Yine içten içe bir gayret heyecanını kanlarında gezdiren İhsan Bey sabah erkenden evden dışarı çıktı. Bugün çarşıya çok pahalı bir araçla gideyim diye düşündü. Şöyle iki yüz metre kadar yürüdü. Kenarda şoförün gelmesini bekledi. Biraz sonra heybetli bir araba duruverdi önünde. Şoför tıs diye kapıyı açtı. İhsan hoca araca bindi, geçti oturdu koltuğa. Şoför sıkılmasın diye düşünmüş olsa gerek yolda başka misafirler de aldı araca. İhsan Bey kendi aracından kat kat pahalı bir araçta seyahat etmenin heyecanını yaşıyordu. Oh ne kadar da güzel ne kadar da rahat diye düşünüyordu. Araç ineceği yere gelince tıs etti kapı açıldı. İhsan Bey şoföre el edip başladı yürümeye. Yürürken kocaman bir Avm’nin önünden geçti. Avm de hiç tanıdığı bir esnaf yoktu. Eskiden esnaflar düğünlere katılır, insan arasına karışırlardı. Şimdi işler değişmişti. Neyse deyip geçti önünden. İstikamet çay ocağına doğruydu. Yolda kocaman bir caminin önünden geçti. Bu camii kendisine çok şey çağrıştırıyordu.
Koskoca bir tarihi sanki yeniden yaşıyordu. Bu güzel duygularla biraz ilerledi köşede pide yiyen ihtiyarları gördü, biraz yaklaştı. Nahoş diyaloglarını duyunca neyse dedi geçti yanlarından. Yer altı geçidini kullanıp karşıya geçti. Karşıda bir sürü banka vardı. Kan emiciler yan yana sıralanmıştı. Aklına ilk aldığı ev geldi. Eşin dostun yardımı ile evin borcunu kapatmasını hatırladı. Gözlerinden akan iki damla yaşı silip şöyle renk renk bankalara tekrar bir bakıp neyse dedi geçti önlerinden. Sonra aklına çeşme düştü. Çeşmeden şöyle buz gibi bir su içti. Damarlarındaki sıcak kan için, bu su olağan üstü gelmişti.
Biraz daha kendini iyi ve dinç hissetti. Çeşmeyi yaptırana dua edip, köşedeki sokaktan içeri girdi. Burası sıra sıra çaycıların olduğu bir yerdi. Masalarda hiç yer yoktu. Masada oturanların kimisi hasbihal etmeye, kimisi akşama kadar vakit geçirmeye, kimi de bir iş görüşmesi için gelmişti. Biraz ilerledi arkadaşlarını aradı. Herkes birbirine benziyordu. Arkadaşlarını bunca kalabalığın içinden seçmesi zor oldu. Baktı arkadaşları en kuytu köşeye geçmişler, şen şakrak bir şekilde çaylarını içiyorlardı. Yanlarına doğru sakin adımlarla ilerledi. Selam aleyküm arkadaşlar deyip bir sandalye çekti. Arkadaşlarının hepsi ayağa kalkıp birer birer İhsan Bey’le selamlaştılar. Arkadaşları birbiri ardına esprileri patlatıp kahkaha atıyorlardı. İhsan Bey ise içten içe kaynıyordu. Ciddi bir konuya girmek istiyor ama çok yakın olan arkadaşlıkları buna izin vermiyordu. Arkadaşlıkları, dostlukları zamanla ciddi bir şey yapmalarına engel olmaya başlamıştı. Yakınlık ve samimiyet bu kadar mı kötü tesir ederdi. Ne zaman birisi önemli bir şeyden konuşmaya kalksa gırgırla alayla hemen sabote ediliyordu. Zorunlu bir bağımlılık haline gelmişti bu arkadaşlık. İhsan Bey bu durumdan her ne kadar memnun kalmasa da bunca yılın hatırına mecbur katlanıyordu. Boş boş edilen muhabbetler İhsan Beyi içten içe alevlendiriyordu.
Toplumda bu kadar mesele varken boş durup gırgır etmek kendine zul geliyordu. Bir yanda İsrail çocuk, kadın, yaşlı demeden alabildiğince zulüm yapıyor. İhsan Bey bütün bu durumları düşündükçe hiddetleniyordu. Arkadaşlarına baktıkça aklına bir rivayet düştü. Rivayet şöyleydi. Moğol imparatoru Cengiz Han, Anadolu’ya yaptığı seferlerden birinde, Irak yakınlarında bir kaleyi kuşatır. Yapılan görüşmeler sonunda, kalenin hemen teslim edilmesini, aksi takdirde kaledeki herkesin öldürüleceğini söyler.
Kaledekiler çaresiz, hiç direnmeden, teslim olur. Cengiz Han, eli silah tutan, genç-yaşlı bütün erkeklerin kendi mezarlarını kazmalarını emreder.
Herkes kendi mezarını kazarken yaşlı bir adam Cengiz Han'la konuşmak istediğini söyler ve huzura kabul edilir. Yaşlı adam Cengiz Han'ın eteğini öperek, önünde eğilir ve imparator izin verince, ağlayarak konuşmaya başlar
-“Hünkarım, şurada mezarını kazan genç benim oğlumdur ve daha yirmi yaşındadır.” Sonra, hükümdarın ayaklarına kapanarak,
- “Sizden onu affetmenizi rica ediyorum,” der.
Bunun üzerine Cengiz Han, hiddetle ayağa kalkar ve yaşlı adama,
-“Affetmem ihtiyar, asla affetmem. Oğlun mezarının başındayken ağlıyorsun ama vatanın uçurumun kenarındayken sadece seyrettin,” der.
Coğrafyanın her bir yanının ayaklar altında olduğunu bilen İhsan Bey bir Hayalindeki coğrafyaya baktı bir arkadaşlarına baktı neyse demedi. Ne yapsak o kar dedi. Arkadaşlarına döndü, uzun uzun baktı. Arkadaşları olayın ciddiyetini anladılar. İhsan Bey konuştu onlar dinledi. İhsan Bey sustu onlar inledi. Hayatının en heyecanlı ve ateşli konuşmasını yapmıştı. Önder şahsiyetlerden, yapılabilecek her şeyden ince ayrıntısına kadar anlattı. Tüm arkadaşlarını havaya sokmuştu. Üç kişi bir araya geldiğinde bir imam seçilirdi ilk oradan başladılar. Ekibin tartışmasız imamı heyecanı içinde taşıyan İhsan Bey oldu. Her şeyi ayrıntısı ayrıntısına planladılar, yazdılar kayıt altına aldılar. Herkesin yüzüne bir gülümseme bir anlam geldi. Artık yapacak işleri vardı. Boşa geçirecek zamanları yoktu. Kendilerini geliştirme adına bir sürü madde yazdılar. Teker teker bu maddeleri uygulamaya koyuldular. Yeni bir üniversite , yerli bir ürün, bir müzik aleti, okunacak kitap listesi, ziyaret edilecek otorite kişiler, aile ziyaretleri, projeler , geziler, ortaklıklar vb. İhsan Bey rahatlamıştı. Artık yapacak çok işleri vardı Selamlaşıp ayrıldılar. İhsan Bey konforlu tıs tıs eden aracıyla evin yolunu tuttu. Sabahki heyecanı yerini iç huzura bırakmıştı . Neyse demedi. Neyse ki yola çıktı.