İhsan ÖZKAN

DÜŞ(ÜN)MEK

İhsan ÖZKAN

İçinde yaşadığımız çağ hakkında düşünmek, aynı zamanda ona müdahale etmek için hazırlık yapmak demektir. Sömürgeci güçlerin zulümlerine son vermek istiyorsak, öncelikle onları ve sistemlerini iyi tanımalıyız. Ayrıca sahih bir düşünce ve derin bir tefekkür deryasına dalıp sorunlarımıza çözüm üretmeliyiz.

Büyük fikirler, büyük hayallerle başlar. Tahayyül olmadan tefekkür olmaz. Düşünceden yoksun tahayyül eksiktir. Hayal gücünden mahrum düşünce kısırdır. Bu yüzden büyük hayaller kurmayı, derin tefekkür etmeyi öğrenmeliyiz.

Kelimelerin  etimolojisi, kelimelerin anlam dünyasına açılan kapısıdır. Düşünme kelimesi, tüş-mek kökünden türetilmiştir. Bir şeyin içine düşmek, onu derinlemesine fıkh etmek, anlamak demektir. Bir şeyin içine düştükçe onun varlığının derinliklerine nüfuz etmeye başlarız.

Duyu organlarıyla elde edeceğimiz bilginin ötesine geçmeye başlarız. Böylelikle anlamı inşa ederiz. Düşünmek, varlık ve mana ile ilişki kurmak ve böylece hakikatin içine düşüp, derinine nüfuz etmektir. İnsan düşündüğü şeyle bağ kurar. Adeta düşündüğü şey haline dönüşerek varlığının her yerine temas eder. Düşünmek sıkıntılı bir iştir. İnsanı dert sahibi yapar. Rahatını bozar. İnsana sorgulamayı öğretir. Günümüzün akıl çeldiricileri ve zaman katili teknolojik aygıtlar bizi bizden uzaklaştırarak tefekkür etmemizi engelliyor. Bizi kendimize ve etrafımıza yabancılaştırıyor.

Düşünmek, görünenin ötesine geçmemizi sağlar. Diğer türlüsü beyin jimnastiğidir. Bir varoluş yolculuğuna çıkmak istiyorsak, fıtratımıza ve özümüze dönmek istiyorsak, düşünmenin ne olduğunu ne ve ne olmadığını iyi bilmeliyiz. Düşünmek anlam dünyasının zenginliklerini keşfetmek için yola çıkmaktır. Kendimizi bilmek ve bulmak için eyleme geçmektir. Neden var olduk, niçin dünyadayız, nereden geldik, nereye gidiyoruz, öldükten sonra ne olacak, varlığın merkezine neyi koymam gerekir, insanoğlunun bedenini aşan soyut, aşkın bilgilere ulaşması mümkün müdür? Neden yokluk değil de varlık var? Özgürlük mümkün müdür? gibi varlık tasavvurunu belirleyecek sorular sormaktır. Anlam ve mana üretme kabiliyetini kaybeden insanlık bu ve bunun gibi sorulardan kaçar oldu. İnsanlar kendisiyle baş başa kalmamak için olmadık palyaçoluklar yapıyor. Modernite insanı yersiz yurtsuz yaptı. Tutunacağı dalları rasyonel gerçekliğe indirgedi. Bu da insanı emniyetsiz kıldı. İnsan, kendi gerçekliğini aşan bir hakikate sığındığın da kendini güvende hisseder. Düşünmek yerimizi yurdumuzu tespit edip ikame edebilmek için eyleme geçmektir. Eyleme geçmeyen düşünce yüzeysel ve sığdır. 

Avrupa'nın yakın tarihine baktığımızda modernizmin en büyük çabasının sahte tanrılar üretme çabası olduğunu görürüz. Bilim, akıl, devlet, uluslar, sosyalizm, hümanizm, eğlence, haz gibi yeni tanrıları dinin yerine ikame edip yeni ve yüce bir anlatı koymaya çalışmışlardır. Nietzsche bu durumu ‘tanrının ölümü’ olarak değerlendirdi.

