Ali AKGÜN

Devrim, Hamas ve Medeniyet-IV

Ali AKGÜN

 

Birinci Filistin intifadasıyla birlikte mücadele içinde doğan HAMAS (İslami Direniş Hareketi) hem fikri üstünlüğü itibariyle hem de en büyük direniş fraksiyonu olması bakımından bugün Filistin ulusal hareketine liderlik etmektedir. Başka bir ifadeyle bu durum HAMAS’ın hem hacim hem de rol açısından 1948 Arap-Yahudi savaşından günümüze kadar gelmiş geçmiş Filistin direniş ve kurtuluş hareketlerinin mirasçısı olduğu anlamına gelmektedir. Bu da HAMAS’ın üzerindeki manevi yükü ağırlaştırmaktadır. 

HAMAS’ın kuruluşundan 2006 yılına değin Filistin yönetiminden ayrı kendi programına ve planına sadık kalması kendisine bir duruş ve söylem gücü kazandırdı. 2006 genel seçimlerinde geniş Filistinli kitlelerin desteğini sağladı. HAMAS bugün de direniş yapısı üzerinden temel vizyonunu korumaktadır. Günümüzde fazlasıyla sunduğu direniş onun güvenilirliğinin kanıtı olmaktadır. Bu şekilde HAMAS’ın halk desteği artmakta ve ulusal toplum nezdindeki konumu güçlenmektedir. 

Bugün Batı Şeria’daki Filistin yönetiminin bütünüyle İsrail’in kontrolünde olması, Fetih hareketinin direniş gücünün kaybolması ve özellikle Gazze’ye yönelik ablukanın kuvvetle sürmesi İslami hareketin sorumluluğunu artırmaktadır.

HAMAS ve Filistin cihadı ümmet üzerinde uyarıcı ve bir diriliş nefesi üfleyici tesir de gösterebilir. Tabii eğer Müslümanların kalplerinde Allah’ın kelamına bir nebze de olsa bağlılık kaldıysa.

Müslümanlar zamanımızda İslam medeniyetini inşa edecek devletler kurabilirler mi? Elbette bunu kendi öz güçleriyle yapmaları gerekir. Örneğin günümüz şartlarında, İslami endişelerle kitleler devrim için mobilize edilebilir mi?

Devrimler devletlerin örgütlenme sisteminin ve devletler arası ilişkilerin bir fonksiyonu olarak iktidarın kuvvet yoluyla el değiştirmesi şeklinde ortaya çıkarlar. Yani sadece bir devletin veya toplumun örgütlenme şekli -devrime yatkınlığını etkilemekle birlikte- devrimci bir durumun oluşması için yeterli değildir. Devletler arası ilişkiler de bir devrimin yerinin ve karakterinin tespitinde belirleyici bir rol oynar. Özellikle günümüzdeki ABD merkezli dünya sistemi, devletleri, ulusları ve orduları satın alabilecek ezici bir güçtür. Bu emperyalist kuvvetin her yerde özel yetiştirilmiş ajanları vardır. Dolayısıyla Dünya sistemi çıkarlarını korumak adına Müslüman Kardeşler veya onun dünya görüşünü savunan İslami hareketlerin ülkelerinde bir devrim yapmasını önlemektedir. 

Amerika NATO, AB, BM gibi kuruluşlar yoluyla sistemi kontrol etmektedir. Bu anlamda gerçek bir İslam devletinin kurulmasını istemez. İsrail ABD’nin paralı askerliğini yapmaktadır. ABD de İsrail’in varlığı için tehdit gördüğü unsurları yok etmek veya zayıflatmak için fiili işgal dahil her türlü eyleme destek vermektedir. Suriye ve Irak bölünmüş ve Sünni yapısı yok edilmiş bir duruma getirilmiştir. Libya zayıflatılmıştır. Mısır ve Tunus’ta İslami hareket mensupları seçim yoluyla yönetime gelmişler ama askeri bir darbeyle devrilmişlerdir. Yani ABD bu şekilde de İslami prensiplerin tatbik edildiği bir devlet ve toplum oluşmasına mani olmaktadır. ABD ve yerli işbirlikçileri bu konuda mahirdirler.

İslam ümmeti uyanmalıdır. İnsanlığın İslam’ın cevaplarına ihtiyacı vardır. Sembolik anlamı çok kıymetli bir konu belki Müslümanların uyanışına sebep olabilir. 7 Ekim’de İsrail’e karşı vuku bulan eylemin böyle bir fonksiyonu olabilir. Ümmet İslam’ın ilk kıblesi olan Mescidi Aksa’nın ve vakıf toprağı olan Kudüs’ün kurtarılması için Filistinli kardeşlerine yardıma koşabilir. Doğrusu ufukta başka bir yol da görülmüyor.
 

Yazarın Diğer Yazıları