Ali AKGÜN

Her Gece Ay Damlar Kudüs'e-2

Ali AKGÜN

Dünya sisteminin temsilcileri, 19. yüzyılın ikinci yarısında; petrolün motor yakıtı olarak öneminin ortaya çıkması ve Arap ülkelerinin dünya petrol rezervlerinin önemli bir kısmına sahip olduklarının bilinmesi neticesinde, bölgede bir Yahudi devletinin varlığının çıkarları açısından yararlı olduğuna karar verdiler. İngiltere ve diğer Batılı devletlerin Filistin’e ilgisi bir yardımseverlik gösterisi değildir. Bir Yahudi devletini de hayırsever oldukları için değil menfaatleri nedeniyle desteklemektedirler. 1917’de İngiltere dış işleri bakanı A. Balfour Siyonist lider Rothschild’e bir mektup göndererek Filistin topraklarında bir Yahudi devleti kurulması konusunda İngiliz hükümetinin ‘elinden geleni yapacağını’ söylemiştir. Balfour kendisine ait olmayan bir ülkeyi Siyonistlere teslim ederken de şöyle söylemiştir: ‘Kullanılan sistem pek önemli değil, yeter ki biz Ortadoğu’nun petrollerini elimizde tutalım. Asıl önemli olan bu petrolün ulaşılabilir olarak kalmasıdır.’

17. yüzyılda (1694’te ‘Bank of England’ ve 1798’de Rothschild banking family of England kurulmuştur) İngiliz-Yahudi sermayesi ittifakıyla tesis edilen dünya sistemi, ikinci dünya savaşıyla birlikte Siyonist sermayenin ABD’ye göçmesiyle, 1945’ten bu yana ABD’nin önderliğinde dünya siyasetini yönlendirmeye devam etmektedir. 

Milliyetçi düşüncelerin Avrupa’yı etkisi altına almasıyla, 19. yüzyılın ikinci yarısında Yahudiliğin sadece bir inanç değil başlı başına bir millet oluşturacak nitelikte unsurlara sahip olduğu yönünde milliyetçi bir akım ortaya çıkmıştır. Hess (1812-1875) ‘Yahudiler bir ulus, bir ırktır’ şeklinde söylüyordu. Hess’e göre Avrupa’nın Yahudi sorununun çözüme kavuşmasının tek yöntemi, Filistin’de bir Yahudi devleti kurmaktır. Pinsker (1821-1891) de Filistin’de koloniler kurmanın gerekli olduğunu; Filistin’deki kolonileşmiş Yahudi yerleşim merkezlerinin Batı’yı Yahudi devletine ikna edebilmenin bir yöntemi olduğunu ifade etmiştir. Pinsker’in düşüncelerini benimseyen Yahudi toplulukları mahalli dernekler kurmuşlardır: ‘Siyon Aşıkları’ isimli hareket hızla gelişmiştir; 1882’de 12 cemiyet iken 1890’da 138 cemiyete yükselmiştir. ‘Siyon Aşıkları’nın çabalarıyla Filistin’deki Yahudi nüfus ve faaliyetleri artmaya başlamıştır. Rusya ve Orta Avrupa’dan Filistin’e Yahudi göçü olmuştur. Rothschild ailesi başlangıçtan beri Filistin’de bir Yahudi devleti kurma girişimlerini desteklemiştir. Edmond de Rothschild, isminin gizli kalması koşuluyla, kolonizatörlere milyonlarca sterlin destek sağlayarak ‘Yishuv’un Babası’ namını almıştır. 

27 Ağustos 1897’de Basel’de Theodor Herzl liderliğinde birinci Siyonist kongresi toplandı. Kongre bittikten sonra Herzl, günlüğüne şunları yazar: ‘Basel’de Yahudi devletini kurdum. Eğer bugün bunu açıklarsam herkes beni alaya alır. Oysa belki beş, fakat hiç şüphesiz ki elli yıl içinde herkes bu gerçeği görecektir. Yahudi devletinin varlığı manevi temellere oturtulmuştur, bu devlet Yahudi halkının bu konudaki istek ve azmi ile kurulmuştur.’

Herzl, Sultan Abdülhamit’i davasına ikna edebilmek için 1896 ile 1902 yılları arasında beş defa İstanbul’a gelmiş; Yıldız sarayında ve Babıali’de Osmanlı devlet adamları ile görüşmeler yapmıştır. Herzl 1901’de Sultan Abdülhamit ile de görüşme imkanı bulmuştur. Herzl, Abdülhamit’in Yahudilere Filistin’de yerleşme ve özerk idare kurma hakkını tanıması karşılığında, Osmanlı İmparatorluğunun tüm borçlarını tasfiye etmek için Yahudileri harekete geçirmeyi teklif etti. Abdülhamit bu teklifi kabul etmedi. Sultan Abdülhamit şöyle söylemiştir:

‘Ben bir karış dahi olsa toprak satmam, zira bu vatan bana değil milletime aittir… Ben canlı bir beden üzerinde ameliyat yapılmasına müsaade etmem.’

