İsmail ARSLAN

Hayal Edelim, Edelim de...

İsmail ARSLAN

Hayal edelim, edelim de;

Gerçeği es geçmeyelim.

Hani şöyle biri olsa, seni sen olarak kabul etmiş, kendileştirmeye çalışmayan, varlığını varlığınca almış ve varlığını varlığınca özümleyebildiğin, ona uydurmasyon film çevirme ihtiyacı duymadığın, onu rahatsız eder diye sözünü  tavrını çekinmediğin, hatta onunla ve onda rahatsızlık kelimesini naylona sarıp uzaya fırlattığın biri...

Aslında herkesin böylesi biri hep civarındadır; ama hayal ettiğinin içini boşaltıp dışına sürdüğü sertleştirici ile onu var etmeye ve dikeltmeye çalıştığı içindir ki, yalan gerçeğin yerini dolduruyor yaşamlarda.

Bize rağmen bize gaddarlık yapanların gaddarlıkları solumuza papatya, sağımıza orkide kokusu aslında. Bizden yayılan koku burnumuzu sızlatmıyor; ama civarımızda soluk alamayanların bir yudum nefes için bize attıkları göbecikleri ve şaklabanlıklarını görmemize mani olmuyor olmalı...

Çünkü herkes birbirinin aynı... 
Göbek üstadı...
Yapay, sahte ve hayal alemi mumya ustaları...

Kendine şans vermelisin; gerçek her zaman gerçektir...
Yapay ve sahte hayaller kesmeyecektir.

Sen neysen senin dibindekinde de üç aşağı beş yukarı olan odur. Kim daha fazla dürüstse o yaşar; başka değil...
*
Bazı kurumları her türlü yıpratma ve şaibeden uzak tutmak isabetli olurdu, mesela şu şartlı bağışlar vesilesi ile Kızılay'ın yıpratılmasına müsaade edilmemesi adına, bir mevzuat düzenlemesi doğru olacaktır. Kaldırırsın şartlı bağışı, veya kayıtlı rakamı imtiyazdan beri kılarsın, olur biter. Ne demek yahu, bağışın şu kadarını falan yere vermen kaydıyla sana veriyorum kaydı. Bu durum kabile devletlerinde makul olsa da hukuku dolanma adına iş yaptırmaz hakikatli devletler. Kişi veya kurum, bağışı Kızılay'a yaptığı için, tüm bağışı vergi matrahından düşecek, ama bu imtiyazı olmayan kuruma paranın bir kısmını aktarma şartı koyacak. İşte size hukuk devleti ile guguk devleti mukayesesi imkanı.
*
Tevbeyi algılamamı kelimelere dökmek istedim:

"Hata yaptım, Azametine karşı saygısızlık ettim, bağışlamanı talep ediyorum Rabbim, yaptığım haltı tekrarlamama niyet ve istidadım var, beni muvaffak eyle." Bu dil ve kalp uyumu ile olan ki yetmez, aslolan, yaşarken, yapılan tercihleme ile ortaya konandır.
İyi insan olmak ve iyiliği baz alarak hayatı sürdürme meylidir, esas tevbe.
Fiili uygulama, şuur ile uyum göstermeli, yaptığı doğruya dair irade, riya, kibir ve enaniyetten korunmalı.
Kanaat ve itikadımca tevbe budur.
*
Bazı arkadaşlar, bendenize sitem ederek Türkiye, tarihinin en büyük beka sorununun tam göbeğindeyken, yönetime, sisteme yönelik eleştirilerimin, hakikati fark edememe ve dolayısıyla yanlış muhakeme ürünü olduğunu, asıl mevzunun yanında dikkat çektiğim aksaklıkların bir ehemmiyeti olmadığını ifade ediyorlar.
Oysa bendeniz ahlaktan kıymetli ve öncelikli sorunumuz olmadığı konusunda ısrarlıyım. Zira tüm sorunlarımızın çözümü ahlaki donanımdır. Biz Allah'ın razı olacağı bir hayatı yaşamaya odaklanır isek, Allah da bizi muhafaza edecek ve selamete erdirecektir. Aksi durumda bizi helak ederek, dinini cidden yaşayacak milletler halk edecek olan da elbette O'dur.

Devleti ya vatandaşa hizmette tam kapasite çalışacak bir formata getireceğiz, ya da kapısına kilit vuracağız mı? Beceremedik gidiyoruz mu? Buralar bizim her halükarda siz de bizimsiniz, oturun şükredin halinize mi?
Hayır başarmak zorundayız tabii ki, devleti asıl misyonuna taşımaya mı?
*
Allah insanın her bir amel ve niyetini bilip dururken bu yazıcı meleklere ne gerek var sorusuna cevaben: Kişi veya civarından biri, yargılamanın adil olmadığını iddia edebilir, bu yazma çizme işi, kişinin veya itiraz edecek olanın reddine dair, ispat kabilindendir, hatta neyi, hangi uzvu ile yaptı ise o da dile gelip anlatacak. Kaçma göçme, aldatma imkansız yani. 

 

Yazarın Diğer Yazıları