İhsan ÖZKAN

Varlık, Neden Var?

İhsan ÖZKAN

Molla Sadra, varlığın bilgisini bütün bilgilerin önüne koyar: Varlık meselesi hikmet ilkelerinin temeli, ilahi meselelerin kaynağı, tevhid ilminin, ruhların, bedenlerin geri dönüş ve yeniden yaratılış bilgisinin etrafında döndüğü kutuptur. Varlık meselesinde cahil olan kişinin cehaleti bütün meselelere sirayet eder (Sadra, Kitabü’l Meşair, Tahran:1982). Varlık meselesini idrak edemeyen kişi ve toplumlar hem şahsiyetlerinde hem de kurdukları kurumlarda hakkaniyetten uzaklaşmaya mahkûmdurlar. 
Varlık meselesi ile kastettiğimiz varlıkların ne tür niteliklere sahip oldukları değil, neden ve nasıl var oldukları sorusudur. Varlıkların neden var olduğu sorusuna tesadüf diye cevap verdiğinizde varlıkta ve hayatta bir anlam bulmanız mümkün değil. Anlamsız bir hayat ta insanı maddeleştirir ya da intihara sürükler. Varlıkların var olma sebebi Allah değil de tesadüf olduğunda her hangi bir yüce kuvvete hesap verme duygusu da olmaz ve ahlaksızlık baş gösterir, insan keyfine göre yaşar, çıkarı ve menfaati neyi gerektiriyorsa onu yapar. Neden var olduk cevabını Yüce Yaratıcıya bağladığınızda hem onun terbiye ediciliğini, öğretmenliğini kabul etmiş oluruz, hem ona karşı bir şükür kültürü geliştiririz hem de hesap vereceğimiz için hesap verilebilir bir hayat yaşarız. Böylece ahlaki ilkelerimiz ve değerlerimiz olur. 

İnsan ‘neden varım’ sorusunu sorarak kendini ve yaşadığı hayatı anlamlandırmaya çalışan tek varlıktır. İnsan kendi varlığını bir nimet, korku, anlamsızlık, anlamlılık, endişe, huzur, mutluluk, belirsizlik ve boşluk olarak görebilir. Şuur ve idrak sahibi olarak insan, arayışını ve anlamlandırmasını bilinçli bir şekilde yapar. İnsan ‘Neden’ sorusuna cevap ararken kendi öznel varlığın ötesine geçer ve geçmek zorundadır. Bu da beş duyu organı ile yapılabilecek bir şey değildir. Akleden kalbiyle, sezgiyle, vicdanıyla ve ruhuyla mesafe alır. İnsanın öznel varlığının ötesine geçmesi de bir takım olağanüstü halleri beraberinde getirmiş olur.

Vücut ile aynı kökten gelen vecd ve vicdan kelimeleri bize var olmanın anlamı üzerine önemli ipuçları verir.  Vecd kendinden geçerek Hakkı bulmayı ifade eder. İbni Arabi ‘Umumun görüşüne göre vücut, vecd içinde Hakkı bulmaktır’ der.  
Vecd sözlükte ‘yitiğini bulmak, istediğine kavuşmak, güç yetirmek, aşk ve iştiyak sarhoşluğu içinde kendinden geçmek, heyecan duymak ‘ gibi anlamlara gelir. Zümer suresi 23. Ayeti kerimede müminlerin rablerinden korkarak, derileri ürpererek Kuran okuduklarından bahsedilmiştir. Hz. Peygamberin ve ashabın Kuran okurken veya dinlerken yaşadıkları vecd hallerine dair birçok rivayet aktarılmıştır (Buhari, Fezailül Kuran, 33).

‘Gerçek şu ki gözler kör olmaz lakin göğüsler içindeki kalpler kör olur’ (Hac 22/46) ayeti uyarınca kalpte bulunan üzüntü ve sevinç türünden her türlü duygunun kalbin işitmesi, görmesi ve ürpermesi anlamında birer vecd olduğunu söyleyebiliriz. Dini duygu ve heyecanlar 3 şekilde ortaya çıkar. İrade ile vecde gelmeye tevacüd, iradesiz vecde gelmeye ‘Vecd’, Vecd'in en mükemmel şekline vücut (bulma) adı verilir. Bulmaktan kasıt hakkı (Allah'ı ve hakikati) bulmaktır.

