Ali AKGÜN

Siyonizm Üzerine - IV

Ali AKGÜN

19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren, İngiliz-Yahudi ittifakı Ortadoğu’da bir Yahudi devleti kurmak için çalışmalarına hız vermiştir. Filistin topraklarına Rusya ve Avrupa’dan bir Yahudi göçü gerçekleştirilmiştir. Filistin’de kolonileşmiş Yahudi yerleşim merkezleri inşa edilmiştir. İngiltere’nin Filistin’i işgal etmesiyle başlayan dönemde ve sonrasında da Yahudi çeteleri terör yöntemiyle Arapları evlerini terk etmeye zorlayıp, topraklarını müsadere etmişlerdir. 1917’de Yahudiler toprakların ancak yüzde 2.5’uğuna sahiptiler; 1982 yılına gelindiğinde ise toprakların yüzde 93’ünü ellerinde bulunduruyorlardı. İsrail devletinin sınırları hala belirsizdir. İlk Başbakan Ben Gurion çok açık bir şekilde ifade etmektedir: Dinamik, genişlemeye yönelik bir devlet meydana getirmek zorundayız.’

Dünya Siyonist Örgütü tarafından Kudüs’te çıkarılan Kivounim (Yönelişler) isimli bir dergide (sayı: 14, Şubat 1982) yayınlanan ‘80’li yıllar için İsrail’in stratejik planları’ isimli makale İsrail ve ABD’nin Ortadoğu’da yapmak istedikleriyle ilgili bize çok net bilgiler sunmaktadır: 

‘Mısır’ın ekonomik durumu, rejimin niteliği ve Arap politikası, İsrail’in müdahale etmek zorunda kalacağı bir ortama doğru sürüklenmektedir…Mısır dahili çatışmalarından ötürü, artık bizim için stratejik bir problem oluşturmuyor ve onu 1967 Haziran savaşı sonrasında bulunduğu duruma, 24 saatten daha kısa bir zamanda, geri döndürmek mümkündür. Mısır’ın Arap aleminin lideri olduğu efsanesi çoktan çökmüştür…hem İsrail hem de Arap dünyasının geri kalanı karşısında gücünü yüzde 50 kaybetmiştir. Kısa vadede Sina yarımadasının geri alınmasından yarar sağlayabilecektir, fakat bu güç ilişkisini temelden değiştirmeyecektir. Merkezileşmiş gövde olarak Mısır çoktan beri bir cesettir; hele gittikçe sertleşen Müslüman- Hıristiyan çatışması hesaba katıldığında… Ayrı coğrafi bölgelere bölünmesi… bizim siyasi hedefimiz olmalıdır.

Bir kere Mısır bu şekilde bölünüp merkezi iktidardan yoksun bırakıldı mı, Libya, Sudan gibi diğer uzak ülkeler de aynı parçalanmayı yaşayacaklardır. 

Görünüşüne rağmen Batı cephesi Doğu cephesinden daha az problem oluşturuyor. Lübnan’ın beş eyalete ayrılması…Arap aleminin tamamında olup bitecek olanın ön işareti olacaktır. Suriye ve Irak’ın etnik veya dini kriterler temeline dayalı belli bölgeler halinde parçalanması; ilk aşamada bu devletlerin askeri gücünü kırdıktan sonra, uzun vadede İsrail’in öncelikli gayesi olmalıdır.

Suriye’nin etnik yapısı, onu bölünme tehlikesiyle baş başa bırakıyor. Bu parçalanma, sahil boyunca bir Şii devleti, Halep bölgesinde bir Sünni devleti, Şam bölgesinde bir diğeri ve kendi devletini -belki de bizim Golan üzerinde- mutlaka Huran ve Ürdün’ün kuzeyini kapsayacak şekilde oluşturmayı isteyebilecek bir Dürzi kimliğinin gerçekleştirilmesiyle sonuçlanacaktır. Böyle bir devlet uzun vadede bölge için barışın ve güvenliğin bir garantisi olacaktır. Bu da bizim rahatça erişebileceğimiz bir hedeftir.                                 

Petrolce zengin ve iç mücadelelerin pençesindeki Irak, İsrail’in nişan çizgisindedir. Onun dağılması bizim için Suriye’nin dağılmasından daha önemlidir, zira o yakın vadede İsrail için en ciddi tehlikeyi temsil etmektedir. Bir Suriye-Irak savaşı, bize karşı geniş çaplı bir çatışmaya girişemeyecek şekilde, içerden çöküşünü kolaylaştıracaktır. Araplar arası her çeşit çatışma bizim için faydalı olacak ve bu parçalanmanın saatini hızlandıracaktır…

Bütün Arap Yarımadası, içerden gelen baskılar sonucunda, aynı türden bir dağılmaya mahkumdur. Özellikle Suudi Arabistan bu durumdadır, çünkü iç çatışmaların vahimleşmesi ve rejimin düşüşü güncel siyasi yapıların mantığı gereğidir. 

