İhsan ÖZKAN

Şikayet

İhsan ÖZKAN

Neden başlıklı yazımda şöyle bir soru sormuştum. Neden çok şikayet ediyoruz ama şikayet ettiğimiz konuda bir şey yapmıyoruz? İnsanın şikayet dozu arttıkça sorumluluk duygusunun azaldığını neden anlamıyoruz?

Şikayet sözlükte hoşnutsuzluk belirten söz veya yakınma şeklinde tarif edilmektedir. Hepimizin şikayet ettiği şeylerin olması doğaldır. Örneğin İslam dünyasının, terör örgütü İsrail tarafından Filistinli Müslümanlara yaptığı zulme sessiz kalmasından yakınıyoruz. Sadece şikayet edip hiçbir şey yapmamak aciz insanların işidir. En azından paraya ve güce tapan İsrail terör örgütünü destekleyen ürünlerini boykot etmeyi bir hassasiyet olarak geliştirebiliriz. Ayrıca bu zulümler bize bazı şeyleri öğretiyor : Bu zulüm Gazze de kalmayacak ve sırayla bütün İslam ülkelerini vuracak. Suriye ve Irak’ı Büyük İsrail Devletine alan açmak için ve kendilerine tehlike oluşturabilecek güce erişmemesi için paramparça ettiler ve bir sürü katliam yaptılar. Aynı akıbetin  Türkiye’nin de başına gelmesi için olanca güçleriyle saldırıyorlar. Bu saldırıları sadece FETÖ ve PKK aracılığıyla yapmıyorlar. Özellikle Sosyal medya aracılığıyla dezenformasyonun en alasını yaparak zihinleri kirletip insanları kendi devletine düşman yapmaya çalışıyorlar. Amaçları mezhep, ırk yada cemaat üzerinden insanların kamplaşmasını sağlamak ve daha sonra iç çatışma çıkarıp ülkeyi zayıflatmaya çalışmak. İletişim başkanlığının verilerine göre yazın çıkan orman yangınlarında Türkiye’yi zayıflatmak için #HelpTurkey Tagına  bir günde sahte 80.000 bot hesap açıp saldırıya geçiliyor. Fahrettin Altun’un Enformasyon Savaşı'ndan Dezenformasyon Savaşına adlı kitabında Oxford Üniversitesi'nin 2018 yılında yaptığı bir araştırmasından bahsediyor. Bu araştırmada dünya ülkeleri içerisinde %49 ila en fazla dezenformasyonun maalesef bizim ülkemizde olduğu ortaya çıkıyor. İsrail terör örgütünün bize öğretmiş olduğu başka bir şeyde İslam Birliğinin kaçınılmaz olduğudur. Çünkü İsrail terör örgütüyle mücadele edebilmek için Amerika ve batı güçleriyle de mücadele edecek güce sahip olmalıyız. Ancak maalesef 100 yıldır İslam coğrafyasında Türkiye hariç yönetimi ele geçirilmemiş, ülkesi batılı şirketler tarafından sömürülmemiş ülke yok gibi bir şey. Bağdatın, Şamın, Hicazın aslında bizim olduğunu oradaki batı kuklalarının temizlenmesi gerektiğini anlamamız gerekiyor. Biz Müminiz ve İmparatorluk bakiyesiyiz. Şikayet etmek bize yakışmaz. Aslında her şikayet bize neleri düzeltmemiz gerektiğini ve bu konuda neler yapabileceğimizi düşünmemizi sağlar. Osman Gazinin gördüğü rüyanın benzerini bizimde görme vaktimiz gelmedi mi?     
 Geçen gün bir mecliste otururken bir arkadaş evde eşine söz geçiremediğinden, eşinin sözlerine değer vermediğinden, bundan dolayı da çocuklarının üzerinde otorite kuramamaktan ve kendini değersiz hissettiğinden bahsetti. Zaman ilerledikçe bir çok muhabbette olduğu gibi konu siyasete gelince ülkede ne kadar yönetici varsa hepsini çamura buladı. Ben de dedim ki, yönetici olmak zor iştir. Sen evdekileri yönetemiyorsun, milyonlarca insanı yöneten kişiyi delili delilsiz eleştiriyorsun. Ben yöneticilerimizi eleştirmeyelim demiyorum. Eleştirilmesi gereken her şey eleştirilebilir. Ancak  bu konuda ipin ucunu kaçırdığımızı söylüyorum. Eleştirmek kelimesinin kökü elemekten gelir. Yani seçmek, ayırmak, ayıklamak anlamında. Eleştiride bir davranışı veya düşünceyi ayırmak, ayıklamak vardır. Eskiden her evde elek olurdu. Eleğin içine bulguru attığınızda bulgurla çöpü birbirinden ayırt ederdiniz. İşte eleştiri de aslında düşüncenin ya da davranışın özünü ortaya çıkarıp değerliyi değersiz den ayırmak için yapılır. Eleştiriyi daha çok laf sokma fırsatı olarak gördüğümüzde yarardan çok zararı oluyor tabi. 
Peki şikayet ettiğimiz konuda ne yapıyoruz. Çoğu zaman hiçbir şey. O zaman niye şikayet ediyoruz.  Tembelliğimize bahane bulup kendimizi rahatlatmak için. Ülkemizdeki insanların genel olarak yaptığı şikayetlere şöyle bir bakalım: 
Çok tembel bir milletiz. Adamlar çalışıyor, uzaya gidiyor. Biz hala yayayız. 
Ekonomi çok kötü. Ekonomi hiç iyi yönetilmiyor. 
Eğitim sistemi çok kötü. Donanımlı öğrenci yetişmiyor. 
Ahlaki yozlaşma gitgide artıyor. Televizyondaki diziler toplumun değerlerini ve inançlarını ayaklar altına alıyor.
Torpil ve rüşvet aldı başını gidiyor.
Sağlık sistemi çok kötü. Randevu bile almakta çok zorlanıyoruz.
Teknoloji üretemiyoruz. Avrupa ülkelerinden çok geriyiz.