Tanrıyı öldürdüğünü zannedip yeni tanrılar türeten modernizm, böylelikle ahlakı, erdemi, hayattan dışlayarak tamamen çıkarına göre bir hayat yaşayıp gerekirse acımasızca insanları katlederek onların varlıklarını temellük etmeye başladı. Mal, mülk, toprak ve servet edinmek için teknolojiyi ve bilimi de kullanarak hiçbir sınır tanımadan ahlaksızca dünyanın üzerine çöktü. Mafyatik bir devlet yapısına büründüler diyeceğim ama dünyadaki bütün mafyaların işlediği cinayetleri toplasak bunların Filistin, Suriye, Mısır, Irak, Afganistan, Vietnam ve daha dünyanın birçok yerindeki katliamlarının yanında esamesi bile okunmaz.

İngilizlerin baş tacı yaptığı XVI. yy.’da yaşamış filozof Francis Bacon ‘tabiat sırlarını işkence altında ifşa eder’ demiştir. Tabiata yaptıkları bu muamelenin aynısını insanlığa da  yaptılar. İşte batılıların bu ahlaksızca ürettikleri düşünce sistemi 20. yüzyılda dünyanın %95’ini esir almalarıyla sonuçlandı. Düşünmek kelimesi birçok kavramın ortak ana örgüsünü oluşturur. Tefekkür, Tedebbür, Taakkul, Tezekkür, Teemmül, Müşahede, Mükaşefe vb. gibi. İnsan düşünürken varlığın farklı yönlerine temas ettiğine göre, düşünme eylemi de varlığın kendisi gibi zengin ve çok boyutlu olmalıdır. Dilimiz fakirleştikçe, zihin dünyamızda fakirleşiyor. Fakirleşmiş ve çoraklaşmış olan zihin dünyamızda hayatın anlamını ve varoluş sebebimizi anlamamız mümkün değil. Dildeki ve zihindeki fakirleşme maalesef kendi kültürünü empoze eden küresel güçlerin saldırısına açık hale getiriyor ve ortaya kendine yabancılaşmış, ecdadına söven, kendi inancına hakaret eden, kendi zengin kültür tarihinden ve ilim tarihinden bir haber zombi gibi tuhaf yaratıklar ortaya çıkıyor. 
Düşünmek, hakikati öğrenmek için yola çıkmaktır. Eşyanın hakikatini öğrenmek için karanlıktan aydınlığa çıkmaktır. Yüce Allah Bakara suresi 257. ayeti kerimede şöyle buyuruyor: ‘Allah iman edenlerin dostudur. Onları karanlıktan aydınlığa çıkarır. Kâfirlerin velileri ise Tağut’tur. O da onları aydınlıktan karanlıklara çıkarır. Onlar cehennemliklerdir. Orada ebediyen kalırlar. Karanlığı zulme, aydınlığı da hak ve hakikate benzetebiliriz. İnsan haktan ve hakikatten uzaklaştıkça kendine zulüm etmeye başlar. Hakikat arayışı içinde olmadığımızdan otomatik olarak zulüm dünyasına giriş yaparız. Zulmün tersi adalettir. Adalet her şeyi Yüce Allah'ın bize öğrettiği şekliyle yerli yerine koymaktır. Yerinden ettiğiniz her şeye zulüm yaparsınız. Bu düşünce açısından da böyledir. Hakikatin gerçek sahibinin Allah olduğunu kabul ettiğimizde Yüce Rabbimiz ve Kur'an bizim öğretmenimiz ve rehberimiz olur. Eğer ana rehberimiz Akıl, bilim, Rasyonalite, eğlence ve haz olursa o zaman kendimize ve etrafımıza zulmetmeye başlarız.
 


 

Yorumlar 5
MEHMET 27 Mart 2024 09:44

Allah ilminizi artırsın hocam

KEMAL BAHÇE 26 Mart 2024 11:47

MAŞALLAH DİLİNE SAĞLIK HOCAM

Mehmet BOYRAZ 25 Mart 2024 09:36

Düşünmemek için eğitilen insanın elinden, insanlığın çektiği az bile üstadım.

Ertan Ünlü 25 Mart 2024 05:03

Fikrine sağlık Reis

Adem Demir 24 Mart 2024 18:28

Kalemine sağlık İhsan hocam

Yazarın Diğer Yazıları