Mustafa URHAN

Güzel, ne güzel olmuşsun

Mustafa URHAN

Akabe'den çıkmış, kitapların sarhoşluğundan henüz kurtulamamıştım. Kurşunlu Camii’ne, oradan da Emir Abi'nin anlattığı Koca Çınar’ı da ziyaret edip eve gideyim diyordum. Baharın taze bir sevinç gibi içime hücum ettiği ve güzel bir yüz gibi seyrettiğim bir zamanıydı. Akşamın sesleri tekrar göklerime bir sevda ışığı gibi doluvermiş, dilime de tatlı bir kelime takılıvermişti. Ağzımda şeker eritiyor gibi tekrar ediyordum. Güzeeel.

Güzeli nasıl tarif etmeli bilmiyorum.

Nedim'in dediği gibi:
"Haddeden geçmiş nezaket yâl ü bâl olmuş sana 
Mey süzülmüş şişeden ruhsâr-ı âl olmuş sana.
Bûy-ı gül taktîr olunmuş, nâzın işlenmiş ucu 
Biri olmuş huy, birisi dest-mâl olmuş sana." mı desem bilmem ki.

Bazen bir çocuğun gülüşünde yakalıyorum bunu.Şımarması, naz etmesinde bazen. Kendi kendine türkü söyleyen birinin tebessümünde mesela. Bir sohbetin en koyu yerinde oluyor kimileyin. Kitaplara eğilmiş başlarda, şiir okuyanın yüzlerindeki tatlı sevinçte. Ne bileyim çisil çisil yağan yağmurun altında yürürken, otobüsü kaçırdığımda, sözlerinin bir kısmını unuttuğum şarkıların arasına düşürdüğüm nınının nın deyip hatırlamaya çalıştığım şarkılı zamanlarda veya eve yürürken önüme kattığım bir taşı ayaklarımla yuvarlarken de oluyor bazen. İçime neşenin bir tatlı sarhoşluk gibi dolduğu o vakitlerde, dudaklarımdan dökülüveriyor işte. Güzeeel diyorum.

Güzel ne hoş bir kelime böyle.  Söylerken insanın dudaklarının bükülüşü bile güzelleşiyor.

Bilir misiniz bende güzelin bir bedeni yoktur. Ona sahip olmak arzusunu bir kırbaç acısı gibi içimde gezdirmedim ben. Mesela uzaktan altın bir tepsi gibi denizin koynunda batan güneşin uyandırdığı hissi sevmişimdir ben. Mehtabın suya bir sevinç gibi damlaması, bir sabah serinliği veya insanların erkenden işe gitmesi güzel görünmüştür bana. Seyit Burhaneddin’de Lokman ve Selami'yle ettiğimiz sohbetler, içtiğimiz çay, ergen çocuklar gibi sebepli sebepsiz attığımız kahkahalar, birbirimize takılmalarımızdır güzel.

Zaman zaman türküler dinlerken oluyor bu. Uzun havalarda, kırık havalarda. Bu dünyanın iklimini terk edip başka bir âlemin seyyahı olduğumda başıma geliyor bazen. Kendi kendime konuştuğumda, sonra dönüp kendime güldüğümde de oluyor.

"Dost esrügi deliliğim âşık bilir neliğim,

Devşürüben ikiliği birlikte bitmeye geldim" diyorum.

Geçenlerde Yoğunburç'u geçer geçmez oldu bu. Işıkların orda. Kayseri evlerinin karşısındaki geniş meydanda. Güneş bir anne gibi gülümsüyor, insanlar harıl harıl koşuşturuyor, rüzgâr hafif hafif serinleyip sonra duruyor, amcalar saatlerine bakıp" vaktidir" deyip birbirine bakıyor, küçük bir kız çocuğu pembe bir şeker gibi annesinin elinde yürüyor. Ne güzel ne güzel. İçime tarifi imkânsız bir sevinç doldu. Ne desem yerini tutmayacak bu iklimin. Güzeeel dedim çığlık çığlığa. Dönüp bana baktı herkes, güldüler işte. Ne güzel.

Sait Faik'in "Hişt Hişt" hikâyesi geldi aklıma sonra. Hani evden sabahleyin morali bozuk çıkıp yola düştüğü, arkasından hep "hişt hişt" sesini duyduğu, kim sesleniyor deyip etrafına bakındığı, sonra yaşam sevincinin dala yaprağa, rüzgara yola ve insana dalga dalga yayıldığı hikayesi var ya, işte o. Bilirsiniz, anlattırmayın şimdi hikayenin tamamını. 

Böyle bir his işte, içimdeki güzel.
 

Yorumlar 3
MB 21 Mart 2023 18:47

Harflerin güzel cumlelere dönüşmesi ne güzel...

hatice 20 Mart 2023 12:00

içimizde gezinen o hissin ne olduğunu sizden duymak ne "güzel"

Hiç (Reis’te derler) 20 Mart 2023 11:34

Güzelllll

Yazarın Diğer Yazıları