Dijital Çağ ve Sivil Toplum
Furkan Keser
Son zamanlarda sıkça duymaya başladık; Dijitalleşme , dijital dönüşüm vs..
Dijitalizm bir akım ve bunu dünyaya dayatanların bir amacı var. Düşünsenize milyonlarca insanın nasıl düşünmesini, nasıl hareket etmesini istiyorsanız öyle yönetebiliyorsunuz, bu korkunç ve bir o kadar da ürpertici bir güç. Sanal oyunlarla daha küçüklükten çocukları etki altına alıyorsunuz ve kurmak istediğiniz o distopik dünyanın şuursuz, fikirsiz, itaatkar ,hazcı ,inançsız nesillerini üretiyorsunuz.. nasıl?
Ürperdiniz değil mi? İşte bunlar hayal değil artık maalesef. Ve dur diyemezsek yurdumuzu, evimizi, ocağımızı saracak bir yangın. Teknoloji düşmanı olduğumu falan düşünmeyin, böyle bir iddiam da olamaz zaten, ancak bugün teknolojiyi elinde bulunduran şeytani akla karşı uyanık olalım istiyorum sadece. Birkaç ay önce sivil toplum ve dijitalleşme konulu bir panele katılmıştım ve tebliğleri dinlerken aklıma şu sorular takıldı;
Sivil toplum kuruluşları için "Dijitalleşme" bir amaç mı araç mı olmalı?
Bir zamanlar televizyonumuz olsun diye ümmetin paralarıyla kurulan medya kuruluşlarının geldiği nokta ortada.
Yapay zeka,artırılmış gerçeklik, sosyal medya gibi, sunulan "sanal" dünyaların aslında insanlığı getirdiği yer koskoca bir "yalnızlık" ve "bireyselcilik".
Halbuki sivil toplum dediğimiz dünya, tamamen gerçek ve "biz" olabilmeyi salıklayan,aradaki organik bağları diri tutan bir yapı.
Toplumun yapısının münker yolunda çürümesi, dijital araçlarla gayet hızlı olabilirken; iyiliğin, ahlakın, erdemin aynı hızla ilerlemiyor oluşu da bizi düşündürmeli aslında.
"Tanrım kollarını açar mısın? Sarılacak kimsem kalmadı, kollarına geliyorum."
Gencecik bir "can"ın hayatına son vermeden önce geride bıraktığı bir not bu. Tüketim telaşı, daha fazla kazanma hırsı, ekonomik refah, alım gücü vs. derken ıskaladığımız "hayati" meselelerimiz var aslında bizim. Sokakta bir köşede elinden tutulmayı bekleyen, sevgisiz ve ilgisiz büyümüş, kalabalıklar içinde yalnızlarımız var. Vahşi kapitalizmin sömürdüğü bizlerin bir tebessümüne muhtaç evde bekleyen gözbebeklerimiz var. Evet şimdilik evde bekliyor olabilirler ancak öyle bir dünya onları bekliyor ki hani çölde susuzluktan halsiz kalmış, ölmek üzere olan bir insanın tepesinde uçuşan akbabalar gibi evlerimizin tepesinde uçuşarak onları bekleyenler var. Evlerimize, etrafımızdakilere sahip çıkamazsak kaybedeceğimiz bir savaş bu. Karşımızdakiler acımasiz ve hiçbir değerleri yok. Bu yüzden dikkatli olmalıyız, akan sele kapılmadan evimizi, neslimizi korumanın yollarını bulmalıyız. Unutmayalım ki bize sunulan sanal gerçeklik dedikleri o fanusun dışında devleşen acı gerçeklikler var. Uyuşturucu kullanım yaşının ilkokullara düşürüldüğü, intiharın, taciz, tecavüz ve cinayetlerin bu dijital medya eliyle normalleştirildiği çürütülen bir toplum var. İşte kanıyla canıyla gerçek olan bu toplumu bırakıp tamamen sanal dünyaya kaptırırsak iyilik hareketimizi, hem heyecanımızı hem de dinamizmimizi sömürürler. Bu noktada bir araç olarak evet dijital materyaller gereklidir ancak asla bir amaç değildir, gerçek dünyayı es geçerseniz savaşı baştan kaybetmişsinız demektir zira düşmanınız her ne kadar sanal dünyayı cilalıyorsa da gerçek dünyayı şekillendirme gayesinden asla vazgeçmiyor. Bunun için sivil toplum gönüllüleri olarak ısrarla sokaklarda olacağız, meydanlarda olacağız, her ücrada biz varolacağız, sessiz çığlıklara kulak vereceğiz, enkaz altından bir ses,bir nefes duyma umuduyla "sesimi duyan var mı?" hassasiyetimizi hiç kaybetmeyeceğiz, vicdanı, insafı koparılmış şu çağın merhametle çarpan yüreği olacağız.
Selam ve Dua ile..