'ZULÜM HER YERDE, AMA ARAKAN BAŞKA'

Mazlumder Kayseri Şubesi'nin organize ettiği programda konuşan Avukat Sibel Eraslan 'Afrika'da, Sudan'da Somali'de, Kenya'da, Suriye'de, Irak'ta, Gazze'de yani savaşın ve yoksulluğun olduğu ülkelerde görev aldım. Buralarda felaketin ve savaşın insanlarını gördüm. İnsanların yüzlerinde ziyaret ettim o acıyı. Ama Arakan'daki çok farklı.' şeklinde konuştu.

 Avukat Sibel Eraslan, Mazlumder Kayseri Şubesi’nin organize ettiği programa konuk oldu. Melikgazi Tiyatro Salonu’nda gerçekleşen programın konusu Mazlum Toplumlar ve Türkiye oldu. Programa Kayseri Barosu Başkanı Fevzi Konaç, Mazlumder Kayseri Şubesi Yönetim Kurulu Üyeleri ve birçok vatandaş katıldı.

“Sığınılacak adil bir düzene ihtiyaç var”

Organizasyonda açılış konuşmasını Mazlumder Kayseri Şubesi Başkanı Ahmet Taş gerçekleştirdi. Taş, yaptığı konuşmada; “Kimsesizlerin kimsesi Allah’tır. Ama bu dünyada da sığınılacak adil bir düzene de ihtiyaç vard. İşte dünyanın dört bir tarafındaki insanlar Türkiye’ye bakıyorlar ve ondan çok şey bekliyorlar. Öyle diyordu ya Hz. Ömer; ‘Ömer’den bekleniyor, Muhammed’den beklenen’ Bugün sanki çok büyük güçlerden beklenen, Türkiye’den bekleniyor. İşte bu mazlum coğrafyalar nerelerdir ve Türkiye bunlara ne kadar çare olur. Bunu Sibel Hanım’dan dinleyeceğiz” şeklinde konuştu.

“Kayseri zor zamanlarda bana kucak açmış, güvenilir bir kent”

                Taş’ın açılış konuşmasını ardından söz alan Avukat Sibel Eraslan, Avukatlığa başladığı ilk dönemlerde yaşadığı engelleri ve bu engelleri Kayseri Barosu sayesinde nasıl aştığını şöyle anlattı; “Ben Kayseri’ye hiçbir zaman yabancı bir yer olarak bakmadım. Çünkü her zaman insanlara bir dostluk içerisinde kucak açmışlardır. Ben İstanbul Hukuk mezunuyum ve İstanbul Adliyesi’nde görev yaptım. Ama 1993 yılında iş baro da lisansımızı almaya ve yemin etmeye gelince onu İstanbul’da gerçekleştirememiştik. İstanbul Barosu başörtülü olduğumuz için avukatlık lisansını vermiyordu. Ama o arada Kayseri Barosu bize kucak açtı. Biz de naklimizi Kayseri’ye aldık. O dönemde Kayseri Barosu’nun avukatlarından oldum. Daha sonra da İstanbul Barosu’na da geçmedim. Kayseri zor zamanlarda bana kucak açmış, güvenilir bir kent.

“Zulüm her yerde ama Arakan başka” 

Eraslan, mesleğe başlarken yaşadığı bu ilginç anekdotu paylaştıktan sonra mazlum coğrafyalarda yaşananları ve Türkiye’nin rolünü anlattı. Eraslan, birçok coğrafyada zulmün yaşandığını ancak Arakan’ın durumunun hepsinden daha vahim olduğunu dile getirerek; “Yalnız Allah’tan yardım dileriz. Ama yeryüzündeki umudumuzda adil Müslüman kardeşlerimizdir. Hz. İsa’nı yanındaki havariler öyle bir duruma geldiler ki çok ağır zulüm altındalar, zalimlerin hegemonyası altında paramparça olmuş durumdalar, ötelenmişler, dışlanmışlar. Ağlayarak; ‘Ne zaman senin vaat ettiğin yardım gelecek’ diyorlar. Bu insanın içini kavurucu bir sual. Bunu dinleyince diyorsunuz ki bunlar; ‘havarilerdi. Peki onlar bilmiyorlar mıydı? Alah’ın yardımı gelecektir.’ Biliyorlardı. Peki, onlar sabredemiyorlar mıydı? Evet, onlar sabır sahibiydi. Bu çığlığın karşılığını ben Arakan’da gördüm. Arakan Bangladeş’in hemen doğu tarafında Uzak Asya’da bizim çoğumuzun haritada yerini bulmakta zorlanacağımız bir yer. Arakan’ın bir ucu okyanusa bakıyor. Tam bu okyanusa bakan kısmın sahil şeridinde Müslümanlar bulunuyor. Zaten kavga da o yüzden… O sahil kısmı elinde tutan birazda Hint Okyanus’unu elinde tutacağı için, Yani stratejik bir konumu olduğu için oradaki insanları yok etmek istiyorlar. Ben orada ‘Allah’ın vaat ettiği yardım ne zaman gelecek’ diye ağlayan insanları gördüm.             

