'Zekatlarımız, Amerikalı politikacılara rüşvet olarak gönderildi'
İlim Hikmet Vakfı'nda konuşan Atasoy Müftüoğlu, Neo Nurculuk Hareketi'ni 30 yıldan beri eleştirdiğini belirterek, tüm çevrelerin dikkatini çekmeye çalıştığını ancak başarılı olamadığını söyledi. Müftüoğlu, konuşmasında ilginç bir iddia ortaya atarak 'Türkiye Müslümanları bütün imkanlarını zekat, fitre, sadaka, infak v.s. paraları Amerikalı politikacılara rüşvet olarak gönderdi' dedi.
19 Nisan Cumartesi günü İlim Hikmet Vakfı konferans Salonu’nda konuşan Atasoy Müftüoğlu gündeme dair dikkat çekici açıklamalarda bulundu. Müftüoğlu son zamanlarda gündemi yoğun olarak meşgul eden Neo Nurculuk Hareketi’ni 30 yıldan beri eleştiren ve sorgulayan birisi olduğunu kaydederek, toplumun, siyasetin, entelektüel hayatın dikkatini çekmeye çalıştığını söyledi. Ancak bunda başarılı olamadığını ve hiç kimsenin umursamadığını belirten Müftüoğlu; “Türkiye Müslümanları bütün imkanlarını; zekat, fitre, sadaka, infak v.s. paraları Amerikalı politikacılara rüşvet olarak gönderdi” açıklamasında bulundu.
“Kur’an referans olmaktan çıkarıldı”
Yoğun katılımın gözlendiği konferansta Müftüoğlu, Müslümanlara da yoğun eleştirileri sıraladı. İslam’ın ve Kur’an’ın referans kitap olmaktan çıkarıldığına dikkatleri çeken Müftüoğlu; “Bundan daha vahim bir şey var mı? İslam’ın referans olmaktan çıkarıldığı yeni referansların icat edildiği… Mesela bugün Kur’an referans kaynağı değil. Mevlana, Yunus Emre, Said Nursi referans kaynakları, yani dini onlar tanımlıyor, onlara göre tanımlanıyor. Daha doğrusu herkesin bir putu var, o putu tarafından tanımlanan İslam’a inanıyor. Çünkü Kur’an’ı Kerim’in belirlediği yöntem risk almanızı, mücadele etmenizi gerektiriyor.
Bu hafta kutlu doğum haftası icra ediliyor. Çok yakından takip ediyorum. Hiçbir etkinlikte İslam’ın bütün zamanları sarsan bir devrimin adı olarak hayata geçtiğine ve bütün statükoları paramparça ettiğine ilişkin tek cümle kurulmuyor. Peygamber bir mübarek zat anılır gibi anılıyor” dedi.
“Din alıp satılıyor”
Müftüoğlu, Kapitalizmin her şeyi bir meta haline getirdiğini ve her şeyi bir ticaret malzemesi haline getirdiği bilgisini aktardığı konuşmasında, dinin bile parasallaştırıldığını kaydetti. Müftüoğlu; Dinin bile alıp satıldığını çünkü zamanımızda en karlı işin din alıp satmak olduğunu belirterek; “Cemaatler hayata çıkarken bir menkıbe fabrikası (Sanal fabrika) kuruyorlar. Sizi etkilemek ve baskılamak ve zihnen terörizme edilmesi için sabaha kadar oralarda menkıbeler icat edilip pazarlanıyor. Niçin pazarlıyorlar? Çünkü bunları talep eden bir kitle var. Narkoz almaya müsait bir kitle var. Din aracılığıyla uyuşturucu alıyoruz. Medya, Gelenek-görenekler, maneviyatçılık aracılığıyla biz hep uyuşturucular alıyoruz.
Din, hayata ve tarihe uyanmak için bize sorumluluk yükledi. Ancak biz bir türlü gerçeklere uyanamıyoruz. Çünkü bir düş ülkesinde yaşıyoruz. Kapitalizm hepimizin insani yönünü azaltıyor. Tükenmek üzereyiz. İçimiz, zihinlerimiz çürüyor. Kuşatma altındayız. Fakat kapitalizmden rahatsızım diyen bir divane yok” şeklinde konuştu.
“Hoca efendilerin imajları için milyar dolarlar harcanıyor”
Bu imaj çağında, sadece hacı efendinin, hoca efendinin, şeyh efendinin imajını düzeltmek ve parlatmak için milyarlarca dolar paranın harcandığını söyleyen Müftüoğlu, sözlerine şöyle devam etti; “Ben 30 yıldan beri Neo Nurculuk Hareketi’ni eleştiren ve sorgulayan birisiyim. Toplumun, siyasetin, entelektüel hayatın dikkatini çekmeye çalıştım. Bunu başaramadım. Hiç kimsenin umurunda bile olmadı. Türkiye Müslümanları bütün imkanlarını; zekat, fitre, sadaka, infak v.s. paraları Amerikalı politikacılara rüşvet olarak gönderdi. Burada bir bilinç bunalımı ve krizi var. Bunun bir an önce tevhidi bir dille tedavi edilmesi gerekiyor. Odanın ortasındaki fili fark etmeyen bizleriz.
Din adına bizi herkes kandırabiliyor. Herkes bir tezgah açıyor. Dini hayatımız meczuplar tarafından yönlendiriliyor diye yazılar yazdım. Adamın bir klinikte tedavi altında bulundurulması gerekirken, adam klinikte değil bir cemaatin başında duruyor.
