Mustafa URHAN

Selamun Aleykum hanımlar

Mustafa URHAN

Aslında bu mevzunun evveliyatı yirmi seneyi bulur. O zamanlar dilime pelesenk olmuş bir türküyü kaderim yapacak kadar söylemişim herhalde.
"Yanıyor mu yeşil köşkün lambası yar
Hiç bitmiyor şu gönlümün kavgası yar."
       Neyse efendim gün bitti devran döndü bir ev aldım. Aldığım ev  Yeşil Köşk sitesinden bir ev. Evi öyle çok sevdiğiğimi falan söyleyemem.Ancak köşe başı ,önünden yol geçiyor,hemen dibinde de bir park var fakat balkonu çok küçük. İnsanın şöyle ferah ferah balkona çıkıp şu köşebeşını,şu yolu veya parkı seyredeyim demesi mümkün değil.Çünkü bolkonu küçük. Evin yalnız bir şeyini seviyorum.  Önünden geçen yol. Yol öyle güzel öyle tenha ki bir baht senfonisi gibi akan bu yolun musıkisine dahil olmak istiyorsunuz.Ama buna da  imkan yok; çünkü balkonumuz küçük.Bu durum beni her bakımdan üzüp duruyordu. Sonra sonra buna da  alıştım.
     Seneler içinde yolumuz kalabalıklaştı.Artık yoldan vızır vızır araçlar geçmeye başladı .Önceleri tek tek saydığım arabalar  şimdi saymaya çalışsam da hızına yetişemeyeceğim bir çokluğa ulaştı.Allah herkese iyilerini versin.Ancak bu sefer  gün geçmiyor ki bir kazayla karşılaşmayalım. Haftada bir muhakkak bir acı fren sesiyle yerimizden kalkıyor tüh yine bir kaza oldu diyerek üzülüyorduk.Bazen bu kazalar büyük hasarlı, yaralanmalı hatta ölümlü kazalara bile dönüşüyordu. Mahalle sakinleri olarak yetkililere bu durumu en canhıraş feryatlarla anlatsak da bir çözüm gerçekleşmedi.
 "-Sayın yetkililer , sayın büyüklerimiz şu sesimizi duyun. Burada artık ölümlü kazalar oluyor şu köşe başına bir ışık koyun da bu dertten bütün mahalleli kurtulalım. Her acı frende bizden birine bir şey oldu mu acep diye yüreğimiz ellerimizde pencerelere koşmaktan yorulduk artık." dedik ama nafile. İlgilenmediler bile. Efendim,  bu yoldan saatte bilmem kaç araba geçerse o zaman hall olurmuş bu ışık meselesi.
      Sonraları ellerinde ölçüm aletleriyle birtakım  adamlar görünür oldu etrafta. Tam da o hafta birkaç ölümlü kaza gerçekleşti. Mahalleli ve muhtar çok ciddi  tavırlar da sergileyince bizim köşebaşına birtakım düzenlemeler yapıldı. Işıklar dikildi.
Artık rahat bir nefes almaya başlayacaktık ki bu da  mümkün olmadı.Bu sefer ışıklarımızın daim konukları   mendil satan kimselerle karşılaşmaya başladık.Önceleri bu durumu garipsemedim.Sonra sonra köşebaşının dört tarafını kuşatan bu ekip, kadını kızı ihtiyarı çocuğuyla her gün, her saat karşılaştığımız kimseler oldular.Çoluğumuz çocuğumuz var, karımız kızımız var deyip endişelenmeye başladık mahalle sakinleri olarak.
      Bunlar sabahın en erken satlerinde işe başlıyorlar, gecenin en geç saatlerine kadar devam ediyorlar.Hepimiz kara kara düşünür olduk.Acaba çocuklara bir şey yaparlar mı evin önündeki arabalarla ilgili problem olur mu?
       Bakın şimdi. Dilencilerle ilgili bir problemim yok benim.Onlar da Allah'ın bir kulu bizim gibi.Onların bahtlarına böyle bir hayat düşmüş bizimkine de böyle.Kim bilir her gün feleğin hangi çemberinden geçiyorlar.Hayatlarına hükmeden hangi saikler, zorbalıklar,sıkıntılar var.İş arkadaşları da olan ve daima uyuyan çocukların kaderlerinde hangi acılar gizli acaba.Hiç hakir görülmeden eve dönmenin saadetini duyamamak ne kadar da acıdır kimbilir.İçim bir yangın yeri gibi.Düşündükçe bin türlü acıyla kıvranıyorum.Fakat onların hayatlarıyla ilgili anlatılanlar da biraz korkutuyor  beni.