Afrika’da, Sudan’da Somali’de, Kenya’da, Suriye’de, Irak’ta, Gazze’de yani savaşın ve yoksulluğun olduğu ülkelerde görev aldım. Buralarda felaketin ve savaşın insanlarını gördüm. İnsanların yüzlerinde ziyaret ettim o acıyı. Ama Arakan’daki çok farklı. Dünyanın hiçbir yerinde ölmek için dua eden insan yok. ‘Ne olur Allah bizim canımızı alsın’ diye dua eden insanların ben bir tek Arakan’da işittim” şeklinde konuştu.

“Rohingya diye bir kavim kalmayacak”

Eraslan, sivil toplum örgütleri ile birlikte Arakan’a gittiğinde yaşadıklarının da kendisini çok etkilediğini söyleyerek, izlenimlerini şöyle aktardı; “Parmağımızdaki tırnak uçları küçüklüğündeki taşlara bezleri sarmışlar. O bezlerin üzerine küçücük yazılarla; ‘ne olur bizi kurtarın’ diye yazmışlar. Bizimle konuşmaları yasak. Yanımızdan geçerken arabamızın içine doğru taşlar atıyorlardı. Bir anda ne olduğunu anlamadık. O taşları açtığımız zaman o içler acısı mektupları gördük. 5-6 yaşlarındaki çocukların asılarak, uzuvlarının kesilerek, yakılarak ve işkence edilerek öldürüldüğünü… Genç kızların iffet ve namus güvencesinin kalmadığını anlatıyorlar. Bunlara nüfus cüzdanı verilmiyor yani insan yerine konulmuyorlar.

                Orada Müslümanlar yok edilmeye değil, yokluğa mahkum edilmişler. Budist zulmünden kurtulmak için Bangladeş’e sandallarla geçmeye çalışmışlar. Bangladeş ise dünyanın en fakir 5 ülkesinden biri… Bu nedenle bunları almak istemiyor. Bunlar Arakan’a da dönemiyorlar. Nehrin üstünde kayıklarında ölümü bekliyorlar. Çok acı şartlar içerisindeler.

                Biz oraya indiğimizde Osmanlı gelmiş diye bağıra bağıra koşaraktan yanımıza geldiler. Çocukların üzerinde giysileri yok. Ben bu kadar coğrafya gezdim. Çırılçıplak çocuk görmedim. Zaten 2 milyon nüfusları kaldı. Onlar da öldüğünde Rohingya diye bir kavim kalmayacak.”

                1. Dünya Savaşı sonrasında Filistin’de Süveyş Kanalı civarında tutuklanan 18 bin civarındaki Osmanlı askerlerinin, İngilizler tarafından Arakan’a götürüldüğünün bilgisini de veren Eraslan; “Arakan’a gidip yaşamışlar, evlenmişler ve şehit olmuşlar. Şehitliklerini de ziyaret etme imkanımız oldu. Fakat orada öyle bir intibah bırakmışlar ki çocuklarına Mehmet ismini koymuşlar. Dünyanın neresine bakarsanız Türkiye’nin dışında Mehmet ismine rastlamazsınız. Peygamberimizin güzel ismini Osmanlı terbiyesi Mehmet haline getirmiş” dedi.

“Dünya kıyamete doğru gidiyor”

Eraslan, aklımızı başımıza toplamak zorunda olduğumuzu vurgulayarak; “3 türlü zulüm vardır. Bunlardan biri Müslüman’ın Müslüman’a ettiği zulümdür. Birbirimizi fark etmemek, derdi ile yeterince dertlenmemek. Biz Suriye, Irak, Gazze, Mısır ve Afrika’dakilerin hepsinden iyi durumdayız. Biz bunun değerini bileceğiz. Bunun değerini bilmemekte bir zulümdür.

                Batılılar iki dünya savaşından sonra birbirlerinin gözünü oymamak için Birleşmiş Milletleri kurdular. Biz Müslümanlar bir araya gelemiyoruz. Bizim bir hakem topluluğumuz yok. Biz Ortadoğu’da Müslümanlar arasında yaşanan savaşlara hiç engel olamadık.

                Bizim insanlarımızın nerede olduğunu belirleyecek bir harita çalışması yapmamız gerekiyor. Sadece tarihi eserleri değil, imanımızı da ihya etmemiz gerekiyor.  Artık birçok şey denendi ve bitti. Postmodernizm, modernizmin tükendiğinin göstergesidir. Dünya kıyamete doğru gidiyor     İnsanlar hakkaniyetle yürüyecekleri yeni bir düzen arıyorlar. Bu düzenin anahtarı biz Müslümanlarda. Bunu insanlığa vermemekte bir zulümdür” ifadelerini kullandı.

                Eraslan’ın konuşmasının sonunda sahneye davet edilen Merhume Nevin Akyurt’un 10 yaşındaki torunu Yüsra Akyurt, Muhammed el-Biltaci’nin 17 yaşındaki kızı Esma’nın Mısır’da Addeviye Meydanı’nda vurularak şehit edilen kızı için yazdığı şiiri okudu. Şiir okunduğunda Sibel Eraslan ve salondakiler göz yaşlarına hakim olamadılar.

                Programın bitiminde Eraslan, kitaplarını imzalayarak, okurları ile sohbet etti.

Haber/Fotoğraf: Bünyamin Gültekin

Bakmadan Geçme