 Bu şikayetleri toplum içinde mutlaka duymuşsunuzdur. Bu şikayetleri duyduğumda aklıma hep şu atasözü gelir. Süt neyse kaymakta odur. Süt kaliteliyse kaymakta güzel olacaktır ama sütün içine su katıldıysa ya da süt cıvıksa kaymakta güzel olmayacaktır.
 Hastanelerden randevu bulamamaktan şikayet ediyoruz. Sağlık Bakanlığının açıklamasına göre randevu alanların yarısına yakını randevusuna gelmiyor. Dolayısıyla randevu bulamayanların hakkına giriyor. Tembellikten şikayet ederiz, kahvehaneler ağzına kadar dolu. Buraya giden insanlarımız atomumu  parçalıyor acaba. Şahsen bir öğretmen olarak öğrencilerime kazandırmakta en çok zorlandığım şey çalışma disiplini. Öğrencilerimizde çalışmayı alışkanlık haline getirmek de çok zorlanıyoruz. Gençlerimizin çalışma alışkanlığı kazanmasında ki en büyük engel telefon ve sosyal medya illeti. Yapılan araştırmalara göre Türkiye'de halkımızın telefonla vakit geçirme ortalaması 8 saat. Velilerimize çocuklarının telefonlarına kısıtlama getirmesini, bir saatten fazla telefonla oynamamasını tavsiye ediyoruz. Ama velilerimiz öğrencilerden daha çok telefonla meşgul oluyor. Telefonu elinden düşürmeyen ebeveyn, çocuklarına telefonla fazla oynamayın dese ne olur, demese ne olur. Şunu anlamakta çok zorlanıyoruz. Davranış söyleyerek ya da anlatılarak kazandırılmaz. Davranış, davranışla kazandırılır. Yani güzel örneklikler sunularak.
 
Organize sanayi bölgesinde asgari ücretle işçi çalıştıran birkaç fabrika sahibiyle görüştüğümde işçilerin genel olarak mesaiye kalmakta istekli olmadıklarını söylemişlerdi. Hem çok fazla boş vakit geçiriyoruz hem de tembel olduğumuzu ve ekonominin kötü olduğunu şikayet ediyoruz. Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu. 

            Eleştiri yapan kişinin öncelikle eleştiri yaptığı konuda belli bir donanıma sahip olması gerekir. Biz maşallah her konuda her şeyi biliyoruz ve eleştiriyoruz. Bir işin sonucuna göre bu olmuş ya da olmamış demek farklı bir durum tabii. Bozulan arabanızı tamir etmesi için ustaya götürdüğünüzde, arızanın tam olarak giderilememesi durumunda ustanın işinin iyi olmadığı hükmüne varabilirsiniz. Ancak ustayı eleştirilmek için nerede neyi yanlış yaptığını bilmeniz gerekir. 
              
         Sonuç olarak şikayet etmeyi alışkanlık haline getiren kimse, şikayet ettiği konuda hiçbir şey yapmamayı da alışkanlık haline getiriyor. Her konuda eleştiri yapmak her konuda bilgimiz olduğunu gösterir, bu da cahilliğin göstergesidir. Aynı zamanda çok şikayet eden kimse herkese üst perdeden bakar. İçindeki kibir duygusunu coşturur. Şunu iyice anlamamız gerekiyor. Şikayet ettiğimiz her konuda bizim de yapabileceğimiz şeyler var. Yanlış giden şeyleri değiştirmek istiyorsak önce kendimizin değişmesiyle işe başlamaya ne dersiniz?
 

Yorumlar 5
Metin Göğebakanın Düşmanı 24 Mart 2024 16:57

Yaran mı deşildi üstadım

Fuat 18 Mart 2024 16:12

Bu güzel ve anlamlı yazıyı yazdığınız için teşekkür ederim

Fuat 18 Mart 2024 16:12

????

Süleyman Şimşek 18 Mart 2024 13:30

Bu yazıyı alıp taraf etrafımda bazı arkadaşların gözlerine sokmak istiyorum çünkü kafalarına girmez

Metin GÖĞEBAKAN 18 Mart 2024 00:02

Eyvallah harika bir yazı. Şikayet bir sorun ile ilgili çözüm aramak için yapılır, taşlamak için değil.

Yazarın Diğer Yazıları