili anlamına gelir lügatte. Ancak yaşadıklarımız; Suzan’ın  saadet, mutluluk, huzur ve güven  anlamına geldiğini de öğretti. Kendisini, eşi  İlyas beyi  bize emek veren bütün öğretmen kadrosunu  ve destek personelini minnetle anıyorum.

Bilhassa Elif Özberk, Ebru Bulut, Semiha Akkaya, Hatice Çetinkaya, Fulya Yılmaz öğretmenlerimizi, Tuğba Dağvar müdür yardımcımızı,  İl Milli Eğitim Müdürlüğümüzde şef Mustafa Somuncu beyi; personelden Pınar Öztürk, Zehra Şahan  ve adını anamadığım herkese sonsuz şükranlarımı arz ederim.

Suzan SARI Hanımefendi,  siz; korkmayın güvendesiniz hissini bizlerde uyandıran, ömrümüz boyunca bütün hatıralarımızda minnetle ve şükranla anacağımız, devletimizi ve milletimizi omuzlarında taşıdığınıza bizzat şahit olduğumuz elleri öpülesi bir idarecisiniz. Hissettirdiğiniz güven, misafirperverliğiniz ve organizasyon kabiliyetinizle ve  şahsınızda uyandırdığınız devletimize saygı için size ve personelinize minnettarız . İyi ki sizin gibi idarecilerimiz var.
 

Yorumlar 5
Mürvet Şener 22 Mart 2023 20:54

Hocam ne kadar da güzel dile getirmişiniz kaleminize sağlık. Suzan Hocam a atfettiğiniz Devlet Anne sıfatı tam da hocamızı niteliyor. Suzan Hocam geniş gölününde güven bulmayı nasip eden Allahım hocamı da tüm halkımızı da korusun

MB 10 Mart 2023 10:28

Deprem korkusunu hafifleten, yaşama tutunma ümidini güçlendiren bir yazı ve yazının konusu Suzan hanım...Hayat iyilerle güzelleşir. Tebrikler

Yasemin GÖRÜRYILMAZ 06 Mart 2023 15:08

Suzan müdürüm; benim Kayseri'deki ilk müdürümdür.Burada yazılanlardan daha fazlasıdır. Ben ona "Ortadoğu ve Balkanların en muhteşem müdürü ya da kutsal müdür"derim.Eşi İlyas abi ve kızı ile Allah ne muratları varsa versin.Amin.Canım müdürüm benim.

Kevser Atasever 06 Mart 2023 09:57

Çok güzel bir yazı emeğinize sağlık Mustafa hocam rabbim kalbinde merhamet gizleyen tutan ve uygulayan insanları eksik etmesin rabbim hiç kimseyide çaresiz bırakmasın inşallah

Yazarın Diğer Yazıları