Ürdün yakın gelecekte stratejik bir hedeftir. Uzun vadede bizim için artık bir tehdit teşkil etmeyecektir, hele dağılmasından sonra…’ 

Bu yazı bize Ortadoğu’da son yıllarda meydana gelen işgal, kamplaşma, katliam ve sürgünlerin önceden planlandığını haber vermektedir. Tüm Arap devletlerini parçalamayı hedefleyen Siyasi Siyonizm’in sömürgeci ve ırkçı projesi günümüzde ABD ve müttefikleri tarafından büyük ölçüde gerçekleştirilmiştir; Sünni Arap ülkelerini zayıflatma ve Müslüman kitleleri katletme planları halen devam etmektedir. 

Müslümanlar İslam’ın ilk dönemlerinden günümüze kadar daima Yahudilerin fitne ve bozgunculuklarına maruz kalmış ve bundan pek çok zarar görmüşlerdir. Ne yazık ki Müslümanlar bunlardan gereken dersleri almış değildirler. İslam toplumlarını İslam ahkamından uzaklaştıranlar aslında Yahudilerin dostu ve yardımcısıdırlar. Onlar Yahudilere ve dostlarına yeryüzünde her türlü kötülüğü ve bozgunculuğu sürdürmeleri için gizli ve açık destek vermektedirler.

SONUÇ YERİNE

Garaudy, entelektüel birikimi, eylemci kişiliği, hakikatin keşfi ve düşünceyi fethetme yolunda ömür boyu verdiği mücadeleyle önemli bir Müslüman düşünürdür. Felsefe ve bilim okumuştur. Daha önce seçkin bir Marksist kuramcıyken, 1982’de ‘yirmi yaşındaki düşüne bağlı kalmanın sevinciyle’ İslam’la buluşur. Garaudy eserlerinde Siyasi Siyonizm’in iç yüzünü ortaya koymaktadır: ‘Siyonizm 19. yüzyıl Avrupası’nın sömürgecilik ruhuna bağlıdır. İsrail devleti sadece Batı’nın Ortadoğu’da kolektif sömürgeciliğinin koruyucusu olarak kalmamış aynı zamanda ABD için yeryüzü ölçüsünde kuvvet dengesinin çok önemli bir elemanı olmuştur. ‘Yahudiler geçmişte çölde altın buzağıya taptıkları gibi günümüzde de bir put edinmişlerdir: Bu zamandaki modern putlarının adı İsrail devletidir.’ Siyonist Devlet ABD’nin sınırsız ve koşulsuz desteğine sahiptir. Amerika’da resmen tasdik edilmiş en güçlü lobi A.I.P.A.C. (Amerikan İsrail Halkla İlişkiler Komitesi)’dir. Yahudiler ABD’nin şartsız bağışları ve sınırsız desteği sayesinde artık ‘Büyük İsrail’ yolundaki en ihtiraslı hedeflerini planlamakta ve harekete geçmektedirler. ABD’nin Yahudi asıllı Dış İşleri Bakanı Kissinger daha 1970’lerde Ortadoğu’da ülke haritalarının toptan yeni bir çizimini planlıyordu: Amaç Ortadoğu’nun tamamındaki Sünni Müslüman hakimiyetini ortadan kaldırmaktı. Böylelikle dini ve etnik azınlıklar tarafından yönetilen, iyi düzenlenmiş ve bağımlı mini devletlerle etrafı çevrilecek İsrail devleti, herkes tarafından tanınmış sınırları içinde, kesin olarak meşrulaştırılacak ve güvenli hale getirilecekti. 

Filistinlilerin kovulmasını, mallarına el konulmasını ve ardından bütün Arap devletlerini parçalamayı hedeflemiş İsrail ve ABD’nin ortak sömürgeci ve ırkçı projesi bütün İslam alemi için bir tehdit oluşturmaktadır. ABD ve müttefiklerinin yoğun çabasıyla bir İslam sistemi ve bir İslam birliğinin meydana gelmesi önlenmektedir.

Ortadoğu’da daha bariz olmakla birlikte bütün İslam alemindeki yıkımın müsebbibi İngiliz-Yahudi uygarlığı ve günümüzde onun ürettiği ABD merkezli dünya sistemidir. Siyasi Siyonizm Museviliğe ihanet etmiş ve Hıristiyanlığı saptırmıştır. Emperyalizm ve Siyonizm İslam dünyasını da kuşatmıştır.

Garaudy şöyle söylüyor: ‘İsrail devletinin o yerleştiği yerde ne ahlaki ne hukuki bakımdan hiçbir meşruiyeti yoktur.’ İsrail bozgunculuğu ortadan kaldırılmadan ve Filistin toprakları üzerinde bağımsız bir İslam Devleti kurulmadan bir çözüm mümkün değildir. Müslümanlar Siyonizm’le savaştan üstün çıkmak istiyorlarsa Kur’an’da Yahudilerle ilgili verilen bilgileri çok iyi öğrenmelidirler. Kur’an fesatçı İsrail’in mutlaka cezalandırılacağını haber vermektedir. Hz. Peygamber (sav) Kıyamet saatinden önce Müslümanlar ile Yahudiler arasında bir savaşın olacağını bildirmektedir. Bu bilgilerin ışığında ihlasla hareket ettikleri zaman Müslümanlar  kazanacaklardır.
 

Yazarın Diğer Yazıları