Vücut ile aynı köke sahip vicdan, hem bulma/ bulunma hem de vecd haliyle yakından irtibatlıdır. Vecd ile Vicdan Allah'ın beklenmedik şekilde zuhurunu ifade eder. (Tehanevi, Keşşaf, Cilt 4, S.292). Allah yerin ve görün nurudur. O yüzden Yüce Allah'ın zuhuru yani ortaya çıkması Nur ile gerçekleşir. Bu Zuhur esnasında hadiselerin olağan akışı kesintiye uğrar ve kişi harikulade haller yaşar. Harikulade kelimesi Arapçada harik ve ade kelimelerinden oluşur. Sıradan (adi) olanın bir yüksek gücün müdahalesi ile delinmesi, parçalanması (harik) anlamına gelir. İlahi varlığın zuhuru böyle bir harikulade durumun meydana gelmesine sebep olur. Bu yüzden insan, vücudun Nur ile zuhuru karşısında vecd haline girer. Bulmak ve bulunmak sıra dışı bir durumdur ve vecd haline Zuhur eder. Varlık ancak vecd halinde bulunabilir. Vücut, vecd’de Hakkı bulmak demektir. (İbni Arab, Fütuhat-ı Mekkiyye, çev. Ekrem Demirli, İstanbul  : Literal Yayıncılık, 2013, Cilt 9, S. 354)
     Bulmak ve bulunmak bizi vecde götürür. Hz Musa'nın Tur Dağında yüce Allah'ı görmek istemesi üzerine ilahi tecelli karşısındaki korku, çaresizlik hali gibi, Hakkı bulmak bizi rutin, vasat ve sıradan var olma halimizden uzaklaştırır. Bundan sonra öyle bir insan olursunuz ki yenilmez ve en ufak zarar dahi verilemez denen Firavun'un karşısına Hz Musa gibi dimdik çıkıp zafere ulaşabilirsiniz. Burada şunu hatırlatmakta fayda görüyorum. Peygamberlerin hayatlarından örnekler verirken bazen ama o peygamberdi, biz nasıl öyle olalım deniyor. Peygamberi biz örnek almayacaksak Allah niye gönderdi. Peygamberler hem tebliğ (Allah'tan aldıkları mesajları insanlara iletirler) hem Tebyin  (mesajı açıklama ve yorumlama) hem de Üsve-i Hasene (en güzel örnek olma) özellikleri vardır. Bu tür sorular, arka kapıdan tüyüp sorumluluktan kaçmaktan başka bir şey değildir.

Bir şey ne olduğunu açıklamak ancak onun neden var olduğunu bilmekle mümkündür. Yani insan kim olduğunu bilmek istiyorsa neden var olduğunu bilmek zorunda.  Şimdiye kadar düşünce serüveni ve var olma ile ilgili söylediğimiz bütün sözler insanın kendini, varlığı ve Hakkı tanıması içindi. Kendi ve varlığını hakkıyla bilen insan Allah'a daha çok yaklaşır ve insanlığının zirvesine çıkarak Nemrutları, Firavunları devirecek güce ulaşır. Yaşadığımız Seküler çağda aklın sıradan bir şekilde çalıştırıldığında çok rahat bir şekilde teknolojide ilerleme mümkünken batılılara hayret ediyoruz. Onlar  için adamlar aldı başına gitti, çok ilerledi diyoruz ve aşağılık kompleksine giriyoruz. Hâlbuki Teknolojik ilerleme kısa sürede disiplinli çalışılarak elde edilebilecek bir durum.  Türkiyede üretilen 5.nesil Kaan savaş uçağı gibi savunma sanayinde ürettiğimiz birçok silahı 10-15 yıl içinde yapılan çalışmalarla gerçekleştirildi ve bu silahları üretebilen dünyadaki 4-5 ülkeden biriyiz. Tabii ki ülke olarak teknolojide ilerlenmeleridir ancak varlık mertebelerinde madde en aşağılarda bir yerde iken biz onu alıp başımızın tacı yapıyoruz. O zaman da ruhumuzu, insani hasetlerimizi kaybedip maddeleşiyoruz. İslam'ın kendine özgü bir düşünce ve yaşam biçimi vardır. 1400 senedir süzülerek gelen muazzam birikimimizi bir iki asırdır elimizin tersiyle ittik. O birikimi alıp daha ileri taşımamız gerekirken koskoca hazineyi kaldırıp attık. Kendimiz olmaktan o kadar uzaklaştık ki bin yıl önce yaşamış üstadların eserlerine bakınca bizim onlardan bin yıl geride olduğumuzu hissediyorum.
Tam da burada kendisini anlamaktan çok uzakta olduğumuz Yunus'un dizeleri ile bitirmek istiyorum. 

Yunus Sen bu dünyaya niye geldin? 
Gece gündüz Hakkı zikretsin dilin diye.

 Yüce sevgilinin, yaratıcının adı anıldığında kalbi tir tir titreyenlerden ve Salih kullardan olmak dileğiyle... 

Yazarın Diğer Yazıları