Bundan birkaç yıl önce Londra’da İngiliz Müslümanların misafiriydik. Aynı günlerde bir grup Arap öğrenci derneklerinin davetlerine katılarak bir hafta kadar bir kampta İslam’ın sorunları üzerine bir çalışmaya katıldık. Bu hafta çok rahatsız bir haftaydı. Çünkü her şey çok soyut anlamda tartışılıyor. Orada çok kuru bazı tartışmalar oldu. Sonra Londra’ya döndük. Arkadaşlara dedim ki bu akşam Şii cami var oraya gidelim. Çünkü Şiilik, Şiiliği ibadet dinine sokmuş bir geleneğe sahip. Yani orada coşku ve heyecan var. Orada Müslümanlar ‘Ey mehdi bize imdat’ diye çok coşkulu bir şekilde bir çağrı içindeydiler. Dedim ki; ‘Ya arkadaşlar niye kendinize böyle eziyet ediyorsunuz. Türkiye’ye gelin elli tane mehdi arkadaşım var.’ Evet, hiç abartmıyorum. Biz elli tane mehdinin elini sıkmışız. Siz de onların kim olduğunu biliyorsunuz. Şimdi yüz elli oldu. Hatta daha fazla…
Kâinat imamı gibi çok abartılı unvanları da var. Manyak bunlar. Bu manyaklar için dini kurumlar var. İlahiyat fakülteleri var. Bunlar hiçbir şey demiyor. Rezillik ya, böyle bir şey olamaz. Bana ‘doğru mu bunlar?’ diye sordular. Evet dedim, mehdi arkadaşlar geldiler ama görevlerini yapmıyorlar. Sanki mehdilik makamı yan gelip, yatma makamı gibi bir şey.”
“Dünyayı iyi eğitim görmüş kötü adamlar yönetiyor ”
Müftüoğlu, gerçeklerin yerine günlük, gündelik konuları konuştuğumuzu söyleyerek, nedir gerçek? Sorusunu sorarak şu açıklamalarda bulundu; “Bugün Neo Liberallik bir tür kültür imparatorluğu kurmuştur. Biz kültür ithal ediyoruz. Çünkü biz kültür üretmiyoruz. Hiçbir şey üretmiyoruz. Hepimiz seküler bilgi tarafından araçsallaştırıldık. Bizim İslam’ın niteliği konusunda bile bir çalışmamız yok. İslami eğitim denilince aklımıza medrese eğitimi geliyor. Ama bu eğitim bu günün dünyasına ne söyleyecek.
Hepimiz istisnasız başarı peşinde (koşuyoruz). Çocuklarımızın başarısı için olağanüstü çabalar harcıyoruz. Çocuklarımızın hangi özel okullarda okuduğunu söylemek bizim için birer iftihar vesilesi haline geliyor. Çocuklarımızı nasıl erdemli bir şekilde yetiştiririz gibi bir kaygımız var mı? Şu gerçeği unutuyoruz; Bu günün dünyasını yöneten ve çok iyi eğitim alan insanların hepsi kötü adamlar. İyi eğitim görmüş kötü adamlar yönetiyor dünyayı… Çünkü onlar zulmü, fesadı, tuğyanı yayıyorlar.”
“Kılıcınızla düzelttiğiniz bir mübarek zat var mı?”
Hiçbir üstadımızın, eleştiriden muaf olmadığına ilişkin bir bilince ihtiyacımız var. Hiçbiri eleştiriden muaf değil. Hepsi yanlış yapıyor. Bırakın onların efsaneleştirilmelerini, onların bizim aramıza bir insan olarak dönmelerini sağlayacak bir bilince ihtiyacımız var ki; onların yakalarına sarılalım ve onları dikkate çağrılalım.
Siyer kitaplarında okuyoruz. H.z. Ömer, ben yanlış yaparsam ne yaparsınız diyor. ‘Seni kılıcımızla düzeltiriz’ cevabını alıyor. Kılıcınızla düzelttiğiniz bir mübarek zat var mı? Adam Amerika, İsrail ile işbirliği yapıyor. Küfürle, nifakla, bütün kötülüklerle işbirliği yapıyor. Sadece Müslümanlarla işbirliği yapmıyor. Peki, bu sürüler niye bu zatı düzeltmiyorlar. Hiçbir sürüden gelecek çıkmaz. Ne sizin sürünüzden ne bizim sürümüzden… Evvela sürü olmaya itiraz eden bir duyarlığa ihtiyacımız var. Ben sürünün bir parçası değilim.
“Gençler, bize gelmeyin kendinize gelin”
Bizim gençlere bir çağrımız var; ‘Gençler bize gelmeyin, kendinize gelin.’ Düşünmeye, tartışmaya cesaret edin. En önemlisi dünyada ne oluyor, bitiyor diye merak edin. Ve bizi aşmaya cesaret edin. Eğer siz 20’li yaşlarındaki gençler şimdi beni taklit ediyor olsanız; ’72 yaşındaki nineler gibi olursunuz.’ Buna hakkımız yok. Ehliyet ve liyakat sahipleri ile müşavere edebilirsiniz. Tecrübelerinden yararlanabilirsiniz. Ama ya bu tecrübeler yanlış biriktirilmiş ve tek boyutlu tecrübelerse ne olacak?
100-200 yıl boyunca aynı metni okuyan bir topluluk olabilir mi? 100 yıl boyunca başka hiçbir metni okumadan aynı metni okuyorsunuz. Sonra bu metni yazan adam da çokta sağlıklı birisi değil. O da meczup. Çünkü diyor ki; ‘Ben bunları yazmadım, bunlar bana yazdırılıyor’ diyor.”
Haber/Fotoğraf: Bünyamin Gültekin