Sultan Abdülhamit’le anlaşabilecekleri hakkındaki tüm umutlarını yitiren Siyonistler toplantılarında, Filistin’de yerleşim merkezleri kurulmasına yönelik çalışmalara öncelik verilmesini dile getirmişlerdir. Ayrıca Batılı ülkeler Filistin’deki misyonerlik faaliyetlerine devam etmişlerdir. Aynı şekilde bu sırada Filistin’e tüm imkanlarını seferber ederek giren bir başka güç de Çarlık Rusya’sıdır. İngiltere ve diğer devletler Yahudileri himayeleri altına alarak Filistin’de dini ve siyasi nüfuz alanlarını genişletmek için uğraşmakta idiler. Bu nedenle Ali Ferruh Bey, 29 Nisan 1898 tarihli raporunda şöyle söylemektedir: ‘Yahudilerin Filistin’de iskan edilmeleri onların ardındaki devletlerin siyasi itibarını yükselteceğinden Siyonizm, Osmanlı imparatorluğunu tehdit eden ciddi bir meseledir.’

Osmanlı devletini tedirgin eden konu sadece Siyonistler değildi. Osmanlı İmparatorluğu’nda yaşayan Müslüman Arap toplumu da büyük güçlerin Osmanlılar aleyhine giriştiği propaganda kampanyasının etkisinde kalabilirdi. Sultan Abdülhamit imparatorluğu korumak için birtakım tedbirler alıyordu. Bir yandan Telgraf sistemi yaygınlaştırılarak ve demiryolları döşenerek; padişahın emirlerinin çevreye, çevredeki gelişmelerin de Babıali’ye hızla ulaşması ve herhangi bir vilayette oluşacak bir olayın bastırılabilmesi için asker ve mühimmatın hızla sevki temin ediliyordu. Diğer yandan Arap dünyasında çıkan gazete ve dergiler denetimden geçiriliyor, zararlı fikirlerin halk arasında yayılmasını önlemek amacıyla sansür uygulanıyordu. II. Abdülhamit, Osmanlı imparatorluğundan ayrılma düşüncesini benimseyen bazı Arap liderlerini de İstanbul’da göz hapsinde tutuyordu. Padişahın konuklarından biri de 1915’te isyanı başlatacak olan Mekke Şerifi Hüseyin idi.

Sultan Abdülhamit’in ‘İslamcılık’ siyaseti; bu dönemde Arapların milliyetçilik düşüncelerinin Osmanlı imparatorluğu aleyhine gelişmesini engelleyecek, bu akımı Batı düşmanlığına doğru yönlendirecektir. Sultan Abdülhamit Müslüman ülkelere Batı emperyalizmine karşı çıkmayı öğütlüyordu. Bu çağrı olumlu görülmüş ve Mısır’da Reşit Rıza başta olmak üzere bazı Müslüman aydınlar Arap ırkdaşlarının Osmanlı yönetimine değil de Batı’nın Osmanlı’ya saldırı ve karışmalarına karşı ayaklanmalarını teşvik etmişlerdir.

Halifeliği en fazla vurgulayan ve tatbik eden bir padişah olarak Abdülhamit’in, Müslüman saygınlığını sürekli yükselten siyaseti ve güçlü kişiliği, Batılı güçlere çıkarlarının kaybolma yolunda olduğunu düşündürmüştür. Haçlı-Siyonist ittifakı, Yahudilerin Filistin’de bir devlet kurmalarının ve kendilerinin bölgedeki çıkarlarının önündeki en önemli engelin Osmanlı hilafeti olduğunu görüyordu. İngilizler, hilafetin etkisizleştirilmesini ve nihai olarak da mutlaka ortadan kaldırılmasını hedeflemiştir. 1908 ihtilali ve Abdülhamit’in tahttan indirilmesi ile başlatılan süreç, 1 Kasım 1922’de hilafetin ayrılması ve saltanatın iptali ile hilafetin hükümsüz ve hukuksuz bir konuma getirilmesiyle devam etmiş ve 3 Mart 1924 günü Meclis’in çıkardığı bir kanunla da hilafet tümüyle ortadan kaldırılmıştır. 