       Geçenlerde bu korkumu debreştiren bir olay yaşadım.Apartmanın hemen önünde haftalardır gördüğüm kadınlarla yine karşılaştım.Bunlardan biri yaşlı ve şişman; diğeri genç ve zayıf.Fakat ikisi de hayattan bezgin,  yüzleri asık, hayata küskün hatta öfke dolu.İlerde bir yerde onları kontrol eden birisine de rastlıyorum son günlerde.Kırçıl sakallı, yer yer yağlı lekelerle kaplı siyah takım elbiseli bir adam.Usanmadım bıkmadım takip ettim.Bir kere huylandım bunlardan. Elinde kağıt mendil poşeti olan bu adam, zaman zaman kafasıyla uzaktan uzağa işaretler yapıp kadınları yönlendiriyor; zaman zaman da kimsenin takip etmediğini düşünüyor olacak ki yanlarına gelip talimatlar vererek oradan hızlıca uzaklaşıyor.Bu bende daha farklı endişeler doğurdu.Hemen kimseciklere gözükmeden eve çıktım. Telefonla polisi aradım.Durumdan onları da haberdar ettim Devriye polislerini hemen yönlendireceklerini merak etmemem gerektiğini söylediler. Sağ olsunlar dediklerini hemencecik yaptılar. Bir devriye arabası geldi, onları bir güzel azarladı.Kadınlar azarı yiyince köşe başını terk edip gittiler.Oh biraz nefes alalım bu iş çözüldü galiba dedim, kadınlar beş on dakika geçti geçmedi tekrar geldiler. İnat ettimr aradım polisi.Devriye tekrar geldi. Azarlayıp gittiler. Kadınlar  tekrar geldiler.Bu durum; yani  benim, polislerin ve köşeyi dönenlerin tavrı günlerce  devam etti.En son aradığımda polis bana:" Kardeşim bu iş aslında bizim işimiz değil, zabıtanın işi.” dedi. Orayı aramamın daha iyi sonuç doğuracağını nazik bir üslupla talim etti.Tabi bunu kendime iş edindim.Aradım zabıtayı. Onlar da geldiler götürdüler kadınları fakat ertesi gün bizimkiler tekrar geldiler.Baktım olacak gibi değil bu meseleyi bizatihi kendim halledeyim de piyasa bir erkek görsün dedim. Bu durumu daima şikayetlenerek anlattığım komşularıma  da kendimi ispat etmiş olurum dedim.
      Bir akşamdı işte.Hava soğuk. Kabanımın düğmelerini vurdum, yakasını kulaklarıma kaldırdım,evin bahçe duvarının arkasından olan biteni seyrediyorum.Şunlara bir kızayım dedim.Ama nasıl hitap edeceğimi bilemiyorum."Hişt hişt! " desem çok kaba olacak. "Hanımlar!" desem çok kibar olacak -ki ben onlara kızıp gözlerini korkutacağım- o da olmaz."Kadınlar kadınlar!" dedim.Ben bile korktum sesimin şiddetinden. Kadınların yaşlı ve şişman olanı tınmadı bile beni. Zayıf ve genç olanı "N var?" der gibi bahçe duvarının önüne kadar geldi.Fırsat bu fırsat korkutayım şunu dedim.En yüksek tonla: "Gidin burdan, burda çalışmayın artık." dedim.  Kadın elini beline koyup bir azarladı beni nerden geldiğimi şaşırdım. "Sanane!Babanın malı mı burası?" dedi. Öyle sert öyle öfkeli baktı ki inanın ne diyeceğimi bilemedim. Gene de erkekliğe leke sürmemek için: "Ben bilmem o kadar işte." dedim. Ordan kaçar gibi uzaklaştım.
    Tam eve çıktım ki komşularımdan birine rastladım..Olanı biteni zafer kazanmış bir komutan edasıyla ona anlattım.Kadınların  karşısında küçük düşmüştüm ama komşumun karşısında biraz da abartarak:"Bundan sonra böyle bir problem olmayacak çünkü gözlerini korkuttum onların.Bir daha buraya gelemezler." dedim.Sonra bir aferini hakettim edasıyla sustum. Aman Allah'ım komşumda birden şafak attı. Kıyamet kopsa bu kadar korkmazdım.. "Sen deli misin, ne yaptın? Eskiden seni tanımıyorlardı.Şimdi tanıyorlar. Bindiğin arabanı bilmiyorlardı. Şimdi biliyorlar. Arabanı bu öfkeyle çizerler, tekerini patlatırlar, seni takip ederlerse görürsün." dedi. Açık söyleyeyim bu erkekliği yaparken bunların hiçbirisi aklıma gelmedi.Şimdi onları polise zabıtaya falan şikayet etmiyorum.Hatta verdikleri mendili birkaç lira fazlasına alıyor, mendili de onlara bırakıyorum.Kadınlardan birisi yüzüme dikkatli dikkatli bakıp  beni tanır gibi olursa,korka korka "Selamün aleyküm hanımlar, işiniz rast gelsin." diyorum.
   
 

Yorumlar 2
Murat Önal 04 Ağustos 2023 23:11

Üstad, ben de Sahabiye’de oturuyorum. Bizim binaya da tehlikeli birkaç adam taşındı. Adamlardan nefret ediyordum, bir o kadar da korkuyordum. Ben de onlarla karşılaşınca hep selamün aleyküm diyordum. ???? Kalemine sağlık✍️

MB 04 Ağustos 2023 20:56

Toplumsal sorunların resmi kelimelerle ancak bu şekilde tersime edilebilirdi. Teşekkürler Mustafa kardeşim.

Yazarın Diğer Yazıları