Sultan Abdülhamit’in siyasal alandaki etkinliğinin bitmesiyle Batılı güçler Ortadoğu üzerindeki hedeflerine hız vermişlerdir. Abdülhamit’e darbe yapan ‘Jön Türk-Mason-Siyonist iş birliği’ rivayeti, bilahare Arapları Osmanlı imparatorluğuna isyana teşvik ederken İngiltere tarafından tekrar dile getirilecektir. Oysa ittihatçıları destekleyen de Batı’dır. Haçlı-Siyonistlerin planlarının ilk bölümünde İngiltere ve diğer Batılı devletlerden himaye gören ‘ittihatçı-mason-Siyonist iş birliği’ vardır; planın ikinci bölümünde ise İngilizler bunu İttihatçıları hırpalamak ve Arapların gözünde küçük düşürmek için bir koz olarak ileri sürmüşlerdir.

Birinci Dünya Savaşı’nda İngiltere ve itilaf devletleri, İttihat ve Terakki’yi savaşa iştirak etmek ve Almanya ile ittifak yapmak zorunda bıraktılar. Çünkü böylece savaşın sonunda, Osmanlı topraklarını paylaşabilecekler ve bölgedeki emellerine ulaşabileceklerdi.  İngilizler, ‘Şark meselesi’ olarak adlandırılan ve Türkiye’yi bölüp parçalama ve yutma stratejisini geniş kapsamlı bir şekilde tatbik edeceklerdir. 

İngiliz-Yahudi güçler, nasıl ki 1789’daki burjuva ihtilalinin Fransa’da gerçekleşmesini temin edip bundan yarar sağladılarsa aynı şekilde 1917’de de ‘Avrupa’da dolaşan komünizm heyulasını’ Çarlık Rusya’sına yönlendirerek; Yahudileri ve diğer faktörleri bu yönde seferber edip, ihtilalin Rusya’da olmasını sağlamışlar, bu şekilde hedeflerine ulaşmak için daha elverişli bir sistem meydana getirmişlerdir.

Tarihte ‘Arap İsyanı’ diye anılan; ancak sadece İngiltere’yle anlaşan Şerif Hüseyin’in ayaklanması çapında gerçekleşen bir hareket ortaya çıkmıştır. Hüseyin, Osmanlı idarecilerini Turancılıkla, dinsizlikle, mason-dönme ve Siyonistlerle iş birliği yapmakla suçlar. İngiliz propagandasıyla aynı temaları taşıyan bu çıkıştan sonra askeri harekat başlar. İslam alemi hem Hüseyin’i hem de İngiltere’yi kınamıştır.

Siyonist revizyonist hareketin kurucusu Jabotinski’ye göre Yahudilerin bir millet olmaya hak kazanmaları için cephelerde ön saflarda çarpışma sınavını geçmeleri gereklidir; Birinci Dünya Savaşında Siyonistlerin İngiltere’nin tabii müttefiki olduğu bazı sembollerle kanıtlanabildiği takdirde, savaş sonunda Ortadoğu’da söz sahibi olacak bu ülkeden Filistin’de Siyonistler lehine gerekli siyasi düzenlemeleri beklemek de imkan dahilinde olacaktı. Yahudi gönüllülerinden oluşan büyük bir müfreze İngilizlerin safında Çanakkale savaşına katılır. Jabotinski hedeflerinin, Sultan Abdülhamit’ten beri Siyonistlerin taleplerini kabul etmeyen Osmanlı devletini ortadan kaldırmak olduğunu özellikle belirtmiştir. Aaronshon kardeşlerin yönettiği ‘Nili’ Yahudi casusluk örgütü de Filistin’de, İngiliz işgal kuvvetlerinin başarısı için faaliyet göstermiştir.

Siyonist lider Weizmann, İngiltere’nin inisiyatifi ve Amerika’nın onayı ile tesis edilen Filistin’deki İsrail devletinin anlamının, İslam hakimiyetine ölümcül bir darbe demek olduğunu ifade etmiştir. Beş bin kişilik Yahudi silahlı gücü İngiltere’nin işgal kuvvetleri ordusuna katılır. İngiltere’nin bölgedeki silahlı gücünün altıda birini meydana getiren bu Yahudi milisler Filistin işgalinde aktif görev alırlar.

Emperyalistler ve Siyonistlerin amaçları, Batı’ya karşı Türkler ve Arapların oluşturduğu İslam cephesini parçalamak; Türk’le Arap’ı birbirine düşman ederek Osmanlı’nın çözülmesini sağlamaktır.

1918’de Alman büyükelçisi Bernstoff da şöyle söylemektedir: ‘Siyonizm, Yahudi sorununu bir milli dava olarak görmektedir. İşte bunun için Türkler ve Araplar, sonunda Filistin’den kovulacaklarını idrak ettikleri için, Siyonizm’e karşı çıkmaktadırlar…’ 
 

Yazarın Diğer Yazıları